Grev meydanlarındaki piyano

'Siyah kuyruklu piyanoların tuşlarına emekçiler için basıldıkça Timur Selçuk sınıfın, Türkiye işçi sınıfı mücadelesinin sesleri arasında anılmaya devam edecektir.'

BEKÂM ÖRÜN

Yazıyı, aşağıdaki dinleme önerileri ile birlikte de okuyabilirsiniz.

“Bilim ve sanatın ayrıntı olduğunu sanmıyorum” diyor Timur Selçuk, Yalçın Küçük’e ilettiği ve onun da Estetik Hesaplaşma kitabına aldığı bir notta. Rutkay Aziz yönetimindeki Ankara Sanat Tiyatrosu’nun “eylülist rejim”den ödenek almasını kıyasıya eleştiriyor Küçük. “Eylülist operasyon, ne büyük yıkımını sanatta, estetikte elde etti. İçinden, yıkımın büyüklüğü görünmüyor” diyor. Sonra da bildik savrukluğu ile ekliyor: “Bilim ve sanatın bir ayrıntı olduğunu tekrarlıyorum.” Olmuyor. Pek çok yerde ve pek isabetli olarak söylediği “bilim ve sanat ayrıntıda gizlidir” sözünü tekrarladığını sanıyor; tekrarlayamıyor. Bir eksik sözcükle, bilim ve sanatın kendisi ayrıntı olup çıkıveriyor. Timur Selçuk, kibar ve dik, karşı çıkıyor:

“Bilim ve sanatın ayrıntı olduğunu sanmıyorum.”

Nuri Ulusu’nun aktarımıyla, Çankaya sofralarında Mustafa Kemal Paşa’ya “Lütfen benimle beraber söylemeyin, şarkıyı bozuyorsunuz, ben rahat söyleyemiyorum” diyebilen, Türk Sanat Müziği'nin en büyük bestekârlarından biri olan Münir Nurettin Selçuk’un ve tiyatro sanatçısı bir annenin oğlu olarak ayrıcalıklı sayılabilecek bir dünyaya gözlerini açıyor Timur Selçuk. Kuşku yok, iktidara pençelerini geçirmiş asalak sınıfın hüküm sürdüğü bir ülkede büyük şans. Galatasaray Lisesi mezuniyetini takiben 1964 yılında Paris’te, “Ecole Normale de Musique de Paris” müzik okulunda buluyor kendini. 

İlk plağını 1967’de, iki Fransızca şarkıyla burada, Paris’te çıkarıyor. Üstelik Charles Aznavour, Mireille Mathieu, Jacques Brel, Dalida gibi isimleri bünyesinde toplayan bir plak şirketinden, Barclay’den. Genç bir sanatçı için parlak bir başlangıç olduğu su götürmez. Barclay’i Pathé, Philips gibi büyük plak şirketleriyle anlaşmalar takip ediyor. Fransa'daki başarılı başlangıç, Türkiye'ye de yansıyor. Sesi duyulmaya başlıyor. Bu sırada Fransızca şarkılara Türkçeler eşlik etmeye başlıyor. Söz yazamıyor. İyi bir edebiyat okuru olarak Ümit Yaşar Oğuzcan’ı, Faruk Nafiz Çamlıbel’i, Orhan Veli’yi, Attila İlhan’ı, Nâzım’ı keşfediyor Timur Selçuk. Sanatın zinhar ayrıntı olmadığının farkında. Şiirlerin içine gizlenmiş melodileri ustalıkla bulup çıkarıveriyor. Babasının müziğine tezat ve aldığı eğitimle paralel, en başından itibaren çoksesli üretiyor, dahası çoksesliliği savunuyor. Ayrılanlar İçin, Beyaz Güvercin, Derbeder Ömrüm, İspanyol Meyhanesi gibi besteler bu dönemde ardı ardına geliyor. Patlıyor demek daha doğru. Teksesli müziğin hükümdarlığının kemalizmin denemelerine rağmen bir türlü kırılamadığı bir ülkeye çoksesliliği, şairlerin en güçlü ve müziğine en yatkın şiirlerini seçmesini bilerek, onların içindeki senfonileri sezerek sevdirmeye başlıyor.

