Vahşi kapitalizmin ortasında opera dinlemek - 11

Opera dinlemek isteyenler için seçilmiş besteci ve operaları ile ilgili bilgileri paylaştığımız dizinin on birinci bölümünü yine internet üzerinde bulunabilecek örnek yorum bağlantılarıyla soL okurlarına ve dinleyicilerine sunuyoruz.

Beril Azizoğlu

Opera dinlemek isteyenler için düzenlediğim aşağıdaki besteci ve operaları ile ilgili bilgiler, 1998 tarihinde yayınlanan ve operayı tarihsel bir çizgide ele alan bir radyo programımın metinlerinden derlenmiştir. Operaları dinlemek için verilen link sadece örnek amaçlıdır. Dileyen, internet ortamında, o günün ulaşılması mümkün olmayan koşullarından daha fazla bilgi ve birden çok yorum bulabilecektir.   

Opera tarihindeki yolculuğumuzda ‘Wagner Çağı’nı yaşıyoruz. 19.yy’ın ikinci yarısında, gerek eserleriyle gerekse kişiliğiyle ve dünya görüşüyle kendisinden en çok söz ettiren bestecilerden biri olan Wagner’in eserlerini dinlemeye geçen bölümümüzde başlamış ve gençlik yıllarında yazdığı operalarına yer vermiştik. Bu bölümümüzde Wagner’in sanat anlayışını belirginleştiren Tristan ve Isolde ile Nürnbergli Usta Şarkıcılar Operaları ve onun müzikli dram  sanatında yapmak istediği yenilikleri veya bu sanatın kurallarını yansıtan dört operadan oluşan ‘Der Ring des Nibelungen-Nibelungen’in Yüzüğü’ tetrolojisine (Das Rehingold, Die Walküre, Siegfried ve Götterdammerung ) ve bu dörtlü yaratısı gibi yine onlarca yıl emek verdiği  Parsifal Operası'na yer vereceğiz. 

Wagner’in gençlik operalarını anlatırken uzunca yer verdiğimiz yaşam öyküsüne kısa bir hatırlatma yaparak başlayalım o halde bu zorlu operaları dinlemeye...

1813-1883 yılları arasında yaşayan Wagner’in, çocukluk yıllarında şiire ve tiyatroya olan düşkünlüğü müzik kariyerine başlamasını geciktirmişti. Gençlik yıllarında Weber ve Beethoven’in müziği onu çok etkilemiş ve opera bestecisi olma isteği böylece belirmişti. Çağdaşlarıyla kıyaslandığında müzik eğitimi yeterli değildi ama özgür ruhu ve inatçılığıyla yirmi yaşında ilk operasını yazmayı başarmıştı. Kavgacı kişiliğiyle politika da onu müzik kadar çekmişti. Müziği ve politik görüşüyle Wagner, çağında ve sonrasında sürekli tartışılan bir besteci olmuştur. 1850 yılında yazdığı Müzikteki Yahudilik yazısı 1869’da yeni açıklamalarla yayımlanacak ve tartışmalar yaratan antisemitik yaklaşımı büyük eleştirilere neden olacaktır. Gerek Alman kültürünü idealize eden ve gerekse ırkçı yaklaşımlarıyla, 20.yy’ın Nazi Almanyası’nın da en sevilen müzisyeni olacaktır, Wagner. 

Wagner’in opera anlayışını ya da kendi ifadesiyle müzikli dram sanatının ilk örneklerini uyguladığı eserlerini dinlemeye, önceki bölümümüzde Uçan Hollandalı, Tannhauser ve Lohengrin operalarıyla başlamıştık. Bu eserlerinin ardından Wagner, ülkesinden uzakta geçirdiği yıllarda, müzikli dram sanatına bakışını kaleme alır. 

