Milyonlarca çocuğu yok sayan bu rapor, önsözde belirtildiği üzere, “çocukların, her koşulda daha adil ve nitelikli eğitim fırsatlarına ulaşmasını sağlama çabalarına katkı” sağlayabilir mi? 

TEDMEM’in 2021 değerlendirmesi!

Türk Eğitim Derneği’nin (TED) düşünce kuruluşu olan TEDMEM, 2022 Ocak ayında ‘2021 Eğitim Değerlendirme Raporu’nu yayımlamıştır. Bu rapor sunuş, önsöz ve yönetici özeti ile şu 6 bölümden oluşmaktadır: Yönetişim ve finansman, temel eğitim ve ortaöğretim, mesleki ve teknik eğitim, özel eğitim ve rehberlik hizmetleri, ölçme değerlendirme ve kademeler arası geçiş, öğretmenlik ve mesleki süreç. Bu raporun her bölümünü farklı kişiler yazmış, TEDMEM Koordinatörü Dr. Sabiha Sunar da yayına hazırlamıştır. 

TED başkanı sunuş sayfasında derneğin “ Yaptığı çalışmalarda ‘eğitimde hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağı’ anlayışına dayalı olarak önceliği çocuğa ve çocuğun mutluluğuna” verdiğini açıklamıştır. Sunuşunu TED “olarak bundan önce olduğu gibi eğitimin, her çocuğun hayatına dokunması ve onları aydınlık bir geleceğe taşıması için çalışmaya devam edeceğiz” vurgusuyla bitirmiştir. TEDMEM Koordinatörü de önsöz sayfasında yaptıkları değerlendirmelerde, “yalnızca yıl içinde eğitimle ilgili neler yaşandığını ortaya koymak ve ‘izleme’ yapmakla sınırlı kalmıyoruz. Aynı zamanda yaşananlara ilişkin ‘değerlendirmelerimizi’ ve sorun alanlarına ilişkin ‘önerilerimizi’ de paylaşıyoruz” demiştir. Önsözün sonunda da, “2021 Eğitim Değerlendirme Raporumuzun ülkemizdeki tüm çocukların, her koşulda daha adil ve nitelikli eğitim fırsatlarına ulaşmasını sağlama çabalarına katkı sağlamasını umuyoruz” dileğinde bulunmuştur.  

Yoğun bir emek ürünü olan ve pek çok bilgiyi özetleyen bu 167 sayfalık raporla ilgili olarak, olumlu ve olumsuz açılardan değinilmesi gereken noktalar vardır.  

Raporun ilk bölümünün başlığında ‘yönetişim’ sözcüğüne yer verilmesi, eğitim sisteminin ve Türkiye’nin içinde bulunduğu gerçekler ışığında, okuyucuyu kandırıcı bir başlık olmuştur. Çünkü yönetişim özetle ortak yönetim anlamına gelmektedir ve ne yazık ki ülkemizde ortak yönetimin ‘o’su bile yoktur. Zaten bu rapor, bir değerlendirmedense eğitim bakanlığının söylemlerini ve son yılda yaptıklarını özetleyen bir rapor niteliğindedir. Örneğin raporda, “… Bugün gelinen noktada Türkiye’de odaklanılması gereken meselenin eğitimde fırsat eşitliği olduğu Millî Eğitim Bakanlığı tarafından sıklıkla vurgulanmaktadır” (s.4) denmiş; ancak eğitim sisteminde var olan eşitsizliklere ve bakanlığın hemen her kararıyla yeni bir eşitsizlik yaratıldığına değinilmemiştir. Bu raporda, “2021 yılında sınavla öğrenci alan okulların kontenjanlarının toplam öğrenci sayısına oranı son dört yılın en yüksek değerine ulaşarak %14 olmuştur” (s.11) denerek okuyucu üzerinde olumlu izlenim yaratılmak istenmiştir. Zorunlu öğretimde ilköğretimi bitirenlerin tümü nitelikli liseye gidemiyorsa, eğitimde fırsat eşitliğinden söz edilemeyeceğine değinilmemiştir. 

