'AKP'nin kalkınması sadece kendisine AK diyebilmek için'

Oğuz Oyan sorularımızı yanıtladı: Planlı bir kalkınmayı hatta planlama kavramını ve bir planlama teşkilatının varlığını bile reddeden, DPT'yi kapattığı gibi Kalkınma Bakanlığı'nı bile 2018'de tarihe gömen AKP anlayışları, kalkınma sözcüğünden fersah fersah uzaktadır.

Haber Merkezi

AKP'nin ekonomi politikasını "kalkınma" başlığı etrafında sorgularken, konuyla ilgili çok sayıda çalışması olan Profesör Oğuz Oyan'a sorular yönelttik. Oyan konuyu çok sade bir şekilde "Adalet ve Kalkınma Partisi'nin adındaki 'Kalkınma' teriminin, AKP'nin kendisine 'AK Parti' denilmesini sağlamak için düşünülen bir sözcük oyunundan öte bir anlamı olduğunu düşünmüyorum." diyerek özetledi.

Oyan sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

AKP’nin 18 yıllık ekonomik serüvenini kalkınma kavramı etrafında sorgulanacak olursa ne dersiniz?

Adalet ve Kalkınma Partisi'nin adındaki "Kalkınma" teriminin, AKP'nin kendisine "AK Parti" denilmesini sağlamak için düşünülen bir sözcük oyunundan öte bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Bu bağlamda, AKP açısından "adalet" ne kadar anlamlı bir program hedefiyse, "kalkınma" da o kadardır.

AKP 2002'de iktidara geldiğinde IMF ve Dünya Bankası'nın (DB) uygulanmakta olan hazır reçetesini buldu. Bu acı reçetenin tüm olumsuzlukları önceki koalisyon iktidarına yıkıldığı için toplumun rızasını alma gibi bir sorunu da yoktu. Kaldı ki, bu neoliberal teslimiyet reçetesini harfiyen uygulamaktan başka bir programı da yoktu. Ayrıca, 1997'nin Erbakan Hükümeti'nce uygulanmak istenen ancak hem iç hem dış sermaye çevrelerinde büyük kuşkular doğuran "Adil Düzen" programından arınmanın bir yolu olarak da uluslararası sermaye örgütlerinin programına tam biat etmek hayırhah olarak görülmüştür.

AKP açısından "kalkınma" teriminin çağrıştırdığı asıl mesele, bazı ekonomik göstergelerde niceliksel bazı cilalardan ibaret olmuştur. Örneğin, başlangıçta döviz karşısında değerli tutulan TL'nin katkısıyla GSYH verilerinin şişirilmesi. Buna karşılık dış borçların GSYH'ye oranla payının hızla düşürülmesi "AKP'nin kalkınma mucizesi" olarak pazarlanabilmiştir. Bu arada, hane halkının hızla borçlandırılması üzerinden hanelerin refah göstergelerinin yapay olarak yükseltilmesi de bu duyguyu beslemiştir. 2008'e kadar dıştan uygun koşullu kaynak bulmanın kolaylığı da genel olarak ekonominin kamçısı gibi kullanılmıştır. Başta KİT'ler olmak üzere kamu mamelekinin hızla elden çıkarılması süreci de, duble yollar gibi görünen kamu yatırımlarının çarpıcı ve aldatıcı bir biçimde artmasına ve halkın önemli bir kesiminin gözünün boyanmasına vesile olmuştur. Daha sonraki zaman diliminde de, yap-işlet- devret ve kamu-özel işbirlikleri üzerinden kamu yatırımları finanse edilmeye, böylece yandaş sermaye zenginleştirilirken "işbilen iktidar" imgesinin pekiştirilmesine çalışılmıştır.

“Kalkınma" kavramı ile neoliberalizm yan yana getirilebilir mi? Plansız kalkınma mümkün mü?

AKP türü dışa bağımlı neoliberal programların yürütücüsü olan siyasi hareketler, kalkınmanın niteliksel dönüşüm hedefleriyle daha az ilgilenirler. Aslında bu hem kendi siyaset yapma biçimlerine uygundur hem de neoliberalizmin ruhuna uygundur. Kalkınmadan ziyade ekonomik büyüme düşünülür. Ekonomik büyümenin düşünülmesi ise, durgun bir ekonomide kendilerini siyaseten ve iktisaden yeniden üretmelerinin mümkün olamayacağının bilincinde olmalarına bağlanabilir. Tabii bazen verileri makyajlamak da gerekir: AKP döneminde iki kez milli gelir büyüklüğünün yukarı doğru "düzeltilmesi" ve böylece yüzde 50'nin üzerinde bir havadan artış sağlanması, AKP'nin tabiatı icabı sayılabilir. Şimdi TL'nin değer kaybettiği yıllarda, gerek milli gelir gerekse dış borç verilerinin AKP'nin ilk 10 yılındaki gibi pırıltılı olmadığı dikkate alınırsa, 2019'da kişi başına düşen milli gelirin 2007 verisi düzeyine gerilediği düşünülürse, AKP'nin bağımlı ekonomik modelinin nasıl patinaj yaptığı daha iyi anlaşılır.