Wagner 1830’lu yıllarda ülkesinden ayrı Leipzig, Riga , Königsberg ve Magdeburg’da bulundu. Paris’e yerleştiğinde 1839 yılıydı ve burada ‘Temmuz Monarşisi’ hakimdi. Liberal aristokratların ve burjuvazinin oluşturduğu destekle hüküm süren bir anayasal rejimdi, bu. Öte yandan Saint Simon, Charles Fourier, Pierre Leroux gibi devrimci teorisyenlerin ve Pierre-Jose Proudhon gibi düşünürlerin Paris'inden Wagner de bu fikir tartışmalarıyla beslendi ve pek çok yazı ve kitap kaleme aldı. Alman kimliğini ön plana çıkaran ve İtalyan ve Fransız müziğinin etkilerinden arınmış Alman masalları ve tarihi üzerinden bir ulusal Alman Müziği yaratma çabasından vazgeçmedi. 1848-1849’deki ‘Halkların Baharı’ diye adlandırılan devrimlerde ulusal birlik ve anayasal rejim yanlıları arasında anarşizmin kuramcılarından Mikhail Bakunin ile birlikte Wagner de vardı. Bu sürecin sonunda İsviçre’ye iltica etmek zorunda kalan Wagner, ülkesinden ayrı bir 10 yıl geçireceği Zürih’e yerleşti. 1849 yılından başlayarak üç yıl süreyle 'Sanat ve Devrim', 'Geleceğin Sanat Eseri', 'Opera ve Dram' adında kitaplar yazdı. Bu kitaplarda; İtalya’da doğan operanın, şiir, dram, kostüm, mim, müzik, dans ve şarkı sanatlarını bir arada kullanan Yunan Trajedisi'yle en yüksek noktaya ulaştığını savunur. Ama zamanla toplumsal gelişmelerle parelel olarak, çağdaş sanatçının amacının para kazanmaya yönelmesiyle, özellikle sahne sanatının büyük zarar gördüğüne inanır. Süslü aryalarla donatılmış, yalnızca şarkıcının ses tellerinin çevikliğini kanıtlayan ‘prima-donna operaları’nın bu sanatı yozlaştırdığını belirtir. Opera’da müzikle dramı birleştirmeye çalışan reformcular olduğunu da savunan Wagner, özellikle;  Gluck ve Mozart’ı bu alanda örnek gösterir.  Örneğin Mozart’ın iyi librettolar bulabilmiş olsaydı çok daha önce operayı bu tekdüzelikten kurtaracağına inanır. Rossini ile bir kez daha ön plana çıkan arya ağırlıklı operalar, Weber ile romantizmin güzel örneklerini verse de, Wagner’e göre müzikle-sözün kaynaştığı gerçek anlamda operaları yazmayı kimse tam olarak başaramamıştır. Ona göre, en duygulu ifadeler, ‘Sprechgesang: şarkılı-konuşmaların akıcı bir şekle getirilmesiyle yaratılır. Resitatif ve arya ‘Sonsuz Melodi’ veya ‘Sürekli Müzik’de birleşerek prelüdden finale yapıtın bütünlüğünü sağlayacaktır.  Wagner bu nitelikleri taşıyan; yarı şarkı yarı hitabet şeklinde okunacak şiirler yazan kimse bulamadığından operalarının librettolarını kendisi yazmıştır. 

Wagner’in müzikli dramla ilgili teorik düşüncelerini kaleme aldığı yıllarda, ‘Nibelungen’in Yüzüğü’ adlı ünlü dörtlüsüne ara vererek ‘Tristan ve Isolde’ operasını yazması, bir çok nedene bağlanır. Wagner ve operalarını inceleyenler, ilk kez 12 Mart 1859’da Prag’da sahnelenen Tristan ve İsolde Operası'nı  Wagner’e yazdıran nedenler üzerinde durur.  Tristan ve Isolde Operası için Ring serisini yazmaya ara verdiren nedenleri kimileri, Wagner’in parasız kalmasına kimileri, aşkın gerçek mutluluğunu tatma özlemiyle bu operayı yazdığını, kimileriyse; aynı yüzyılın düşünürlerinden Schopenhauer’in kuramlarından etkilenerek bu operayı yazdığını belirtir. Wagner ise yakın dostu Liszt’e yazdığı bir mektupta şöyle demiştir:  ”Aşkın gerçek mutluluğunu hayatımda hiç tatmamış olduğumdan, düşlerin en güzeli olan aşka öyle bir anıt dikmek niyetindeyim ki, bir kez olsun baştan sona kanasıya içilecek aşk. Çok basit fakat son derece saf-kan bir müzikal kavram var kafamda: Tristan ve İsolde.”  