Bu raporda az da olsa “Eğitim ve öğretim sürecinin sekteye uğradığı 1,5 yılda oluşan öğrenme kayıplarını gidermeyi hedefleyen etkili, kapsayıcı ve sürdürülebilir bir telafi eğitimi politikası geliştirilememiştir” (s.5) ve “Zorunlu eğitim çağındaki yaklaşık 676 bin çocuk eğitim sisteminin dışında kalmıştır” (s. 6) gibi gerçeklere de yer verilmiştir.  

Raporda yer alan eleştirilerin bir kısmı, önce bakanlığın yaptığını öven, sonra da ‘ayıp olmasın’ gibilerinden yapılan eleştiriler niteliğindedir. Örneğin raporda, “… Yüz yüze eğitime geçiş kararının açıklandığı 19 Ağustos 2021 tarihinden, okulların açılacağı 6 Eylül’e kadar geçen sürede yapılan hazırlık çalışmaları, eğitim personelinin yüksek aşılanma oranları ve yüz yüze eğitimin sürdürülmesinde gösterilen ortak kararlılık gibi olumlu gelişmelere rağmen; okulların salgın koşullarında yüz yüze eğitime hazır olması ve öğrencilerin sosyal, duygusal ve akademik ihtiyaçlarının karşılanması konularında soru işaretleri oluşmuştur” denmektedir. Soru işaretlerinin ne olduğu ise belirtilmemiştir. 

Raporda, “… mesleki ve teknik ortaöğretim okullarından mezun olanların daha ileri eğitim ile elde edebilecekleri kazançlardan mahrum kaldıkları” (s.9) vurgulanmıştır. Ancak öğrencilerin “daha ileri eğitim ile elde edebilecekleri kazançlardan mahrum” kalmamaları için mesleki eğitimin ortaöğretimde değil de yükseköğretimde verilmesi önerilmemiştir.  

Bu raporla ilgili bir başka sorun, atıfta bulunulan kaynakların genel niteliğidir. Raporda kullanılan kaynakların çok büyük bir bölümü eğitim bakanlığı yayınlarından oluşmaktadır. Diğerleri de ağırlıklı olarak resmi ya da TED gibi yandaş kuruluşların yayınlarıdır. Eğitim sistemine eleştirel yaklaşan kaynak yok gibidir. 

Atıfta bulunulan kaynaklar resmi ya da yandaş kaynaklar olduğundan raporun öne çıkardığı konular da bakanlığın açıklamalarıyla sınırlı kalmıştır. Raporda, belki de bakanlık ya da yandaş kaynaklarda yer almadığı için 

  • imam hatip, meslek lisesi ve genel liselerde öğrenci başına ayrılan kaynaklar, 
  • hafızlık ve Kuran kursuna gidenler, 
  • açık liselerde okuyanlar, 
  • tarikat okullarında okuyanlar ve yurtlarında kalanlar, 
  • sıbyan mektebi ve medrese adı verilen kurumlarda okuyanlar
  • gerici kurumlarla yapılan protokollerle düzenlenen etkinliklere katılanlar, 
  • taşımalı eğitim,
  • eğitim kurumlarında yaşanan cinsel istismar,
  • okullarda laik ve bilimsel anlayışla bağdaşmayan eylem ve söylemlerde bulunanlar

gibi konulara hiç yer verilmemiştir. 

Sunuş sayfasında “eğitimin, her çocuğun hayatına dokunması ve onları aydınlık bir geleceğe taşıması için çalışmaya devam edeceğiz” denmektedir. Oysa bu rapor, yukarıda değinildiği gibi milyonlarca öğrenciyi yok saymıştır. 

Milyonlarca çocuğu yok sayan bu rapor, önsözde belirtildiği üzere, “çocukların, her koşulda daha adil ve nitelikli eğitim fırsatlarına ulaşmasını sağlama çabalarına katkı” sağlayabilir mi? 

[email protected]