Beyaz yakalı kadın işçiler anlatıyor: Kurtuluş yok tek başına...

'Sanırım bu süreçten çıkartabileceğim tek pozitif şey bu olacak. Ben iyiyim, bana dokunmadığı sürece de sorun yok diyemeyeceğimizi anlamış olmalıyız. Dünya değişecek ve nasıl değişeceği artık bize bağlı. Bunu herkesin görmesini istiyorum.’

Haber Merkezi

Salgın nedeniyle büyük çoğunluğu evden çalışmaya geçen farklı kurumlardan beyaz yakalı kadın emekçilerle yeni çalışma düzenlerini ve yaşamlarının nasıl etkilediğini konuştuk. 

Toplantı istekleri bitmek bilmiyor

Öncelikle hangi sektörde çalıştığınızı ve salgın nedeniyle çalışma düzeninizdeki değişiklikleri öğrenebilir miyiz? 

Y. Ç: Yerli kurumsal bir firmada, mali işlerden sorumlu yönetici pozisyonunda çalışıyorum. Salgının ciddiyeti anlaşıldığı andan itibaren beyaz yaka çalışanların büyük çoğunluğu evden çalışmaya başladı. Eşim de benzer şekilde evden çalışmaya başlayınca, tüm gün evde olan okul çağında ikizlerimizin sorumluluğu ve ev işleri tamamen üzerimize kaldı. Uzaktan erişimin teknik zorlukları da zaman kaybına sebep oluyor. Salgının mali etkisini merak eden ve gerekli önlemleri zamanında almak isteyen üst yönetimin istekleri, online toplantıları bitmek bilmiyor. 

B.N: Uluslararası bir şirkette danışman olarak çalışıyorum. Çalıştığım kurum salgında ilk uzaktan çalışma kararı alan şirketlerden biriydi. Hızlıca organize olup, evden çalışmaya başladık.
 
A.S: Merhaba, bir yazılım firmasında muhasebeci olarak çalışıyorum. Sektörel olarak en kolay evden çalışmaya yönlendirilebilecek olan toplam sanırım biziz. Zaten normalde de gerektikçe ki sık sık gerekiyor, evden çalışmamız isteniyor ve çalıştırılıyoruz. Ancak bizde süreç çok fazla belirsizlikle ilerledi. İstanbul'da bizim camianın tamamı daha ilk hafta hızlıca evden çalışma başladılar. Her gün pek çok e-posta aldık müşterilerimizden, tedarikçilerimizden iş ortaklarımızdan. İçinden geçilen zor günlerde, her zaman görevimizin başında olacağız, atlatacağız görün bakın evden nasıl süper çalışacağız minvalli…

Bizimkilerde ise derin bir sessizlik.... Soruyoruz ama karar vericilerle bizim gibi çalışanlar muhatap olamaz ki, bekledik biz de. Neler oldu o süreçte, önce ofis ortamının kalabalıklığını azaltalım dendi, 3 gün çalış 2 gün idari izin, 2 gün çalış 3 gün idari izin şeklinde. Ne işe yarıyor anlamadık ama ücretli izin olduğu için sessizce beklemeye devam ettik. Önce yemekhanede masalarda birer kişi, sonra yemekhane de kapandı, ekmek arası yedik.

Ama bir hafta sonra evde olduğumuz günler yıllık izinden kesilmeye başlandı. Bizim işte her an her şey olabilir ve sürekli ulaşılır olmanız gerekir ama büyük çoğunluk yıllık izindeysem iş yapmam dedi ve de yapmadı. Ve nihayet nisan başı itibariyle evden çalışma çıktı.

Pek çok kişinin işsiz kaldığını ya da işe gidip kalabalık ortamlarda çalışmak zorunda olduğunu göz önünde bulundurursak, evden çalışmanın avantajları olduğunu söyleyebilir miyiz?