Wagner’in Tristan ve İsolde Operası için örnek

Wagner, yaşamı boyunca belki de sanatından başka hiçbir şeye yeterince önem vermemişti. O, sanat icra ediyordu ve ötesini düşünmemeliydi. Rahat ve lüks yaşamayı sevmesi sürekli borçlanmasına neden olmuştu. Ama Wagner’in sanatına hayran olan Bavyera Kralı Ludwig, onu yaşamının sonuna kadar rahat ettirecekti. Böylece borçları ödenen Wagner, 1845 yılında  Lohengrin’in ilk taslağıyla birlikte hazırladığı Nürnbergli Usta Şarkıcılar adlı operasını 1861 yılında tekrar ele almıştır. Pek çok kez değişikliğe uğrayan bu operasında da Wagner, diğerlerinde olduğu gibi eski Alman efsanelerinden yararlanmış; Ortaçağ Almanya’sındaki geleneksel usta şarkıcıların törelerini eserine yansıtmıştır. Elimizdeki kaynaklar, librettonun yazılmasında; Hoffmann’ın ‘Usta-Şarkıcı Martin’ adlı eseriyle, Lortzing’in ‘Hans Sachs’ operasının da etkisi olduğunu belirtmektedir. Wagner’in 'Nürnbergli Usta Şarkıcılar' operası, bestecinin tek komik operasıdır. Tristan ve Isolde’deki aşırı romantizmin aksine hareketli, renkli ve güldürücü unsurlar taşıyan bir eserdir, Nürnbergli Usta Şarkıcılar. Halk bu yönleriyle operayı kendine yakın bulmuş ve sevmiştir. Hatta Wagner sanatına yaptığı acımasız eleştirilerde bulunan Friedrich Nietzsche bu operada, daha önce Beethoven’da var olan ‘Alman Neşesi’ni gördüğünü belirtmiştir. Tristan’da gözlenen iyimserlik, Nürnbergli Usta Şarkıcılar’da da kendini gösterir. Wagner’in opera anlayışı operada; arya, düet, koro gibi uygulamalara yer vermeyi reddeder. Ama Tristan’da neredeyse yok denecek kadar az kullandığı koroya Nürnbergli Usta Şarkıcılar'da geniş yer vermesi, Wagner’in sanatındaki geriye dönüşleri olarak nitelendirilir. İlk kez; 21 Haziran 1868’de sahnelenen eser üç perdedir.   

Wagner’in Die Meistersinger von Nürnberg: Nürnbergli Usta Şarkıcılar Operası için örnekler

“Toplumların haykırışları önce müzikte belirir. Müzik bir ‘kahin’dir. Gelecek dünyayı sezinleyebilir. Bu yüzden müzisyenin konumu da önemlidir. Yaratıcı(eser yaratan anlamında), dünyanın güncesini değiştirebilen insandır.” Bunlar bir müzik kuramcısının kaleminden çıkan saptamalardır. Richard Wagner, müzikli dram sanatında yapmak istediği yenilikleri veya bu sanatın kurallarını bir operalar dizisinde uygular. Her biri üç saatten fazla süren dört operadan  oluşan bu diziye Wagner, ‘Der Ring des Nibelungen-Nibelungen’in Yüzüğü’ adını verir. Wagner’in tetrolojisi  olarak da tanımlanan bu dizi: Das Rehingold(Ren Altını), Die Walküre(Valküreler), Siegfried ve Götterdammerung(Tanrıların yok oluşu)  adlı bölümlerden oluşur ve Ring serisi veya dizisi olarak da anılır.  Wagner, Nibelungen’in Yüzüğü dizisini yirmi sekiz yıllık bir çalışmanın sonucunda tamamlamıştır. Eserin tamamı İlk kez 1876’da Bayreuth Festivali’nde, dört ayrı temsil halinde sahnelenmiştir. 