Planlı bir kalkınmayı hatta planlama kavramını ve bir planlama teşkilatının varlığını bile reddeden, DPT'yi kapattığı gibi Kalkınma Bakanlığı'nı bile 2018'de tarihe gömen AKP anlayışları, "kalkınma" sözcüğünden fersah fersah uzaktadır.

Bu 18 yılda gerçekten birileri "kalkındı" mı? Kalkınma ve "zenginleşme" arasında bir fark gözetebilir miyiz?

AKP döneminde "zenginleşme" kavramı yeni bir içerik kazanmıştır. Gerçi sermayenin kitle partileri hep rant dağıtma kanallarına hakim olarak partileşme sürecini tamamlarlar. Ama AKP döneminde karşılaşılan durum, örneğin öncülü ANAP dönemindekinden bile çok öteye geçmiştir. Bunun iki nedeni vardır: Birincisi, ANAP'nin tek başına iktidar olduğu 8 yılın aksine AKP 18 yıldır iktidardadır. Bunun getirdiği birikimli bir fırsatçılık düzenekleri inşası vardır. İkincisi, AKP önceki hiçbir sermaye partisinin sahip olmadığı siyasi güce erişmiş, erkler birliğini sağlamış ve Özal'ın isteyip de yapamadığı kadar tek bir kişinin elinde güç yığılmasını gerçekleştirebilmiştir. Bütün bunların, sermaye birikimi sürecine özgün katkılar sunmaması düşünülemezdi. Akla hayale gelmedik yöntemlerin, ihale usulsüzlüklerinin, imar yolsuzluklarının, tarikat/cemaat kollamalarının, eş-dost kayırmalarının böylesine fütursuzca yapılabilmesi için, toplumdaki bütün yasal, idari denetim düzeneklerinin berhava edilmesi, toplumsal denetimin de adeta "cezalandırmaya" tâbi bir terör suçu düzlemine getirilmesi gerekirdi. Başka deyişle, otokratik bir iktidar türü önkoşul olurdu.

Eğer kalkınma toplumun genel eğitim, sağlık, refah düzeyinin yükselmesi olarak anlaşılıyorsa, AKP'nin "kalkınma"sı kendinden olanları zenginleştirmekten ibaret kalmıştır.

AKP döneminde ekonominin sırtını dayadığı sektörler (İnşaat, turizm, finans vs..) bize bir şey söylüyor mu kalkınma açısından?

AKP dönemi ekonomik büyümesi, sanayi, tarım, madencilik gibi doğrudan üretken sektörleri tâli duruma iten bir büyüme olmuştur. Hem sanayi hem de tarım sektörlerinin GSYH içindeki göreli payları sürekli bir gerileme içindedir. Türkiye'nin erken sanayisizleşme dönemine girmesi AKP döneminde perçinlenmiştir.

AKP, inşaata birinci önceliği vermiştir. Bu hem bina yapımı hem de yol, köprü vs. gibi altyapı yatırımlarıdır. En iyi bildikleri şey olduğu gibi, imar rantlarını en iyi yönlendirebildikleri bir alandır da. Faizlerin düşük tutulmasının bir saplantı haline getirilmesinde, konut sektöründeki arz fazlasının eritilmesi ve yeni konut yapımlarına alan açılması isteği hep ön planda olmuştur. İktidardaki heyetin kendi sermayedarlaşma sürecinde de inşaat, konut ve turizm yatırımlarına en fazla ilgiyi göstermiş olmasının da bu tercihlerde bir katkısı mutlaka olmuştur ve olmaktadır.

Bundan sonrası için ne söylenebilir? Acil atılması gereken adımları kısaca özetlersek ne dersiniz tabii bir de bunu AKP'den yapmasını beklemek gerçekçi mi sorusu var?

AKP'den bugüne kadarki ekonomik politikalarını değiştirmesini beklemek gerçekçi değildir. Kuşkusuz şimdiki şartların zorlamasıyla izledikleri çizginin dışında bazı adımlar atabilirler, ama sistemli bir değişiklikten söz edilmesi mümkün olmaz. Acil atılması gereken adımların muhasebesini yapmak bu nedenle çok gerçekçi olmayabilir. En acil gündem, AKP iktidarından kurtulmak olarak tanımlanmalıdır.