Sanatın bir ayrıntıdan ibaret olmadığını sezmek, bilmek ve başarıyla uygulamak önemli mutlaka. Ancak yetersiz gelmeye başlıyor olmalı Timur Selçuk’a. Öyle ya, sanatın kime hizmet ettiği daha az önemli bir soru mu? Paris günleri henüz sürerken yepyeni bir soru düşüyor aklına: Sanatım kime hizmet ediyor?

Kısa ve başarılı müzik geçmişine dönüp şöyle bir baktığında kendisine verdiği yanıt net olmamış, belki bohem Montmartre kabarelerinin ardında buğulanmış olacak ki, soru geleceğe dair net bir yanıtla, “kafa ve yürekle” verdiğini söylediği bir yanıtla Timur Selçuk’u Türkiye’ye, memleketine geri getiriyor. Halkı için, Türkiye işçi sınıfı için üretmeye başlıyor. Bunu görev sayıyor. Kolay bir iş değil soyunduğu. Fransa’da kalburüstü bir yorumcu ve besteci olma imkânını elinin tersiyle itip sınıfa ses olmak, o sesi çoğaltmak, onu ileri taşımak… Üstelik bunu bir çeşit halk dalkavukluğunun ardına sığınmadan, o bildik dik üslubuyla, örneğin “köylüceyi sevmem ben” diyerek, gerektiğinde geri gördüğüne, halka rağmen karşı durarak yapmak…

Bunun için sanatçı aydının topluma baktığı noktada ayrıntıyı sezmesi, onlarcasının içinden eleyip seçmesi ve onu yeniden yaratarak sınıfın anonim sanat yapıtları haline getirmesi gerekiyor. Selçuk bunu layıkıyla yapıyor. 

Türlü dolayımların ardına gizlenmiş emek sermaye çelişkisinin ciltlerce açıklamasını sınıfa birkaç kıtalık bir şarkı sözüyle anlatıp kavratıvermek; dahası bunu bir bağlamanın cılız teksesiyle değil, kentlerin çok katmanlı karmaşık yapısını yansıtacak şekilde çoksesli ama yalın ve sade; bir direnişin, bir grevin, bir miting alanının orta yerine bırakılmış simsiyah bir kuyruklu piyano gibi devrimci ve görkemli yapmak; Payidar’a nereye gittiğini sorarken onu ait olduğu yere, arkadaşlarının yanına çağırmak… 

Başka türlü mümkün olur muydu? 

Çiğdem Talu’nun kusursuz sözlerinin; Nâzım’ın ve nicelerinin şiirlerinin Timur Selçuk’un piyanosundan dökülen bestelerle buluşması Türkiye işçi sınıfına sadece güzel şarkılar armağan etmedi. Timur Selçuk'un müziğini anlatırken onun tiyatrodan, edebiyattan en verimli şekliyle yararlandığının altını çizmek önemli kuşkusuz. Fakat yetersiz. Yetersiz ve çok eksik. 

Yakup Kadri’nin Ankara romanında tüm sınıfsal çıplaklığıyla anlattığı şekilde Türkiye’de sadece burjuvazinin erişiminde olan ışıltılı balo ve konser salonlarının yüksek duvarları ardına gizlenmiş olan piyanoyu patronun gözü önünde grevdeki fabrika bahçesine, miting alanlarına indirdi Timur Selçuk. Estetiği burjuvazinin tekelindeki biçimiyle emekçi sınıflara sunamazdı kuşkusuz. Salonlardan alanlara inen çoksesli müziği hem Türkiye işçi sınıfının ve sınıfın öncüsü olmaya soyunan sola sevdirdi, hem de burjuvazinin yüksek duvarlar ardında hayal bile edemeyeceği bir şey yaptı: Çokça “kibirli” yakıştırmalarına tezat, sahnede yer yer kendini sıfırlamak pahasına direniş şarkılarını kitlelere topluca, hep bir ağızdan, omuz omuza söylemeyi öğretti, birlikte söyleme kültürünü sınıfa armağan etti. Günümüze ulaşan 1978 ODTÜ konseri kayıtları bunun en güzel örneği.

