"Yüz binlerce öğrenci ne yazık ki hayata sistematik bilgiye dayalı sağlam referanslarla değil, aforizmalarla tutunma yoluna giriyor."

Kanziler, Bursa Nutku, Deniz Gezmiş

Artık bir kavram çöplüğü haline gelmiş sosyal medyanın ürettiği en yeni kelime oldu ‘Kanzi’.

Önemlice bir süredir kutsanan, bazı kesimlerce büyük bir umut bağlanan, her şeyi değiştireceğine inanılan Z kuşağı gençlerinin Türkçü eğilime sahip olanları için icat edildi bu kelime.

Ötesini berisini düşünmediler hiç. Yalnızca teknolojiyle ulaşımın rahatlaması, her eve internetin girebiliyor olması, ‘bilgi’ye erişimin kolaylaşması gençlerimizi güçlü bireyler haline getirecekti. Yanına yöresine başka söylemler eklense de her yerde öz itibariyle bu görüş pazarlanıyordu. Evrensel değerleri sahiplenen, dünyayı tanıyan, yaşadıkları yeri değiştirme iradesi taşıyan yeni bir nesil yetişmekteydi…

Peki neye dayanarak ileri sürülüyordu bu fikir? Herkesin elinde akıllı telefon bulunmasına öyle mi? Gençler yaşadıkları coğrafyayı değiştirme iradesini yazılım öğrenerek mi geliştireceklerdi? Yeni teknolojiye uyum sağlamak, onunla doğup büyümek kişilere kendiliğinden bir avantaj, bir olağanüstü güç mü sağlamış oluyordu?

Bu abartılı ve pek yaygın nesil çözümlemelerinin ve bunlara paralel inşa edilen Z kuşağı efsanesinin gelip dayandığı yer ‘Kanzilik’ oldu…

Gençliğimizi batıdan ithal fikirlerle anlamaya, analiz etmeye çalıştılar. Çuvalladılar! Oysa üzerinde durulması gereken asıl meseleler başkaydı.

Bugün kendilerini geliştirebilecek başka kanallar bulamadıkları takdirde yüz binlerce genç Türkiye'deki liselerden hayatı ve dünyayı anlamlandırabilecekleri referanslardan yoksun olarak mezun ediliyor. Doğa tarihinden habersiz, devrimler tarihinden habersiz, insanlığın gelişim yasalarından habersiz… Tarikatlara ve holdinglere emanet bu eğitim sistemi gençlerimizi sistematik düşünme becerisinden alıkoymayı iş edinmiş durumda. Kafalarında bir yığınla mezun oluyor lise öğrencileri. Ancak ne bir çerçeve ne de bir çerçeve oluşturabilecek bilimsel bilgiye sahip olabiliyorlar. Kendini geliştirebilme olanağı bulmuş, yeni kanallarla sistemli bilgiye erişme fırsatı yakalamış arkadaşlarımızı tenzih ediyorum. Ancak yüz binlerce öğrenci ne yazık ki hayata sistematik bilgiye dayalı sağlam referanslarla değil, aforizmalarla tutunma yoluna giriyor. Kanziliğe dair büyük meselelerden biri budur.

Bir başka önemli mesele Türkiye'de siyasetin ideolojilerden arındırılmış bir vitrine daraltılma projesidir. Kanzileri aynı anda hem Enverci hem Mustafa Kemalci olmakla eleştirenler bugün siyaseti domine eden ana figürlere de bir dönüp baksınlar. Aynı anda hem Ziya Gökalp, Yusuf Akçura hem de Nihal Atsız demek pek münasip olmuyor evet ama aynı anda hem Deniz Gezmiş hem Süleyman Demirel demek de münasip sayılmaz öyle değil mi? Şu halde ANAP’lı Laz müteahhitin kanziliğine de dikkat buyurmak gerekir.

Bir meseleye daha değinmeden geçmeyelim. Halkımız hayati sorunlar yaşıyor. Bu sorunlar maalesef gençlerimizi teğet geçmiyor. Tam tersi, gençler bu sorunları iliklerine kadar yaşıyor. Sağlıklı koşullardaki konutlarda yaşayabilmek, düzenli ve dengeli beslenebilmek gibi en temel ihtiyaçlarını karşılamada bile olağanüstü zorluk yaşıyorlar. Kültürel, sosyal, sportif aktivitelerden mahrum kalıyor; uyuşturucu batağına çekilmek isteniyorlar. Gençliğin, öğrenciliğin hiçbir özel yanı kalmadı. Ama takdir edersiniz ki kalmalıydı! Üniversite öğrencileri kendilerini geliştirebilecekleri, keşfedebilecekleri, gerçekleştirebilecekleri boş zamana sahip olmalıdırlar. Bu durum aynı zamanda ülkemizin insan potansiyeline hangi açıdan yaklaşıldığını da net bir şekilde gösteriyor. Bugün bizim gençlerimiz ucuz iş gücü olmaktan öte bir değerlendirmenin konusu edilmiyor ne yazık ki! Şu durumda bu keskin problemleri aşmak için halkımız ve bilhassa da gençlerimiz en hızlı ve kolay ulaşılabilir ‘çözüm’lere yöneliyor. Bu kadar çok haksızlığın olduğu ve halkın örgütsüzleştirildiği bir yerde kendilerini bu duruma düşüren egemenleri değil en kolay hedef gösterilebilecek kesimleri düşman ilan etme eğilimine giriyorlar. Bu son derece yanlış bir tutum ama nedenleri ortada ve açıktır ki panzehiri de sınıf siyaseti.

