Özel okullar cumhuriyetinde Rıfat Ilgaz'ı anımsamak

7 Temmuz 1993 tarihinde aramızdan ayrılan Rıfat Ilgaz'ı eğitimin piyasalaşmasına ve gericileşmesine karşı verilen mücadelede bağlamında Birlik Sendikası'yla konuştuk.

Haber Merkezi

Bugün hepimizin Hababam Sınıfı romanıyla tanıdığı Rıfat Ilgaz, toplumcu edebiyatımızın önde gelen isimlerinden. 7 Temmuz 1993 tarihinde aramızdan ayrılan Rıfat Ilgaz, başta Hababam Sınıfı olmak üzere, roman, şiir ve öykü türündeki eserleriyle toplumcu edebiyatın çok önemli temsilcilerinden olmuş, Türkiye'nin baskı dönemlerinde de hapisle tanışmıştı.

Rıfat Ilgaz'ı ölüm yıldönümünde, geride bıraktığı eserlerden birisi olan Habam Sınıfı'yla, onun eğitimde çürümeyi ve özelleştirmeyi merkeze aldığı eleştiri üzerinden anmak istedik. Konuyla ilgili soL'a konuşan Birlik Sendikası Öğretmen Büro Üyesi Nihan Soycan içinden geçtiğimiz dönemde eğitim emekçilerin durumunu, eğitimde gericileşmeyi ve piyasalaşmayı, "İdealist öğretmen olmak hâlâ mümkün mü?" sorusunu merkeze alarak aktardı. 

Türkiye'de eğitimin piyasalaşmasının uğraklarından ve sürecinden kısaca bahseder misiniz? Eğitim bu hale hangi aşamalardan geçerek geldi?

Aslında eğitimin piyasalaşmasının kökleri derin ve bir süreklilik arz ediyor ama hızlanmaya sebep olan uğraklardan bahsedelim.

Birincisi 80 darbesinden sonra küresel anlamda yaygınlaşan neoliberalizmle Türkiye'de de eğitim, sağlık, çevre gibi kâr getirme potansiyeli olan alanlardan kamu finansmanının çekilerek bu alanların piyasaya teslim edilmesi. İkinci uğrak 90'ların sonunda kamusal istihdamda tıkanma sonucu eğitim alanında merkezi sınavlarla meslek dışı istihdam yaratılması, ki bunun sonucu bugün eğitimde yaygın işsizlik ve atanmama sorunudur.

Nihayet AKP döneminde eğitimin piyasalaşmaya alabildiğine açılması ile dersanecilik, özel okul sayısında patlama, eğitim alanı da dahil olmak üzere emek rejiminin kuralsızlaşması, eğitim emekçilerinin güvencesizleşmesi, patronlara ardı ardına verilen teşvikler, 4+4+4 ile küçük sermayeli patronların da okul açabilir hale gelmesi, tekelleşme görülüyor. Gelinen noktada doğrudan eğitim emekçisinin cebinden patronların cebine aktarım yoluyla büyüyen patron kârı söylenebilir. Burada bir dizi ara başlık da var elbette...

Birlik Sendikası Öğretmen Büro Üyesi Nihan Soycan

Bugün özel eğitim eleştirisi bağlamında Rıfat Ilgazı nereye koyarsınız bir eğitimci olarak? 

Rıfat Ilgaz mesleki deneyimim içinde üzerine çok düşündüğüm birkaç anıyla zihnimde canlanıyor. Yıllar önce Patronların Ensesindeyiz Özel Okul Öğretmenleri Dayanışma Ağı'nda ilk toplantılarımızdan birinin içeriği de eski ve yeni Hababam Sınıfı filmleri üzerinden özel okulda öğretmen kimliğini incelemekti.