Ve gerisi doğru müdahale etmeyi bilen bir devrimci sanatçının yaşamının doğal akışı değildir de nedir? Müzisyenler Sendikası’nda yapılan çalışmalar, DİSK İşçi Korosu, İstanbul Oda Orkestrası, onun besteleriyle ve teatral üslubuyla yeniden yaratılan tiyatro oyunları, şiirler, 1 Mayıs meydanları, yayın yasakları, mahkemeler ve kendi sözleriyle, üretmekten ve paylaşmaktan geri durmayan, zulme sessiz kalmayan, cumhuriyetçi, yurtsever, emekten yana bir yaşam.

Ve gerisi hiç ama hiç önemli değil. Birkaç on yıldır adı her anıldığında “Dönmüş, Müslüman olmuş” lakırdılarına eşlik eden bıyık altı hafif müstehzi gülümsemelere yol açtıysa ve Timur Selçuk bu sözlere gereğince yanıt veremediyse, bunun faturası tüm dünyada muharebe kaybeden sınıfla birlikte geri çekilme hatasına ve örgütsüz kalma inadını kırmakta direten işçi sınıfı aydınlarına ve pek tabii Timur Selçuk’un kendisine kesilmelidir kuşkusuz. Ancak o faturanın yarısı da laikliği bir türlü anlayamayan, yerli yerine oturtamayan; bireylerin dinsel tercihleriyle didişip durmak olarak algılayan biçimsiz sola aittir.

Fiziksel yaşamı sona eren devrimci sanatçıdan geriye kalan bu sığ tartışmalar değil, sınıfın iktidar mücadelesine eşlik eden melodileri ve eğilip bükülmeyen aydın duruşudur.

Timur Selçuk, Türkiye işçi sınıfının en üretken, en özgün, en gür sesleri arasında yerini çoktan almıştır.

...ve şarkıları grevlerde, öğrenci yürüyüşlerinde, direnişlerde, miting alanlarında söylenmeye devam ettikçe, siyah kuyruklu piyanoların tuşlarına emekçiler için basıldıkça Timur Selçuk sınıfın, Türkiye işçi sınıfı mücadelesinin sesleri arasında anılmaya devam edecektir.

Dinleme Önerileri

Hürriyete Doğru
Şiir:
Orhan Veli Kanık
Müzik: Timur Selçuk

Halet Rezaki’nin Şarkısı
Söz
: Oktay Arayıcı
Müzik: Timur Selçuk

Nereye Payidar (ODTÜ Konserinden)
Söz
: Çiğdem Talu
Müzik: Timur Selçuk

Türkiye İşçi Sınıfına Selam (ODTÜ Konserinden)
Şiir ve Söz: Nâzım Hikmet, Çiğdem Talu
Müzik: Timur Selçuk

Karantinalı Despina
Şiir
: Attila İlhan
Müzik: Timur Selçuk

Pireli Şarkı
Şiir
: Orhan Veli Kanık
Müzik: Timur Selçuk

Ayrılanlar İçin
Şiir
: Ümit Yaşar Oğuzcan
Müzik: Timur Selçuk

Sen Nerdesin
Şiir
: Faruk Nafiz Çamlıbel
Müzik: Timur Selçuk

Ekonomi Tıkırında
Söz
: Yılmaz Onay
Müzik: Timur Selçuk