Gelişim kamuculuk ve laiklik yönündedir. Ayak bağı örgütlenemez. 2023’ün alternatif hareketi sosyalizmdir. Laik, kamucu, yurtsever bir halk dayanışması örgütlenir, örgütleniyor. 

Türkiye soldan devam edecek

Seçim-toto oyunlarını değil de, 14 Mayıs sonrası ülkenin ideolojik ve siyasal koordinatlarını merak edenlere Fatih’in (Yaşlı) yazısını öneririm. Bu yazı da biraz onun devamı sayılır.

Okuduğunuza göre veya okuyacağınız için özetin özeti bize yetecektir: “Türkiye’de solun yeniden yükselişi için zemin de şartlar da müsaittir, bunun yaratacağı sonuçlar ise mücadelenin konusudur.

Seçim sonuçlarına ilişkin tahminde bulunmayı anket şirketlerine bırakıyorum. Aslında bu şirketlere söz konusu olduğunda asıl sorgulanması gereken oy oranları değil, sonuçların ne kadarının manipülatif amaçlarla şekillendiğidir. Değil mi ki, araştırma da kâr amaçlı! Neyse, anketler ne derse desin, Türkiye’de solun yeniden yükselişi için zemin ve şartlar uygun. Egemen güçlerin planladığı gibi yola solsuz mu, yoksa bizim mücadelesini verdiğimiz gibi soldan mı devam edileceği ise mücadelenin konusu. Basit: Kaybedersek solsuzluk, kazanırsak sol yeni dönemin asal belirleyenlerinden biri olacak. 

Bugünlerde kaybetmekten kazanmaktan söz açınca ilk akla gelenin seçim olması normaldir, ama doğru değildir. Seçim sonuçları sevgili Fatih’in telaffuz ettiği “mücadele”nin bir boyutu, bir momentidir yalnızca. 14 Mayıs gecesi ortaya konacak olan tablo yürüttüğümüz mücadelenin geleceğini etkileyecektir. Hep söylüyoruz, Erdoğan’ın kazanması emekçi halkın ve solun mücadelesini dara sokar. O yüzden bir oy Erdoğan gitsin diye…

Her şey birbiriyle ilgili. Herhangi bir unsur diğerlerinden bağımsız değil. Örneğin seçim politika ve taktikleri sadece oy hesaplarıyla açıklanamıyor. Öyle olsa CHP İyi Parti ve Saadet’i ayırırsak yakın siyasi tarihin çöplüğünden üç tuhaf öbeği tutup çıkartmazdı. Anketler ne derse desin, o partiler mevcut değil. Yoklar. Kılıçdaroğlu ömrü tükenmiş birtakım çevreleri kırpıp kırpıp kendisine müttefik imal ettiyse, bu, getirecekleri oy için değildi. Oyları yoktu ve yoktur. 

Ancak düzen “AKP rejiminin” çözülmesini asla istememektedir ve Davutoğlu ile Babacan “Erdoğan’sız AKP rejimini” temsil etmektedirler. CHP bunlar nedeniyle sağcılaşmıyor; CHP zaten neoliberal, batıcı, laikliği maziye terk etmeyi seçmiş merkez sağ bir parti. Ama 14 Mayıs vaadi bunlardan öte, AKP’nin yirmi yılında şekillenen rejimin mümkün olduğunca muhafaza edileceği yolunda. Mesele şu ki, sermayenin kazanımlarını korumak için artık halka da bir şeyler, örneğin biraz liyakat, biraz adalet verilmesi, tecavüzlerle, acımasızlıkla, ayrımcılıkla kokuşmuş bu sakil çamurun biraz temizlenmesi gerekmektedir. 

Bu göreli temizlik Türkiye’nin sola doğru dizginlerinden boşanmasını önlemeye yarayacaktır. Peki, solda ne var? AKP rejiminin üç temel çizgisinden uzaklaşmayı bugün solun tarifi sayabiliriz. 

Enkaz altındaki insanları kurtarmak yerine sala okumak düzeyine varan bir dinselleşmenin geri püskürtülmesi. Evi yıkılan insanlara çadır satmayı veya elektrik faturasını ertelemeyi öneren bir piyasalaşmanın geri püskürtülmesi. 

Üçüncüsü, Türkiye’nin dış dünyayla ilişkilenmesine dairdir ve halkımız tarafından ilk ikisi kadar yakıcı algılanmamaktadır; ama özetle, ülkemizin yine sermayenin yayılmacı hayallerinin peşinde, büyük güçler okyanusunda çıkarcı ve ilkesiz, şımarık ve maceracı bir kasaba tüccarı gibi oradan oraya savrulmasına son verilmelidir. Solculuk buradan geçer. 

Düzen muhalefetinin söylemini laiklik değil, dinciliğin törpülenmesi şekillendiriyor. 

Düzen muhalefetinin söylemini kamuculuk değil, piyasa talanının törpülenmesi şekillendiriyor. 

Düzen muhalefeti emperyalizmle istikrarlı bir ilişki vaadinin halkın yararına olduğu iddiasıyla, yurtsever ve bağımsızlıkçı bir pozisyona büsbütün uzak duruyor. 

Yeri gelmişken; birincisi, Kılıçdaroğlu’nun “getirdim” özgüveniyle ilan ettiği 300 milyar dolar yeni tip IMF programından başka bir şey olamaz. Halk düşmanı bir ekonomi politikası, sermayenin yararına emekçilerin ezilmesine devam… İkincisi; nasıl ittifaka alınma nedenleri Babacan ve Davutoğlu’nun oyu değilse, Cengiz Çandar ve Hasan Cemal’in de kitlelerle ilgili herhangi bir çağrışımları olmadığı bellidir. Bu son ikisi diğer düzen muhalefetinin ABD senaryolarına bağlı olduğunun ilanıdır. Meclis’te çeşitli partilere dağılmış, kendisine sosyalist diyecek 10’dan fazla vekil olmasına karşın, NATO’ya şerh bile konamayışının nedeni de budur. 

Bütün bunlar, dinciliğin ve piyasacılığın dibine ayağını vurup yüzeye, güneş ışınlarının aydınlığına doğru yükselişe geçmesi beklenen Türkiye’nin bu normal hatta kaçınılmaz yönelimini, “Erdoğan’sız AKP rejimi” formatında tutmak için…

Ancak toplum en son depremle ayağını dibe vurdu. Nereye çıkacağımızı, ne kadar nefes alacağımızı, neyi ne ölçüde değiştireceğimizi elbette mücadele belirleyecek. Erdoğan gitsin diye verilen oyun üstün geleceğini varsayarsak, 14 Mayıs’tan sonra düzen muhalefetinin değişimi sınırlama çabası ile laikliğe, kamuculuğa ve bağımsızlığa doğru ilerleyişin karşı karşıya geleceğini öngörebiliriz. Şeriatçılık, piyasacılık ve neo-osmanlıcılık yirmi yıl önce birlikte eski düzene karşı bir model oluşturuyordu. Böyle bir alternatif akım örgütlenir; örgütlendiler de. Ama bugün gelişimi sınırlamaya endeksli bir akım alternatif değil olsa olsa ayak bağıdır. Gelişim kamuculuk ve laiklik yönündedir. Ayak bağı örgütlenemez. 2023’ün alternatif hareketi sosyalizmdir. Laik, kamucu, yurtsever bir halk dayanışması örgütlenir, örgütleniyor. 

Türkiye’nin yola soldan devam edeceği kesindir. Ne kadar örgütlenirsek o kadar soldan…