Wagner’in operalarının konularını, eski Alman efsanelerinden ve mitolojiden aldığını ve librettolarını da kendisinin yazdığını belirtmiştik. 1841 yılında Paris’de yaşadığı yıllarda İskandinav, Alman ve İzlanda efsanelerini incelemeye  başlayan Wagner, 1848’de ‘Siegfried’in Ölümü’ adlı operanın manzum metnini bu efsanelere dayanır. Lohengrin Operası'nın gördüğü ilgi üzerine Wagner, yakın arkadaşı Liszt’in teşvikiyle ‘Siegfried’in Ölümü’ şiirini bestelemeye karar verir. Böylece, aslında tek opera olarak düşündüğü Siegfied destanının metnini,  dört ayrı sahne eseri olarak 1853 yılında tamamlar. Wagner eserin önsözü olan Das Rehingold’u ve eserin ilk bölümü olan Die Walküre’yi 1853-1856 yılları arasında besteler. Siegfried’e müzik yazmaya başladığında ise kafasında başka bir opera belirir. Aşkın gerçek mululuğunu anlatan bir anıt dikmek isteğiyle Siegfried’e ara verip yukarıda yer verdiğimiz Tristan ve İsolde’ye başladığını yakın dostu Liszt’e yazar ve ekler:

“Siegfried’i kalbimden koparıp adeta diri diri hapsettim. Onu orada tutacağım, belki uyumak iyi gelecek ona…” Ve bu uyku yedi yıl sürer, bu arada 'Nürnbergli Usta Şarkıcılar' adlı operasını da besteler. 

1864’de Bavyera Kralı Lüdwig’in Wagner sanatına hayranlığıyla verdiği maddi desteklerle, Wagner'in düşlerindeki mükemmel sahne donanımına sahip bir festival tiyatrosu;  Bayreuth’da yapılmaya başlanır.  Bu Wagner’i heveslendirir ve Ring dizisinin Siegfried ve Die Götterdammarung bölümünü 1869-1874 yılları arasında  besteler.  Nihayet 13 Ağustos 1876’da 'Ren Altını' ile açılan Festival Tiyatrosu’nun gördüğü ilgi üzerine; Çaykovski, Saint-Saens, Gounod ve Grieg gibi bir çok müzik adamı Bayreuth’a akın eder.

Aşağıda sırasıyla yer vereceğimiz bu dörtlü dizinin ilki olan Das Rheingold (Ren Altını) Operası'nın kısaca öyküsüne değinelim: Nibelungen Kralı Alberich, Ren altınının sırrını öğrenir. Ren altınından yapılan yüzüğü parmağına takan kimse dünyanın bütün gücüne sahip olacaktır. Tanrı Wotan, iki dev Fanfer ve Fosalt'a kendisi için bir hisar yaptırtmış ve karşılığında gençlik tanrıçasını  onlara vermeyi vadetmiştir. Ama yaşlanmaktan korkan Wotan gençlik tanrıçasını vermez ve sahip olursa büyük güç elde  edeceği ren altınını da  ele geçirmeye uğraşır. Ren nehrindeki altını çalan Kral Alberich bu altından, takanı görünmez yapan bir miğfer yaptırmıştır. Tanrı Woltan Alberich'i yanıltıp miğferi ve yüzüğü almayı başarır. Ama Kral Alberich yüzüğü lanetlemiştir. Onu elde edenin sonu ölüm olacaktır. Herkes yüzüğü elde etmenin hırsına kapılmıştır. 

