Can çekişen Artemio değil Meksika toplumudur

Meksika ve Latin Amerika edebiyatı açısından 20. yy.daki büyük çıkışlardan biri Carlos Fuentes’in Artemio Cruz’un Ölümü başlıklı romanıyla gerçekleşir. 1960’ın Mayıs ayı ile 1961’in Aralık ayı arasında Havana ve Meksiko’da kaleme alınan roman, Küba Devrimi’nin kıtaya yaydığı enerjiyi göstermesi açısından önemlidir.

Kaya Tokmakçıoğlu

Meksika ve Latin Amerika edebiyatı açısından 20. yy.daki büyük çıkışlardan biri Carlos Fuentes’in Artemio Cruz’un Ölümü başlıklı romanıyla gerçekleşir. 1960’ın Mayıs ayı ile 1961’in Aralık ayı arasında Havana ve Meksiko’da kaleme alınan roman, Küba Devrimi’nin kıtaya yaydığı enerjiyi göstermesi açısından önemlidir. Fuentes, Latin Amerika halklarının kendi kaderlerini belirlemeleri ile eşitlik ve özgürlük mücadelesine daha sıkı bağlanmaları açısından yeni addedilebilecek bir dayanışma ruhunun işaret fişeğini yakar.

Roman ağırlıklı olarak baş kahramanının gözlemlerini aktarırken, 1910-1920 aralığına yayılan Meksika Devrimi’nin ve devrim sonrasındaki Meksika toplumunun dinamiklerini yansıtır. Artemio Cruz’un ölüm döşeğindeki anıları, okuru kahramanın geçmişi ve devrim sürecinde “başardıkları” üzerinde düşünmeye sevk eder. Buna koşut bir biçimde, roman bir bütün olarak Devrim’i ve onun sonrasını yansıtır. Cruz, belleğini ölüme karşı savaşmak için kullanırken, sonraki yıllarda unutulan ve ihanete uğrayan Meksika Devrimi’nin ideallerinin anısına karşı gerçekleştirilen bir savaşa anıştırmalarda bulunur.

Devrim’e ihanet eden bir kahraman

Artemio Cruz’un Ölümü biçimsel olarak 20. yy. edebiyatının özgün örneklerinden birini sunmaktadır. “Ben”, “sen” ve “o” şeklindeki üç farklı bakış açısını romanda bütünleştiren Fuentes, “ben” ile hasta yatağında yatan dermansız bedeni ve onun 1950’li yıllarının sonuna doğru yaşadıklarını dile getirir. “Sen”, “ben”in hiçbir biçimde göremeyeceği ya da parçası olamayacağı bir geleceği temsil ederken, “o” Artemio Cruz’un canlı geçmişidir. Artemio söz konusu geçmişi, erken dönem hayatının, iş yaşamının ve aşkının izini süren “o”yla ve zihniyle tekrar yaşamaktadır. Ölmekte olan Artemio, başarıya ve zengin olmaya endeksli yaşamıyla Devrim’in yaratacağı yeni tipteki Meksikalıyı temsil ederken, ideallerinden çok erken geri adım atan bir devrimin trajik çelişkilerini somutlaştırır.

Romanda Artemio’ya eşlik eden iki karakterden biri eşi Catalina, diğeriyse Catalina’nın babası Don Gamaliel’dir. Artemio zeki bir biçimde Don Gamaliel’in sahip olduğu toprakların üzerine konmakla kalmamış, aynı zamanda kızı Catalina’yla da evlenmiştir. Don Gamaliel, Devrim’den önce tarım arazilerinin çoğunu elinde bulunduran, mülk sahibi aristokrasiyi temsil etmektedir. Artemio zamanla Meksika’nın aristokrasisi haline gelecek yeni zenginlerin bir parçası olurken, onunla Don Gamaliel arasındaki fark servetlerinin elde ediliş biçiminde yatmaktadır. Don Gamaliel geleneklerin süregittiği eski düzeni temsil ederken, Artemio devrimci ideallere sırtını dönmektedir. Devrimci sürece katkıda bulunuyormuş gibi yapan Artemio, aslında sadece cebini doldurmaktadır.

Yoksulları hor gören, Meksika’yı sadece sınıf atlamak için bir araç olarak kullanan Artemio yersiz yurtsuz biri gibi davranmaktadır. Pek çok açıdan hiç de idealist değildir. Devrim’e giden süreçte savaşa dahil olurken bile aslında inanmadığı bir şey uğruna savaşmaktadır. Kendi ağzından şu sözlerin dökülmesi manidardır:

“Devrim savaş alanlarında yoğrulup biçimlenir, ama bir kez yozlaştı mı, savaşlar kazanılsa bile devrim yitirilmiş demektir. Bundan hepimiz sorumluyuz.” (s. 184)

