Sandığımız, Antikomünistler Moskova'ya ve Yalancı Bahar

Solcularımız yancılık yapadursunlar, sırf AKP’den kurtulmak için CHP’ye oy veren, sıtmaya razı edilen birçok yurttaşımız İmamoğlu’nun ikinci bir Erdoğan olmaya hazırlandığının farkında.

Evin Nagehan

Örgütsüz, yalnız bir pazar sabahına uyanıp
Güneşli pazartesilere koşacağımızı sandığımız
Şeffaf bir tabuttur artık sandığımız
Koşulan bizken bizim olmayan savaşlara

Yıllanmış zalimlerden bizi kurtarır sandığımız
Yeni diktatörlere gebedir sandığımız

E.N.

Sovyetler Birliği’nin çözülmesinden önce antikomünistlerin kullandığı "Komünistler Moskova’ya" sözü belki unutuldu, fakat artık Moskova’nın parasıyla antikomünist düdükler çalan, Koç Holding güzellemeleri yapan gazeteciler çağında yaşıyoruz. Düdük çalarken sürekli dönen bir cingıl var arka planda, CIA ajanı George Orwell’a atfedilen bir söz bu: "Gazetecilik, birilerinin yayınlanmasını istemediği haberleri yazmaktır. Gerisi halkla ilişkiler faaliyetidir."

Programındaki bu sloganla çelişki içerisinde, Ali Çağatay RS FM’de 3 Nisan’daki yayınında Türkiye Komünist Partisi Kadıköy Belediye Başkan Adayı Fatih Mehmet Maçoğlu’nun Dersim (Tunceli) Belediyesi’nin "artan borçları" nedeniyle Kadıköy’den aday olduğunu iddia etti. Çağatay, küstah bir şekilde Maçoğlu’nun "gözünün yaşına bakmayacağını", “‘abi bize de ayrıcalık’ diyenlere ayrıcalık yapmadığını” vs. söyledi, sanki Maçoğlu’nun böyle bir derdi ve talebi varmışçasına. Hızını alamayan Çağatay, siyasetin kokuşmuşluğundan kendince şikayet ederken TKP’yi AKP ve diğer düzen partileriyle aynı çuvalın içine tıkıştırmaya çalıştı, ama beceremedi, uymadı.

Oysaki Maçoğlu, Çağatay’ın gündeme getirdiği borçlarla ilgili iddialara bir gün önce 2 Nisan’da bir açıklama yaparak yanıt vermişti. Çağatay, "Orwellyen" bir halkla ilişkiler faaliyeti yürüttüğü için Maçoğlu’nun açıklamasına tabii ki yer vermedi. Dinleyicisine sürekli yatırım tavsiyeleri veren Çağatay’ın iddialarının altının ne kadar boş olduğunu, temel bir ekonomi bilgisiyle belediyenin reel borçların azaldığını göstermenin ne kadar kolay olduğunu biliyoruz. Yanıtın içinde de var bunlar, burada uzun uzun anlatmamıza gerek yok, takipçileri de bunu hemen yakalamışlar zaten. Aman Çağatay ve benzerlerinden ne yatırım tavsiyeleri ne de gazetecilik ve siyaset dersleri alın, seyir halindeyim derken yolda kalırsınız.

Esas derdimiz ise seçim sonrası Yalancı Bahar. CHP’nin yerel seçimlerde birinci parti çıkmasından sonra, evvelinde bu partinin kuyruğuna dizilen solcularımız bu yükselişten sola yeni "imkanlar" doğacağını zannediyorlar. AKP’nin iktidara geldiği 2002’den 2013 Gezi/Haziran Direnişi’ne kadar geçen süreçte de benzer bir tablo vardı. Siyasal İslamcı AKP, merkez sağdan önemli isimleri saflarına katarak ve kimi eski CHP’li isimleri de devşirerek kurduğu hükümetlerle darbecilerle mücadele edecek, AB’yle bütünleşme hedefini gerçekleştirecek, Kürt sorunu çözecek, hatta emekçilerin yüzünü güldürecek, kısacası "Her şey çok güzel olacaktı". Olmadı. 

2014’ten beri ise sandık denilen şeffaf bir tabuta gömülmüş durumda halkımız. Bugün sınıfsal aidiyeti dışında Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu partiyle ilgisi kalmamış olan, AKP’nin emek ve laiklik karşıtı, emperyalizm yanlısı temel siyasi hattının dışında bir varoluş şansı olmadığını bilen CHP’nin genel başkanlığına hazırlanan Ekrem İmamoğlu’nun bu sloganını, ne yazık ki, komünistler dışındaki solun önemli bir bölümü benimsedi. CHP’nin yükselişinin bırakın sola alan açmayı, antikomünizme giden bir yolun taşlarını döşediğini ise 1970'lerden biliyoruz. Dönemin CHP genel başkanı Bülent Ecevit’in "Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye'nin en güçlü partisidir. Komünizmi, o önleyecektir, o güçlü oldukça, Türkiye'de komünizm olamayacaktır" sözlerinin sınıfsal temelleri olduğu yerde duruyor.

AKP’nin temel siyasi hattını takip edip, bu hattın izlerini kişi odaklı bir siyasetle örtmenin ve unutturmanın ise belli sınırları var. Solcularımız yancılık yapadursunlar, sırf AKP’den kurtulmak için CHP’ye oy veren, ölüm yüzünden sıtmaya razı edilen birçok yurttaşımız İmamoğlu’nun ikinci bir Erdoğan olmaya hazırlandığının farkında. Bunu gözlemlemek için ekran başından kalkmak, bu eğilimi doğru siyasete kanalize etmek için örgütlü ve de sokakta olmak gerekiyor. Yalancı Bahar havasının solda ve emekçilerde egemen olmaması için verilmesi gereken mücadele ülkenin geleceğini belirleyecek.