İstanbul 1 Mayıs’ını emekçilerden koparıp alanlar unutulmamalıdır. Ama bunu geçen haftanın anılarını canlı tutarak sağlayamazsınız.

1 Mayıs 2024’ü düşünürken…

Bir de sonuçlardan hareket edelim mi? Farz edelim ki, açıklanmayan planlara ve tartışmalara dair bir şey duymadık, tarafların açıklamalarına rast gelmedik, falan… Elimizde sadece sonuçlar olsun…

Şunu da baştan not edelim. Türkiye’de 1 Mayıs sayısız yerleşimde kutlanıyor olabilir. Ancak İstanbul ayrıcalıklıdır. İstanbul hem 1 Mayıs’ı kutlayan toplam nüfusun belki yarısı, belki daha fazlasının buluştuğu kenttir, hem de 1 Mayıs’ta emekçilerin gündeminin ne olduğunu burası belirler.

Soru şu: Türkiye emekçileri, takvimde kendilerine “bayram” diye ayrılan gününde en çok neyle ilgilenirlerdi? Elbette ücretlerdeki aşınmayla, çocuklarının çalışmak zorunda kalmasıyla veya beslenememesiyle, aralarından önemli oranda bir kesimin işsizliğiyle… Saraçhane’de şekillenen sonuç, emekçilerin en çok ilgilendikleri başlıkların gündeme girememesi olmuştur. 

AKP’nin daha bir ay önce seçim kaybetmesinde bu konulardaki huzursuzluğun kuşkusuz payı vardır. Yoksullaşma nedeniyle sandığa gitmeyen veya AKP karşısında kim alternatif görülüyorsa ona oy veren insanlar, “bu sorunlar gelecek seçime kadar varsın böyle gitsin” diye düşünüyor olabilirler mi? 

Kuşkusuz halk gelecek umuduna sağlam tutunmadığı, yani örgütlenemediği için ortada bir seçim yorgunluğu da vardır. Ama bu, gidişatın dört yıl daha sürmesini istemek anlamına gelemez. Saraçhane’de bu konunun da üstü örtülmüştür. 

Bütün dünya Filistin’le nefes alıp verirken alanlara çıkan insanlar bu konuda susacak mıydı? 1 Mayıs’ta Filistin halkıyla dayanışma İslamcı demagojiden kurtarılırdı. Saraçhane’deki tablo, işçilerin ve solun Filistin’le dayanışmasını gündemin dışına itmiştir. 

Eksiği yok fazlası var. 1 Mayıs’ı düzenleyegelen sendikalar, dinselleşme ve tarikatlar gibi konulardan istedikleri kadar uzak dursunlar. Eğitimden, çocuklarına, daha iyi bir hayat kurmaya yardımcı olacak beceriler kazandırmasını bekleyen emekçiler, okulların tarikatlara zimmetlenmesiyle ilgilenmezler mi? Elbette alanları dolduranların çocuklarının geleceğine dair sözleri olacaktı. Buna da fırsat kalmamıştır. 

Bütün bunlar parça parça İstanbul dışındaki eylemlerde dile getirilmiş olabilir. Ama dedik ya, İstanbul gündemin belirlendiği mekândır. 

Sonuç, işçi sınıfı ve emekçi halkın sorunlarının topluma güçlü biçimde sunulamaması, tersine 1 Mayıs’ın yine polisiye bir soruna indirgenmesi olmuştur. 1 Mayıs’ı “tertip” edenlerin, bile isteye işçi sınıfının toplumdaki ağırlığını daha da zayıflattıklarını söylemeyi haksızlık sayanlar çıkacaktır. Ama o halde geriye şuursuzluk kalacaktır!

*    *    *

Sonuçlardan hareket ettik, ama mecburen niyetlere geldik. Anlaşılan, bundan kaçamayacağız...

1 Mayıs gününün tertipçilerce CHP’ye pazarlandığını söylemek durumundayız. Burada bir abartı, haksız bir suçlama yok; CHP Genel Başkanına işçi sınıfının velisi gibi davranma cesareti gökten düşmedi. 