Y. Ç: Dezavantajları daha çok diye düşünsem de bu koşullarda her şeye rağmen virüs kapma riskimin çok daha düşük olduğu açık. Bu süreçte işimi kaybetmediğim için Türkiye'de şanslı bir azınlık içinde olduğumu düşünüyorum. 

B.N: Evden çalışabileceğim bir işimin olması avantaj elbette. Bu şekilde izolasyon koşullarına mümkün olan en uygun haliyle bir ortam kurgulayabildik. Ancak çok kısa sürede farkettik ki, bu bize sağlanmış bir hak değil. Böylesi işlerine geldi demek bile daha doğru olabilir. Teknolojik olanakları çok hızlıca sağlayıp, tüm işlerimizi, toplantılarımızı, eğitimlerimizi ve verdiğimiz hizmetleri aksatmadan sürdürmemizi istediler. Gerçekten de baktığınızda elimizde bunları yapmak için tüm olanaklar mevcut ancak normalde 15 dakikada yapabileceğim bir görüşme için 3 gün uğraşıp videolu sunum hazırlamak zorunda kaldım. Yani çok daha fazla çalışıyor, motivasyon adı altında üst yönetim baskısını daha yoğun hissediyoruz.

A.S: Açıkçası şanslı ve de ayrıcalıklı hissediyorum kendimi. Çünkü haftalardır toplu taşıma ile haftada iki gün de olsa işe gidip, dip dibe olmasa da 9 saat çalıştık. Zaten herkes stresli işe de odaklanmıyorsun. Risk grubu arkadaşlarımız önce idari izne sonra yıllık izne çıkarıldılar. Şu an olması gerekeni yaşıyoruz. Ancak bu hafta görülüp değerlendirilecek, devam edip etmeyeceğine ona göre karar verilecekmiş. Yani yeterince çalıştık mı yoksa evde kaytardık mı ona bakacaklar sanırım. Ben geçmişte de evden çalışmış bir insan olduğum için hiçbir tarafını özlememiştim. Şu an tek avantajı salgın için doğru karar olması. Kıyafet ütülemem gerekmiyor zoom'la toplantı yoksa saçımı bile taramam gerekmiyor. Yaşasın özgürlük diyordum ilk zamanlarda ama ben o zamanları yaşayalı çok oldu. Çok ısrar ederseniz yolda geçen bir süre olmadığı için sabah daha geç kalkmak avantaj diyebilirim. İş ortamında küçük sosyalleşmelerle minik molalar verilebilirdi şimdi yok öyle bir mola. Sabah 8 akşam 18 çalışıyorsunuz. Bir de ulaşılır olmalıyım kaygısı ile tuvalete koşa koşa gidip geliyorsunuz. Ofiste olsa küçük molalar mümkün olabilir ama evde sürekli kaytarmadığınızı ispat derdine giriyorsunuz.

‘Maaşımızda kesinti yaptılar’

İş yükünüz artmış gibi görünüyor, ücretleriniz konusunda herhangi bir değişiklik oldu mu?

Y. Ç: İş yüküm arttı ancak şirket gelirleri düştüğü gerekçesiyle maaşlarımızda kısmi kesintiye gidildi.

Pek çok arkadaşım işsiz kaldı

B.N: En azından şimdilik ücretlerimizle ilgili bir değişiklik yok. Ancak kriz, işler azaldı vb sebeplerle yıllık izin ya da ücretsiz izinler gündeme gelebilir, pek çok arkadaşım işsiz kaldı bu süreçte. Hepimiz tetikteyiz, bu da başka bir stres kaynağı zaten. Ama şu tür görünmeyen kayıplarımız oldu. Öğle yemeği evde, çay kahve evde. Bunların tüketimi arttı ama yemek parası yok, bence internet, elektrik, su, telefon  bunlara da yansıyor illa ki. Görünmeyen bir kayıp var yani.