Wagner’in Ring dizisinin ön oyunu olan dört sahnelik 'Ren Altını', ilk kez 22 Eylül 1869'da Münih'te sahnelenmiştir.  

Wagner’in Das Rheingold  Operası için örnek

Wagner müzik tarihine opera bestecisi olduğu kadar, kuramcı olarak da geçmiştir. O, müziğin derinliğindeki dramatik gerçeği aramış, toplumsal olayları ve insan tutkularını müziğine yansıtmış, operayı 'müzikli dram' olarak nitelendirmiştir. Bütün sanatları içine alan bir sanat olarak gördüğü operayı, orkestraya verdiği görevle kafiyeli, nakaratlı bütünlüğü olan bir şiir gibi kurgulamıştır. Öyle ki Wagner’in bütün  kuramlarını uyguladığı dört operadan oluşan 'Nibelungen’in Yüzüğü' dizisinin ön oyunundaki 'Rhein Motifi'nin, dördüncü eser olan ‘Tanrıların Sonu’ operasında geniş bir şekilde kullanılması bu kurguya örnek gösterilebilir.

Ring dizisi; dünyanın yaratılışı, batışı, güç, kahramanlık, aşk, ihtiras gibi doğa üstü olaylarla ve simgelerle derinleştirilmiş dev bir eser olmanın yanında  ırk ve toplumsal sınıf ayrımları açısından Wagner’in fikirlerinin de belirgin olduğu bir eser olarak da müzik tarihine geçer.

Eserde karakterlerin, tanrılar, kahramanlar, ölümlü insanlar ve cüceler olarak sınıflandırılması Wagner’in toplumsal görüşünün bir yansıması olarak değerlendirilse de romantik dönemin büyük bestecilerinden Pyotr İlyiç Çaykovski, pek anlaşılmayan bir eser olan Nibelungen Operası’nı her şeye rağmen, “Bütün dünyayı saran bir olay, devir yaratan bir sanat eseri” olarak yüceltmiştir.

'Nibelungen’in Yüzüğü Operası’nın giriş kısmından sonra birinci bölümü olarak tanımlanan 'Walküre' 26 Haziran1870’de Münih’de ilk kez sahnelenmiştir.  

Bu eserin öyküsü ise kısaca şöyledir: Rehingold Operası'nın son sahnesinde Tanrıça Erda, tanrılara sonlarının yaklaşmakta olduğunu haber vermiş ve Nibelungen Kralı Alberich tarafından lanetlenen yüzükten korunmaları gerektiğini söylemiştir. Tanrı Wotan bu tehlikeden korunmak için yardımı olmadan yüzüğü elde edebilecek bir kahraman yaratmaya karar verir ve dünyaya iner. Burada yaptığı evliliğinden, Siegmund ve Sieglinde adlarını verdiği ikizleri olur. Ama olaylar öyle gelişir ki Siegmund kardeşine aşık olduğu için, kardeşi Sieglinde'inin kocası Hunding ile dövüşürken, mızrağı kırılarak tanrılar tarafından ölmesine izin verilir. Babasının kızgınlığından korkan, Wotan’ın Tanrıça Erda’dan olan kızı Brünnhilde, Sieglinde'yi ormana kaçırır. Doğum yapmak üzere olan Sieglinde’yi cezalandıramayan Wotan hırsını Brünnhilde’den alır ve onu sonsuz uykuya mahkum eder. Tanrı Wotan yüzüğü alıp, tanrıları kurtaracak oğlu Siegmund’u kaybetmenin üzüntüsü içindedir.  Ama kızı Sieglinde ormanda son nefesini verirken bir erkek çocuk dünyaya getirmiştir. Bu Wotan’a yüzüğü getirecek kahraman ‘Siegfried’den başkası değildir. 