Artemio, iş dünyasında rüşvet ve yolsuzluk yoluyla yükselir; Meksika’nın sorunlarının karmaşıklığını kabul etmesine karşın, bunlara dair herhangi bir suçluluk duygusu taşımak istemez. Romanın bir bölümünde ardından gelenlere kalacak miras hakkında konuşurken, Fuentes Meksika’nın geleceğine dair olumlu bir tablo resmetmez:

“…satılmış işçi önderlerini ve tutsak edilmiş sendikalarını, yeni toprak ağalarını, Amerikan yatırımlarını, hapse atılan işçilerini, tekellerini ve büyük basın tröstlerini, kukuletalarını, gizli ajanlarını, yabancı bankalardaki paralarını, kiralık kışkırtıcılarını, köleleşmiş milletvekillerini, yaltaklanan bakanlarını, geniş topraklara kurulmuş güzel evlerini, yıldönümlerini ve anma günlerini, pirelerini ve yılankavi çöreklerini, okuma yazma bilmeyen yerlilerini, işsiz işçilerini, doymak bilmez tefecilerini, su ciğerleriyle ve hisse senedi dolu evrak çantalarıyla silahlanmış iri göbeklileri, tırnaklarından başka silahı olmayan sıskaları miras bırakacaksın onlara; işte onların Meksika'sı, işte onların mirası…” (s. 264)

Fuentes, Meksika hükümetini belli ölçülerde manipüle edebilen emperyalistlerin çıkarlarıyla yerel iktidarın çıkarlarının örtüştüğünü düşünmektedir. Artemio gibileri yabancıların çıkarlarının sözcüsü haline gelmekte ve iş dünyasındaki bağlantılarını devlet erkanına baskı yapmak için kullanmaktadır.

“Evet, evet, evet: İdeallerimizle çıkarlarımızın çakışması ne güzel rastlantı. Bir şey daha var; büyükelçinizle görüşün ve Meksika hükümetine biraz baskı yapmasını isteyin. Daha yeni hükümet oldular ve toylukları sürüyor.” (s. 114)

Öte yandan Artemio, Kuzey Amerikalılarla ilişkilenmenin farklı yollarını ararken, ülkesinde boy vermekte olan yeni sınıfın değerlerini kendisinin temsil edebileceğini düşünmektedir.

“Onların etkinliklerine, konforlarına, sağlık koşullarına, güçlerine, iradelerine hayransın; ve çevrene bakıyor, hiçbir şeyi olmayan bu yoksullaştırılmış ülkenin yetersizliğini, sefaletini, pisliğini, güçsüzlüğünü, cılızlığını ve çıplaklığını dayanılmaz buluyorsun.” (s. 34)

Fuentes’in Meksika’da tanık olduğu çürümüşlüğün sebebi olarak gördüğü ve Artemio’ya yakıştırdığı yeni Amerikan değerlerine hayranlık romanın kahramanının tüm davranışlarına siner. Artemio, Kuzey Amerikalıları kullanarak kendi pozisyonunu sağlama alır. Öte yandan, ABD’li sermayedarlara karşı yeri geldiğinde boynunu eğmeyi bilir.

“…gülümsedi ve Amerikalılara viski ikram etti ve onlara kükürt yataklarını isterlerse yirmi birinci yüzyıla kadar kullanabileceklerini, ama kendisini yirminci yüzyılda bir dakika bile kullanamayacaklarını anlattı ve herkes kadeh tokuşturdu ve Amerikalılar içlerinden seni gidi orospu çocuğu derlerken gülümsediler…” (s. 27)

Artemio Cruz'un Ölümü

Carlos Fuentes

Türkçesi: Seçkin Selvi

Can Yayınları, 2008 (2. baskı)

Artemio, yoksul yerlilerin nasıl bir muamele gördüğünü zamanla fark etmeye başlar. Onların zafer için değil, toprak için savaştıklarını keşfeder. Fuentes’e göre dönemin ulusal hükümeti, araziyi büyük toprak sahiplerinden alıp Kuzey Amerikalılara vererek yoksul yerlileri aldatmaktadır. Zengin Meksikalı Devrim’le birlikte toprağı yerlilerin elinden alacak ve para getiren işlerde kullanacaktır. Söz konusu süreç yerli Tobias aracılığıyla ifadesini bulacaktır: 

“Anlatıyordum. Hükümetin topraklarımızı alıp da Amerikalılara nasıl verdiğini anlatıyordum. Toprağımızı savunmak için nasıl dövüştüğümüzü, sonra Federallerin gelip adamların ellerini nasıl kestiklerini ve bizi dağlara kadar nasıl kovaladıklarını anlatıyordum. Derin bir kanyonda Yaqui reislerini nasıl tutsak ettiklerini, sırtlarına taş bağlayıp nasıl denize attıklarını anlatıyordum.” (s. 180)

Sınıfsal çelişkilerin arttığı Amerikanlaşan bir toplum

Devrim sonrası Meksika toplumunun dört zayıflığı Artemio Cruz’un Ölümü boyunca tekrar eder: sınıfsal tahakküm, Amerikanlaşma, mali yolsuzluk ve toprak reformunun başarısızlığa uğraması. Romanın başlangıcındaki bir dizi ayrıntı, eleştirel tonu okura hissettirir. İlgili pasajda Cruz limuziniyle ofisine doğru yol alırken, kızı ve karısı bir dükkâna girmektedir:

“Şoför güneşin sıcağında kan ter içinde kalmıştı ve radyoyu da açamıyordu. Kendisi ise arkada oturmuş, Afrika'da savaş başlayınca Kolombiyalı kahve üreticileriyle ortaklık kurmakta çok isabetli davrandığını düşünüyordu ve iki kadın dükkâna girdiler ve satıcı kız, dükkân sahibine haber verinceye kadar buyurup oturmalarını söyledi (çünkü bu ana kızın kim olduklarını biliyordu ve onlar kapıdan girdikleri anda patrona haber uçurmak için emir almıştı…” (s. 20)

Söz konusu pasaj, Kuzey Amerika sermayesinin Meksika’nın doğal kaynakları ile ekonomik sistemin üzerindeki hâkimiyeti ve Meksika’daki Amerikan kültürünün eşzamanlı olarak biçimlendirilmesini ifade etmektedir. Catalina ile Teresa (Artemio’nun karısı ve kızı), Kuzey Amerika menşeili kuru üzümlü ekmeklerini ve akçaağaç şuruplu waffle’larını yerken, Amerikalı film yıldızı Joan Crawford’un soyadını nasıl telaffuz edecekleri konusunda uzun bir tartışmaya girerler. Elbette yanılacaklardır ve Fuentes ironi üzerine ironi yapmak için yiyecekleri üzerinde Meksika’nın yerel kıyafeti olan bir garsona servis ettirir. Garsonun kıyafeti lüks restoran Sanborn’da yemek yiyen Amerikalı turistleri ve onları taklit eden Meksikalıları cezbetmek için tasarlanmıştır. Fuentes için ilgili sahnedeki kaba güldürü, geçmişin tüm öğelerinin silinmesi ve onun folklorun parlak renkleriyle kaplı bir meta olarak sunulması biçiminde dışavurulur. Cruz bu esnada Meksika’nın kükürt yataklarının yağmalanmasına aracı olacak şekilde Amerikalılardan iki milyon pezo rüşvet almaktadır. Meksika’nın yerel kıyafetiyle waffle servis eden bir garsona koşut olarak, Meksikalı bir paravan aracılığıyla dile gelen Amerikan çıkarları: Her ikisinde de ne Meksika kültüründen ne de iktisadi bağımsızlıktan eser vardır. Aslına bakacak olursak Artemio Cruz, Meksikalıları Meksikalı olmaktan gurur duyar hale getirenin Devrim olduğu düşüncesinin bir reddiyesidir. Cruz, Amerikalıların ona vermek istedikleri rüşvetten daha fazlasını elde ettiği bir başka sahneyi hatırladığında isteğini dayatabilmekten kısmen tatmin olur, çünkü “onlardan biri olmasını engelleyen coğrafi yanlışlığın acısını duymaktadır”. Amerikan rüyasına ve yaşam biçimine tapmaktadır ve “onların etkinliklerine, konforlarına, sağlık koşullarına, güçlerine, iradelerine hayrandır” (s. 33-34).

Toprak reformunun başarısızlığa uğraması, Artemio Cruz’un kayınpederi yaşlı Don Gamaliel Bernal’in çiftliğini devralmasıyla görünür kılınır. Cruz, söz verildiğinin aksine köylülere toprak dağıtmaz. Bunun yerine, küçük toprak sahiplerini defederek kendi çiftliğine yeni araziler ekleyerek mülkünü genişletir. Daha sonra değerinin artacağını bildiği borsa hisseleri karşılığında çiftçilere toprağı geri satar. Böylelikle çiftçiler, bölgedeki köylüleri destekleyecek kadar büyük bir çiftlik işletemeyecek, daha sonra kendilerine ait olmayan topraklarını terk etmek zorunda kalacaklardır. Tüm olan bitenden sonra, Artemio Cruz tarımsal reform çabaları karşılığında Federal milletvekilliğine ironik bir biçimde aday gösterilecektir.

Fuentes, Meksika halkı için her şeye karşın umutludur. Romandaki isyan edişler –ihanete ve başarısızlığa uğrayan bir Devrim’e, yerlilere karşı geçekleştirilen kıyıma, bitmez tükenmez maçoluğa, emperyalistlerin çıkarlarına, yaşam boyunca pek çok kadının üstlendiği toplumsa role karşı– Fuentes’in günümüz Meksikalılarının ve bizlerin anlamlandıracağını umarak kaleme aldığı satırlardır. Artemio Cruz’da cisimleştirdiği tüm bu olumsuzluklarla Meksika’nın daha iyisine layık olduğunu ifade ederken, değiştirebileceğimiz bir yaşamın ve dünyanın ellerimizde olduğunu bizlere hatırlatır.