Kafamızı kuma gömmemizi istiyorlar

A.S: Sanırım milyonlarca insanın güvencesiz çalışma koşulları ve devlet desteği sağlanmaması nedeniyle işsiz kaldığı, insanların evlerine ekmek götüremedikleri için ağladıkları, hatta bunu dile getirenlere “geber” denildiği bir ülkede ücretlerimizde bir değişiklik olmadı demek bile yeterince ayıp. Bir amaç da bu değil mi, “neyse ki bir işim var ve en azından maaşımı düzenli olarak alabiliyorum” dedirtmek? Bunu söyletip, kafaları kuma gömmemizi ve bir şükür, bireysel bir yaşam sınavı psikolojisi ile bunun dışında bir şey düşünmememizi istiyorlar. Gün geçtikçe kızgınlığım artıyor ve sahip olduğumu söyledikleri şeylerin kocaman bir yanılsama olduğunu daha iyi görebiliyorum. Hiçbir güvencemiz yok aslında, yok kısa çalışma, yok ücretsiz izin diyerek hepimizin elinden bu sözde avantajları almaları an meselesi.

Ruh sağlığımı kaybetmekten korkuyorum

Evden çalışmanın özellikle ev işleri ve çocuk bakımını kolaylaştırdığı ve sıklıkla bu sorumlulukları üstlenen kadınların bu tür çalışma koşullarını tercih ettiği de söyleniyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz, evde olmak bir kadın olarak işinizi kolaylaştırıyor mu?  

Y. Ç: Çocuklar evden çalışma konseptine aşina olmadığından, sürekli çalışmanın ortasında gelip oyun oynamak istiyorlar. Ama iş beklemiyor ve evdeki zorlukları umursamadan benzer bir performans bekleniyor. Günlerce yıkanmaya bile vaktim olmadan, ikizlere neredeyse tüm gün film izletip bilgisayar oyunları oynamalarına müsade ederek verilen işleri yetiştirmeye çalıştım. Uzaktan eğitim içeriği çok zayıf, en azından akşamları dersleriyle ilgilenmek isterdim ama işim müsade etmedi. Öğretmen, iş kadını, anne, temizlikçi, aşçı, eş olayım derken, bir işten ötekine koştururken ruh sağlığımı kaybetmekten korkuyorum. Hiçbir iş tam olmuyor, kimseyi tatmin edemiyorum. Eşimle sorumluluğu paylaşabiliyoruz, dolayısıyla şanslı sayılırım. Ama Türkiye genelinde böyle olmadığını, kadınların bir de bunları tek başına omuzladığını biliyoruz.

‘Günlerce konuşabilirim bu konuda…’

B.N: O kısma hiç girmeyelim, çok dertliyim. Günlerce konuşabilirim bu konuda. İki çocuğum evden eğitim almaya çalışıyor. Tüm günüm bir yandan artan iş yükümü döndürmeye çalışırken, aynı zamanda onların ders planlarını organize etmekle, teknik konularda destek olmakla ve ev içi ihtiyaçlarını gidermeye çalışmakla geçiyor. Üstüne bir de kaliteli zaman dedikleri zaman gerçekten kendimi kaybediyorum. Sırça köşklerinde oturanların çizdikleri tablolar gerçek hayatla hiç ama hiç örtüşmüyor ne yazık ki. Şimdi yöneticim bunu söylediğimi duysa, kesin bana “sen çok yoruldun, biraz izin al istersen” der. Arkasından da “Bir süre senin işleri durdurduk, iki ay ücretsiz izin veriyoruz. Hem çocuklarınla da daha sağlıklı ilgilenirsin” der. Bu yüzden susup çalışıyorum işte. Gece sırt ağrılarından uyuyamıyorum. Zaten rüyamda bile çalışıyorum çoğunlukla. Kadın mı demiştiniz?

