İstedikleri kadar çarpıtsınlar, istedikleri kadar çıksınlar üstüne gerçeğin ve tepinsinler! Duyduk 'çalışmazsam açım' diyen sesini. Gördük inadının ardındaki haklılığını.

Bu da bizim Daniel Blake’imiz

Birkaç dakikalık bir haberde neler neler anlatılır! Ben CNN Türk’ten izledim, sonra gördüm ki türlü versiyonları var. 65 yaş üstü bir kadın, kendi yaş grubu için sokağa çıkma yasağı olan saatlerde otobüse binmiş ve inmeyi reddediyordu, olayımız bu. Ötesi, nereden baktığınıza göre değişecek bir hikayeye dönüşebilirdi, dönüşüyordu da…

CNN Türk, en başından itibaren konuyu merak etmenizi sağlıyor, sanıyorum bu da gazeteciliğin başarısı. Haberde otobüsteki karmaşa ve kadının burnuna kadar giren görüntüler servis ediliyor, bir yandan da muhabirin artık tonlamalarını ezbere bildiğimiz sesini duyuyoruz: “Durakta otobüse bir kadın bindi, kartını okutunca 66 yaşında olduğu anlaşılan kadın, uyarılara aldırmadı”. 

Arada kadın konuşuyor: “Benim sağlığım yerinde, sen otobüsünü yıka, şoförlüğünü yap, işine bak”. Tam “sabahtan beri üç merdiven sildim” gibi bir şey söylerken muhabirin sesi araya giriyor ve kadının tüm çabalara rağmen otobüsten indirilemediğini belirtiyor. Bitirirken de ekliyor: “Kadın kaymakamlığa giderek 65 yaş aylığı bağlatılması önerisine de karşı çıktı.” Herkes elinden gelen her şeyi yapmıştı ama kadın inadından vazgeçmedi!

Bu sahneleri izlediğimde bir de “65 yaş aylığı” önerisini duyunca aklıma sosyalist yönetmen Ken Loach’un “Ben, Daniel Blake” adlı filmi geldi. Bu kez, marangozluk yaparak geçimini sağlayan yaşlı bir İngiliz vatandaşı var sahnede. Kalp krizi geçirmesinin ardından çalışması yasaklanan ve devlet yardımı almaktan başka çaresi olmayan Daniel’in, sistemin bozuk ağları içinde debelenişini izliyoruz film boyunca.

Dünyanın en büyük kapitalist ülkelerinden biri olan İngiltere’de, yaşamın dışına itilen bir yaşlının nasıl yalnızlaştığına ve çaresizliğe mahkum edildiğine tanık oluyoruz. Sanki yanıbaşımızda olup bitiyor hepsi, sanki Daniel kapı komşumuz… Her gün, dünyanın herhangi bir noktasında benzerleri yaşanıyor çünkü. Bizim Daniel Blake’imiz de her sabah işine gitmek için otobüse bindiğinde aynı yalnızlık ve çaresizliği hissediyor mudur acaba?

Ama bizim filmimizde anlatılan, sorumsuz ve duyarsız bir yaşlının işini yapmaya çalışan şoför ve diğer yolcuları rahatsız eden inadıydı. Böyleleri yüzünden salgın da bitmek bilmiyordu zaten! Benzer haberler, sokağa çıkma yasağının ilk günlerinde marketlere akın eden yurttaşlar için de yapıldı. Molalarında sosyal mesafeye uymayı beceremeyen işçiler için de… Cık cık cık diyerek izlememiz beklendi.

Şimdi kendi eksiklerini örtbas etmek için halkın arasından suçlu aramaya çıkan “cık cık”çılar, salgın ülkenin semalarında görünmeden önce koronanın genlerimize işlemeyeceğini düşünüyor olduklarından öylece beklemişlerdi. Ne sağlık hizmeti veren kurumlar salgına hazırlandı ne de koruyucu önlemler alındı. Göz göre göre gelen salgın, alıp başını yürüdüğünde de ilk gözden çıkarılanlar, o haberde yerden yere vurdukları yaşlılar oldu. 

Onlar ki, yaşamlarının belki de son yıllarında sevdiklerinden uzak, süresiz bir hapisliğe mahkum edildiler. Hastalanıp yaşamını yitirme kaygısının önüne geçti, yapayalnız ölme ihtimalinin ürkütücülüğü. Bu yaşta torunları yaşındaki insanlar tarafından sokak ortasında azarlanmayı da tattılar. Hepsine tanık olduk ama yine de otobüsteki kadının hali “salgın günlerinde yaşlılar” dendiğinde akıllara gelmeyen bambaşka bir gerçeği hatırlatıyordu. Bu ülkede sadece gençler değil, 65 yaşını geçtiği için yetkililerce sokağa çıkması yasaklanmış olan yaşlılar da yaşamak için çalışmak zorundalar. 

Sabahtan beri üç kat merdiven silmişti, kim bilir daha neler yaptı, kim bilir daha neler yapıyor her gün onun gibi milyonlar. Aç kalmamak için, kirasını ödeyebilmek için, elektriği kesilmesin diye, belki hastasına ilaç almak için… Muhtemelen çoluk çocuk karın tokluğuna çalışıyor, yetmiyor ki o da yollara düşüyor. Eskiden en azından işine gitmek için otobüse binme özgürlüğü vardı, bugün onu da elinden aldılar.

Şimdiye dek ne halde olduğunu merak bile etmeyenler, sanki bir suçluyu yakalamışçasına dikiyorlar gözlerini, sallıyorlar işaret parmaklarını. “65 yaş aylığı bağlat” önerisi de sunulmuş ama geri çevirmiş kadın, haberi öyle bitiriyorlar. Salgın döneminde çökmüş olan sağlık sisteminin, işlemeyen sağlık kurullarına başvurup aylık bağlatması bekleniyor yani. İşlediği dönemlerde de aylık bağlatma sürecinin bir yaşlı için nasıl bir eziyet anlamına geldiğini deneyimleyen birinin, bu öneriyi yapmaya utanacağını düşünmekten başka bir şey gelmiyor elimizden. Bu arada, her şeye rağmen denemek istediğini varsayalım, hastaneye de olasılıkla otobüsle gitmek zorunda kalacağını ve kendilerine verilen üç saatlik izinde sağlık kurulunun kapısına bile yaklaşamayacağını da biliyoruz değil mi?

Neyseki teyzemiz susmuyor, susmuyor da huzursuz etmeye devam ediyor. İstedikleri kadar çarpıtsınlar, istedikleri kadar çıksınlar üstüne gerçeğin ve tepinsinler! Duyduk “çalışmazsam açım” diyen sesini. Gördük inadının ardındaki haklılığını.