Özgür Özel’in Taksim taahhüdünün, yukarıdaki yöntemle, yani sonuçtan niyete doğru analiz edilmesi yerinde olmaz. “Dün dündür bugün bugündür” sözü burjuva siyasetinin ana sloganlarından olsa da, bu Demirel atasözündeki dün ile bugün arasında 24 saatten hayli fazla zaman geçmesi gerekir. Yoksa buna sadece “yalan” denecektir. Özel de, kendi kendisini yalancı olarak göstermek için uğraşmış olamaz. 

Ortada büyük bir hesapsızlık, beceriksizlik de vardır. CHP kendi içindeki çelişkilerle boşa düşmüştür. Biz, planları, arka plandaki dönen dolapları bilmek zorunda değiliz. Görünen odur ki, 1 Mayıs tertipçilerinin şu veya bu anlaşmayla önünü açtıkları CHP, bugünün Türkiye’sinde aynı anda hem işçi düşmanı sermayeyi mutlu edip, hem de işçi bayramının üstüne oturmayı becerememiştir. Bunu anlamayan bazı Tertip Komitesi unsurlarının “CHP yürüseydi polis barikatı kaldırırdı” diyecek kadar siyasetten anlamadıklarını söylesek ayıp mı olur? Ekrem İmamoğlu’nun beş karış suratla geldiği Saraçhane’de, Özgür Özel’in gülümsemesinin yüzünde maske gibi asılı kalması, bir düzen partisinin önlenemez kaderidir! Gelip demeç verir, kameraların önünden geçip giderler... 

İmamoğlu patronlara verdiği mesajlarla 1 Mayıs’ı bağdaştıramamış ve çok sıkılmıştır. Özel ise ertesi gün Erdoğan’ın karşısına çok daha güçlü çıkmanın hesabını yapmış olmalıdır. Bu da fiyaskodur. Ayın 2’sinde Özgür Özel kendi kamuoyu karşısında “polis devleti yaratanlara taviz veren” konumuna düşmüştür. Erdoğan ise yine kendi kamuoyu karşısında “Taksim diye tutturanlara” bile olgunluk gösteren, onlara gücünü gösteren, hatta bir nevi, muhatabını döve döve masaya getiren taraf olmuştur. 

Fiyaskonun ne derece iz bırakacağı daha belli değildir. Bin bir dertle yorgun düşürülen emekçi halkımızın, 1 Mayıs biber gazına boğulurken siyasetteki yumuşamadan keyif alması mümkündür. Hele bunun için açıklama veya twit yazmaya soyunan sendika yöneticileri veya sol siyaset madrabazları eksik değilken! 

Açıklamalara bakan, tertipçi kurumların resmi görüşünün, Saraçhane’den palas pandıras çekilmeyip “farklı bir irade gösterenlerin” biber gazını hak ettiğine çıktığını görecektir. Gerçekten de bunlar “biz çağırdık, biz sonlandırdık, birileri de uymadı” demişlerdir. Bazı solcularsa ertesi gün Özel’in uzlaşmaz görüntü vermek gibi bir yanlışa düşmediğini sosyal medyada anlatmaya koyulmuşlardır! Bunlar CHP’yi kurtarır mı, yoksa birlikte mi batarlar, göreceğiz!

Sendika bürokrasisinin de battığı çamurdan ilanihaye çıkamayacağını iddia edemeyiz. Ama bunlar, yine sonuçtan hareket edersek, bir otobüsteki ses düzenini, buluşmaya gelen kortejler üstünde otorite kurmak için kurmuşa benzemektedirler. Onlarca sendikacının bir pankartı yarım saatten fazla, uzaktan polislere gösterdikten sonra toplanıp gitmelerinin herhangi bir faturasının olmayacağı sanılmamalıdır.

İstanbul 1 Mayıs’ını emekçilerden koparıp alanlar unutulmamalıdır. Ama bunu geçen haftanın anılarını canlı tutarak sağlayamazsınız. Çözüm emekçilerin gündeminin çalınamayacak, örtülemeyecek kadar güçlendirilmesinden geçecektir.