Burada ilk göze çarpan, yeni dönem filmlerdeki patronlu okullarda öğretmenlerin tamamen pasif, güçsüz, teslimiyetçi tasvir edilmesidir. Biz, güçlü olmak için birlik olalım dedik. Bugün gittikçe büyüdüğünü gördüğümüz özel okul öğretmenlerinin sendikal  mücadelesinin kökeni, 10-15 öğretmenin bir küçük odada Rıfat Ilgaz'ı anmasıyla başlamıştır. Hatta, özel okul öğretmenleri elleriyle kurdukları Birlik Sendikası'nın ilk 1 Mayıs'ında "Tüccar değil eğitimciyiz" sloganıyla yürüdüler. Ülkenin dört bir yanında hepimiz Mahmut Hoca'ydık. Dolayısıyla biz Rıfat Ilgaz'a baktığımızda salt eleştiri değil, mücadele görüyoruz. 

Peki eğitimin piyasalaşması sürecin eğitimde ve öğretimde değişen şeyler neler? 

Özel kurum sayısında artış, hesap verebilirik adı altında merkezi sınavlar ve performans değerlendirmeleri öğretmen profesyonalizminde çözünmeye neden oldu. Öğrencinin ve velinin müşteri olarak değerlendirildiğini görüyoruz. Eğitimcilerin kendi aralarında rekabet ederek işlerine tutunması bekleniyor.

Oysa öğretmenlik özünde dayanışma işidir. Artık eğitimde ücretini alamayan, asgari ücretin altında kayıt dışı çalışan, mobbinge uğrayan öğretmenlik kural haline geldi ve bizden bunu sineye çekmemiz bekleniyor. Biz de öyle yağma yok, köle değil öğretmeniz diyoruz. 

Piyasalaşma ile gericiliğin birlikte yürüdüğünü söyleyebilir miyiz? 

Doğru... Kamu okullarındaki gerici kuşatmadan kurtulmak isteyen ve ekonomik sorunu olmayan pek çok veli, seküler eğitim alabilmek icin özel okullara gitmek zorunda hissetti. Öte taraftan tarikatların kendi anlayışlarına göre özel okul açtığını da biliyoruz. Gericiliğe daha da gerici bir eğitim programıyla para kazanma fırsatı verilirken laik eğitimin de sadece parayla satın alınabileceği söyleniyor yani. Öğretmense hangi tip özel okulda olursa olsun özlük haklarına dair benzer sorunlar yaşayarak sömürülmeye devam ediyor. 

Birlik Sendikası'nın vakıf üniversitelerinde çalışan eğitim emekçileri için gerçekleştirdiği bir eylemden 

O halde bugün Hababam Sınıfı'ndaki idealist öğretmeni yaşatmak artık mümkün mü? Bir eğitimci tüm bu sorunlara karşı nasıl dik durabilir? 

Bir zamanlar idealist öğretmen denince akla köy okullarının fiziksel sorunlarını da gidererek öğrencilere eğitim vermeye çalışan fedakar öğretmenler geliyordu. Eğer bunu kastediyorsak, böyle idealizm mümkünse dahi olmasın. Kamuya verilen eğitimin kalitesinden önce devlet sorumludur. Örgütlü öğretmen bunun sağlanmasını talep eder. Bu idealizm resminin özel okul öğretmenine sirayeti, "Okulda hangi çileyi çekersem çekeyim öğrencilerim için sabır göstermeliyim" anlayışı oluyor. Bir okulun tüm yükünü öğretmen çekemez. Okuldaki eğitimin sağlıklı sürdürülebilirliğinden patron da sorumludur. Idealist öğretmen, özel okulda patronuna "Bu yaptıklarından sorumlusun, derhal düzelt" diyen, hakkını arayandır. Geçinemeyen öğretmen başka türlü öğrenciyi merkeze alacak şekilde idealist olabilir mi? Geçinemiyoruz ve insanca bir yaşam, düzgün çalışma koşulları istiyoruz. Bu kadar basit. Nasıl yapacağız? Bir araya geleceğiz. Haklarımızı öğreneceğiz. Patronların haklarımızı almasına izin vermeyeceğiz. Öğretmenler için özlenen idealizm, ancak örgütlü mücadele içinde mümkün. Birlik Sendikası da gücünü birliğinden alan Mahmut Hoca'lar için var.