‘İki e-posta arasında çamaşır asıyorsun’

A.S: İşteyken kısacık da olsa öğle arası diye bir şey vardı, yemekhaneye oturur yerdik, şimdi sabah 7'de kahvaltı ederken ocağa bir şeyler koyma derdine düşüyorsun. İki e-posta arası çamaşır asıyorsun. İki telefon görüşmesi arası bulaşık makinesi yerleştiriyorsun. Evde yaşanılıyor, yeniliyor içiliyor ev işleri de daha fazla oluyor. Ev daha fazla kirleniyor, kapıyı çekip çıkmıyorsun ki. Temizilik de yapman gerekli. Sanırım kadınlar bu işleri daha fazla dert ediyor, bağışıklık sistemimiz güçlü olsun bu salgın günlerinde deyip iki yumurta kırıp yemeği geçiştirmiyor.

Hele evde bir de sokağa çıkamayan çocuk varsa esas eğlence o zaman. Bizimki ergen ve bir aydır evde kapalı. İlgi bekliyor, özen bekliyor, birlikte bir şeyler yapmanı bekliyor. Sen dokuz saat bilgisayar ekranı karşısındasın. Ve ona “tüm gün ekrana bakma” demen gerekiyor. Sınırlamazsan tüm gün cep telefonu ile nefes alıp veriyor çünkü. Sen de ondan destek bekliyorsun iş bekliyorsun, o yatıp uyudukça hem endişeleniyor hem sinirleniyorsun.

‘Ben iyiyim, bana dokunmadığı sürece sorun yok diyemeyeceğimizi anlamış olmalıyız’

Bugün olduğunuz yerden tüm dünyaya ve ülkeye baktığınızda nasıl bir tablo görüyorsunuz? 

Y. Ç: Türkiye'nin özellikle son 5-6 yıllık gidişatından ötürü çok kaygılı ve ümitsizdim. Salgın ve yarattığı belirsizlik karamsarlığımı daha da artırdı. Bilimden, rasyonellikten ve vicdandan bu derece uzaklaşmanın ve halk için bir gelecek yaratmamış olmanın sonuçlarını üzülerek izliyorum. Sağlığımız, işimiz, geleceğimiz için endişelenmediğimiz bir ülkede yaşamak istiyorum. 

B.N: Çok ayrıcalıklı ve şanslı olduğumu düşünenler olabilir. Ama ben öyle düşünmüyorum. Ne bu salgın bireysel, ne de yönetenlerin aldıkları kararlar bizim bireysel kurtuluşumuza hizmet ediyor.

Sanırım bu süreçten çıkartabileceğim tek pozitif şey bu olacak. Ben iyiyim, bana dokunmadığı sürece de sorun yok diyemeyeceğimizi anlamış olmalıyız. Evet bu salgın da geçecek, ama arkasında milyonlarca işsiz, aç ya da salgını bahane edip çıkarılan yasalarla güvencesiz çalışan insan kalacak. Ha bu arada herkes salgına odaklanmışken yağmaya açılan ülke toprakları, apar topar çıkartılan yasalar da cabası. Başladığımız noktaya dönemeyeceğiz ama bunu romantikleştirmeyi son derece tehlikeli buluyorum. Dünya değişecek ve nasıl değişeceği artık bize bağlı. Bunu herkesin görmesini istiyorum.

‘Umutla, büyük bir umutla'

A.S: Hep derler ya nerden baktığına bağlı. Şu an salgının ortasında, önümüzdeki ay ücretsize çıkarırlar mı diye düşünerek evde oturduğum kanepeden bakarsam ülkeye ve dünyaya psikiyatristler ne der, anksiyete mi evet aynen onun doruklarını görürüm. Ama “evde kal çağrıları vatandaşlaraymış, çalışanlar vatandaş bile değilmiş, haklısın” diyen ve tüm bunları değiştirmek için mücadele etmeye karar veren iş arkadaşıma bakarken sorarsanız dünyaya ve ülkeye nasıl bakıyorsun diye, umutla derim ben de size. Büyük bir umutla.