Bugünün kanzi gençlerini yaratan başlıca olgular işte aşağı yukarı böyle. Sonuçta kendilerine ittihatçı deyip İttihat ve Terakki’yi edit videolardan öğrenen, Osmanlı modernleşmesinin öncü örgütünü ırkçılığa varan bir milliyetçi anlayışla kimlik edinmeye çalışan, arayışta olan ama nasıl arayacağını bilmeyen genç bir kesimden söz ediyoruz. Onları bu arayışta yalnız bırakamayız çünkü bu tablonun oluşmasında hepimizin sorumluluğu var. Üstelik Türkiye'de en fazla gerilim biriktiren konuların başında gelen göçmen sorunu ile de ilintili bir mesele bu.

Bu kesim dinamizmini büyük oranda kaçak göçmen sorunu üzerinden devşiriyor. Devlet bu en gerilimli ve dolayısıyla risk başlığı haline gelmiş konunun kontrolsüz sonuçlar doğurmasını istemez. Buna uygun şekilde kuvvetli önlemler aldığını da pekala söyleyebiliriz. Bu toplumsal tepkinin yönlendirilmesinde en etkili isim netice itibari ile devlet görevlisi. Hal böyle olunca da kanziler bir yandan Bursa Nutku referansı ile hareket ederken diğer yandan devlet görevlileriyle her ne sebeple olursa olsun en ufak bir karşı karşıya gelişi terörizmle eşitleyen bir anlayışa sahip olabiliyor. 

Yoksa sürekli referans verdikleri Bursa Nutku’nu da mı okumadılar?

Çünkü aynı Bursa Nutku’na göre “fikir ve kanaatlerinin gereğini yerine getiren”, ülkemizdeki fiili ABD işgaline karşı kahramanca savaşan, emperyalizme karşı, İsrail saldırganlığına karşı Filistin'e vuruşmaya giden Deniz Gezmiş’e ‘ama banka soydu’ diye haydut damgası vurmaya kalkmak Bursa Nutku’nun okunmadığına işaret ediyor. 

Deniz Gezmiş hayatını Türkiye'nin bağımsızlığı ve egemenliğine, Türk ve Kürt halklarının kardeşliğine, eşit ve özgür bir geleceğe vakfetmiş ve bunu yaparken de en ufak bir çıkar gözetmemiş, ne yaptıysa bu hedefler için yapmış büyük bir kahraman. Böyle büyük ideallerin peşinden ancak devrimci yöntemlerle gidilebilir. Cumhuriyet devriminin kadroları da aynı yöntemlerle mücadele etmişti.

Lafı belki biraz uzattık, kusura bakmayın. Bir yıl dönümü vesilesiyle yan yana geldi başlıktaki kelimeler…

“Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm-Leninizm'in yüce ideolojisi! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi! Kahrolsun emperyalizm! Yaşasın işçiler, köylüler!”

Böyle yürüdü idam sehpasına…

6 Mayıs, Türkiye'nin bağımsız, egemen, laik, eşitlikçi ve refah içinde bir ülke haline gelmesi, halkımızın gündüzlerinde sömürülmeyip gecelerinde aç yatmadığı mutlu bir hayata sahip olabilmesi için verilen sosyalist Türkiye mücadelesinin bayrağı haline gelmiş Deniz Gezmiş ve arkadaşları Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın ölümlerinin 52. yıl dönümü.

Sevgili gençler, tutarlı ve devrimci olun. İnandıklarınızın peşinden gidin ve gereklerini yerine getirmekten geri durmayın. Cumhuriyet yıkıldıysa yıkanlardan hesap sorun. Yeni bir Cumhuriyet’in koşullarını iyi tespit edin. Bunlara uygun bir çizgide birleşin, mücadele edin.

Bugün 5 Mayıs, saat 16.00'da Ankara Sakarya Meydanı'nda Deniz Gezmiş Tam Bağımsız Türkiye Buluşması’na siz de katılın. Emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı Deniz olalım