Wagner’in Die Walküre Operası için örnek 

1. Perde

Wagner’in Die Walküre Operası için örnek 

2. Perde

Wagner’in Die Walküre Operası için örnek 

3. Perde

Wagner’in dört ayrı temsil halinde bir festival operası olarak düşündüğü; Nibelungen’in Yüzüğü Operası’nın aşağıda yer verdiğimiz Siegfried  bölümü, festivalin  ikinci günü temsil edilir. Operada olaylar şöyle gelişir: Sieglinde'nin oğlu Siegfried'i Kral Alberich'in kardeşi Mim, ölmek üzere olan annesinden almış ve büyütmüştür. Siegfried'e hiçbir mızrak dayanmamakta ve kırılmaktadır. Nihayet Mim, Siegmund'un Hunding'le savaşırken kırılan mızrağının parçalarından yapılacak, kırılmaz bir mızrakla devin elinde olan yüzüğü Siegfried’in  alabileceğini düşünür. Ama Mim bununla da yetinmez ve yüzüğün kendisinin olması için Siegfried'i zehirlemeyi planlar. Siegmund'un mızrağını ancak 'korku bilmez biri' onarabilecektir. Siegfried bunu yapar, devi öldürür ve yüzüğü alır. Bir kuşun yardımıyla Mim'den de kurtulur. Bu sırada kayanın üzerinde uyuyan, vaktiyle Tanrı Wotan’ın cezalandırdığı ve ancak bir kahramanın uyandırabileceği kızı, Brünnhilde’i uyandırır. Bu iki genç sonsuz bir aşkla birbirlerine bağlanırlar. 

Wagner’in Siegfried  Operası için örnek 

1. Perde

Wagner’in Siegfried  Operası için örnek

2. Perde

Wagner’in Siegfried  Operası için örnek

3. Perde

Götterdämmerung: Tanrıların Sonu Operası 'Nibelungen'in Yüzüğü' operasının üçüncü günü veya giriş kısmıyla beraber dört bölümlü oyun için düzenlenen festivalin son günü oynanır. Bu eserin öyküsü ise şöyledir:  

Brünnhilde ve Siegfried sonsuz bir aşkla birbirlerine bağlanmıştır. Siegfried, Ren nehrine giderken parmağındaki yüzüğü sadakatinin simgesi olarak Brünnhilde’ye verir. Yüzüğü ele geçirmek isteyen Nibelungen Kralı Alberich'in oğlu Hagen, Brünnhilde’den yüzüğü almak için bir plan yapar. Buna göre Siegfried’e geçmişini unutmasını sağlayacak tılsımlı bir içki içirecek ve Kral Gunther'in kardeşi Gurtrune ile evlendirecektir.

Böylece ihanete uğrayan Brünnhilde’den yüzüğü alabilecektir. Bu arada Tanrı Wotan, Brünnhilde’ye haber gönderir ve lanetli yüzüğü Ren kızlarına vermesini ancak bu şekilde tanrıların kurtulacağını söyler. Brünnhilde ise aşkının simgesi olan yüzüğü ne pahasına olursa olsun vermeye yanaşmaz. Hagen'in planı işler ve tılsımlı içkinin etkisiyle Siegfried, Gunther kılığına girip, Brünnhilde'den  yüzüğü zorla alır. Hagen Siegfried'in ihanetinin ölümüyle ödenmesi gerektiğini Brünnhilde'ye söyler ve bu ölümün de Siegfried'in sırtından vurulmasıyla gerçekleşebileceği sırrını ondan öğrenir. Siegfried Ren kıyılarına avlanmaya geldiği bir gün Hagen ona bu kez geçmişini hatırlamasını sağlayacak bir içki sunar. Siegfried kendine gelir, Brünnhilde’ye duyduğu aşkı hatırlar ve bu onu güçsüz bırakır. Böylece Hagen onu sırtından vurmayı başarır. Brünnhilde, Siegfried'in parmağındaki yüzüğü çıkarır ve kendi parmağına takar. Sevgilisiyle yanmak üzere odunları ateşler. O sırada Ren Nehri taşar ve yüzük tekrar Ren kızlarının olur. Hagen yüzük uğruna kendini sulara atar ve kaybolur. 

Tam o sırada tanrıların sonunun geldiğini gösteren Walhalla Kalesi'nin de yandığı görülür. 

Wagner’in Götterdämmerung Operası için örnek

Prolog ve 1. Perde

Wagner’in Götterdämmerung Operası için örnek

2. Perde

Wagner’in Götterdämmerung Operası için örnek

3. Perde

Wagner’in son operası olan Parsifal, ilk kez 26 Temmuz 1882’de Bayreuth’da sahnelenir. Parsifal Operası'nın oluşumu, otuz yedi yıllık bir süreci kapsar. Besteci, böyle bir opera yazmayı; Lohengrin, Nürnbergli Usta Şarkıcılar ve Nibelungen’in Yüzüğü adlı operalarının taslaklarını oluşturmaya başladığı, en verimli dönemi olan 1845 yılında planlar. Bu dönemde; ortaçağın ünlü Alman halk ozanı Wolfram von Eschenbach’ın ‘Parzival’ adlı manzum destanı onu çok etkiler. Hristiyanlık ve kutsallık üzerine bir opera oluşturma isteğiyle 1848’de ‘Jesus von Nazareth: Nazareth’li İsa’, 1856’da ‘Die Sieger: Galipler’ adlı denemelerde bulunur.

Parsifal’in şiir haline getirilmesiyse ancak Ring dizisinin tamamlanmasından ve Bayreuth’daki açılış temsilinden sonra mümkün olur. Festival Tiyatrosu'nun açılması çok büyük bir sanat olayı olur. Ama parasal sorunlar  nedeniyle tiyatro 1882 yılındaki ‘Parsifal’ temsiline kadar ne yazık ki altı yıl kapalı kalır. 1878 yılında ‘Parsifal’in müziğini bestelemeye başlayan Wagner, çalışmalarından duyduğu memnuniyeti şöyle ifade eder: “Böylesine fantastik bir şey beklemedim hiçbir zaman; her geçen gün daha da iyi oluyor.” Yine de 'Parsifal'in tamamlanması dört yıl daha gerektirir ve nihayet 26 Temmuz 1882’de seyirciyle buluşur. Eser, Wagner'in beklediğinden de çok beğenilir. Öyle ki ikinci perdenin sonunda kesilmeyen alkışlar üzerine Wagner, locasından izleyicilere  seslenerek ara alkışlarında ısrar etmemelerini, bunları eserin sonuna saklamalarını rica etmek zorunda kalır. On altıncı sahnelenmesinde seyircinin ilgisi devam etmektedir. Orkestrayı bu kez Herman Levi’nin rahatsızlanması üzerine, Wagner yönetmektedir. Besteci, eserin sonunda ısrarlı alkışlara karşın sahneye çıkmaz ve tüm sanatçılara duyduğu şükranlığı şu sözlerle ifade eder:

“Her şeyi sizler başardınız; orada yukarıda, dramatik sanatın en mükemmeli, burada aşağıda da devamlı bir senfoni yaratıldı.” 

Wagner’in isteği ve vasiyeti üzerine; ‘Parsifal’, New York Metrapolitan Opera’da 24 Aralık 1903’de verilen temsile kadar, Bayreuth Festivali dışında hiçbir yerde sahneye konmamıştır.

Wagner için Parsifal bir ‘Bühnenweihspiel: Sahneye Adanan Oyun’dur ve oynanabileceği tek sahne kendi festival tiyatrosudur. Wagner’in Bavyera Kralı Lüdwig’in maddi desteğiyle yaptırdığı ve sanat anlayışını yansıtan bu muhteşem festival tiyatrosu şu özellikleri taşıyordu:

Sade ama fonksiyonel bir sahne düzeni; izleyicinin salonun her yerinden sahneyi görebileceği şekilde tasarlanmış ve seyircinin dikkatinin gösteriden uzaklaşmaması için orkestra ve yönetmen sahnenin altındaki çukura gizlenmiştir. Akustik mükemmeldir ve tiyatro binası şehrin gürültüsünden uzak bir yerde; Bayreuth’dadır. Ayrıca  Wagner'e göre; temsil başladıktan sonra salona tek bir kişi bile alınmamalı ve alkışlar perde aralarında değil eserin sonuna saklanmalıdır. İşte Wagner kendi ifadesiyle sonuncu ve kutsal eseri ‘Parsifal’in ancak bu tiyatroda oynanması şartını koşmuştur. Hatta bir de eserin kutsallığına saygıyı sağlamak amacıyla; temsilin sonunda bile alkışlanmamasını, kutsal havanın devam ettirilerek salonun sessizce terk edilmesini istemiştir. Önceleri Bayreuth’un uyguladığı bu ‘alkışları kaldırma’ kuralını yıllar sonra diğer tiyatrolar da benimsemiş ve 'Parsifal', tam bir sessizlik içinde dinlenmiştir.

Kimi müzik eleştirmenlerinin görüşüne göre 'Parsifal’in temelinde; Wagner’in kuramlarından etkilendiği Schopenhauer’in şefkat ve acımak erdemi yatar. Buna göre; insanı tatmin etmeyen ve elde ettikçe yenilerine yol açan arzuları ve ihtirasları aslında iradenin kendisidir ve insanın bu tatminsizlik ve mutsuzluktan kurtulması için iradesine hakim olması, dünyasal isteklerini dizginlemesi gerekir. Budizmi de çağrıştıran bu düşüncelerin, Parsifal’de hristiyanlığın yüceltildiği bir eser kimliğine bürünmesi, Nietzsche’yi kızdırmıştır. Wagner müziğini yer yer acımasızca eleştiren Nietzsche, Wagner’i; yaşamı boyunca iyi bir hristiyan olmadığını belirterek, iki yüzlülükle suçlamıştır.  

Wagner, son operası Parsifal’in seslendirilmesinden bir yıl sonra Venedik’de 13 Şubat 1883’de kalp krizi geçirerek  yaşama veda etmiştir. Wagner, müziğini tapacak kadar çok seven hayranları ve dinlemeye bile tahammülü olmayan düşmanlarıyla, uçlara seslenir.

Müziği kimi çevrelere göre aşırı gürültülü, rahatsız edici bulunsa da, şiirsel dramatizminden etkilenmeyen besteci ve zorlu bir dinlemenin sonunda büyülenmeyen bir dinleyici kitlesi de yok gibidir, Wagner Operalarının…

Wagner’in Parsifal Operası için örnek 

YARARLANILAN KAYNAKLAR: 

Richard Wagner, Opera'dan Müzikli Drama Sabri Satır,Yenilik Basımevi,İstanbul,1984

Wagner Nights Ernest Newman,1977

Klasik Müzik Kolleksiyonu WAGNER, Boyut Yayınları-30

Nietzsche’ni Müzik Üzerine Düşünceleri, Pierre Lasserre,Çeviren: İlhan Usmanbaş,Pan Yayıncılık,1996

Opera Tarihi: Prof .h.c. Cevad Memduh ALTAR, Kültür Bakanlığı Yayınları, 3.Baskı,Mart 1993,Ankara

History of Opera:  Stanley SADIE,February 1, 1990

Zaman İçinde Müzik Evin İlyasoğlu, Yapı Kredi Yayınları,1994

Düyaca Ünlü Müzisyenler De Çocuktu Akif Saydam,Arkadaş Yayınevi,1989

Müzik Sanatının Tarihsel Serüveni Cavidan Selanik, Doruk Yayınları,1996

Müzik  Tarihi : İlhan  MİMAROĞLU, Varlık Yayınları, 5.Basım,1995

Müzik Ansiklopedik Sözlük: Vural Sözer, 4.Basım,Remzi Kitabevi,1996

Ve çeşitli CD kitapçıkları