Şimdi ise toparlanma, azıcık da olsa “oh be” deme zamanı. Yenden açılan okullarla birlikte… Çocuklar, gençler heyecanla birbirlerine, öğretmenlerine, sıralarına ve sevdiklerine kavuşacaklar.

Okullar kapalıyken çocuklara ne oldu?

Neler olmadı ki!

Öncelikle, uzun süre evde kaldılar. Ekran başından pek ayrılmadılar, "online eğitim" ile tanışan ilk nesil oldular. Şansı olan (!) bol bol oynadı, şansı olmayan (!) tarlaya, günlük işlere, çalışmaya, sanayiye gitti. Birçoğu büyüdü, hem de bayağı büyüdü ve yine birçoğu kilo aldı.

Hemen hepsi yeni şeyler öğrendi: salgın, maske, mesafe, ölüm, kısıtlama, virüs, aşı, yalan, dolan gibi. Bazıları bildiklerini unuttu, bazıları çok kitap okudu. Evde olunca bazıları bol azar işitti, bazıları evi, aileyi “bir başka” keşfetti. Bazıları annesini çokça gördü, bazıları babasını özledi.

Ama hepsi olağandışı bir dönemden geçti. Çok değil, şurada 10-15 yıl sonra bir araya geldiklerinde "abiii, ne acayip günlerdi ya!" diye konuşacaklar. Kesin! Tabii başlarına daha tuhaf şeyler gelmezse (ki en tuhafı da devrim olacaktır, mutlaka).

Neyse...

Biz konumuza dönelim. Çocuklar neredeyse 15 ay evde kaldıktan sonra yarın okullarına dönüyorlar; tam olarak.

Tam olarak diyorum, zaten bir kısmı bu 15 ay içinde ara sıra okula gitti. Daha doğrusu gider gibi yaptılar, yapmak zorunda kaldılar. Ama hastalıktan, ama sorumsuzluktan… Türkiye okullarını en uzun süre kapalı tutma başarısı gösteren ülke oldu şu koca dünyada.

Peki, okullar kapalıyken çocuklara ne oldu? Yani “bilimsel” anlamda…

“Gözlemsel” olarak az çok tahmin ediyoruz aslında neler olduğunu: Okulların kapalı olmasına, hayatın olağan akışının askıya alınmasına, büyüklerin gündeminin dolu olmasına alışmakta biraz zorlandılar ama bir süre sonra tabii ki alıştılar. Bazen heyecandan, bazen tedirginlikten uyuyamadılar ama onlar da geldi, geçti! Okulun kapalı olmasına uzun süre sevindikten sonra sıkıldılar, bunaldılar, evden ve aileden yıldılar ve sonunda okulu, arkadaşlarını özlediler.

Tabii ki “şanslı” olanlar. 

Ama 15 ay içinde, yani salgın boyunca, çok farkedilmeyen haller de yaşadılar. Büyüklerin bazıları bu halleri şımarıklığa bağladı, kimisi yaramazlık dedi geçti, kimisi ise karşısındaki sessizliği, öfkeyi ve hırçınlığı “eşinin tarafındaki genetik özelliklere” bağladı.

Ama öyle, ama böyle çocukların zihinsel sağlığı, başka zamanlarla pek karşılaştırılmayacak ölçüde salgından ve alınan önlemlerden, özellikle de okulların kapalı tutulmasından etkilendi.    
İşte bu sürecin sonuçları “bilimsel” olarak da yavaş yavaş netleşiyor. Özellikle de psikolojik açıdan ne olduğu...

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir makale [*] “sokağa çıkma yasakları” sırasında çocukların ve ergenlerin zihin sağlığının nasıl olduğuna dair önemli bilgiler sağladı; nesnel ve geniş çaplı bilgiler…

*

Salgının sürdüğü 15 aylık sürede konuyla ilişkili 61 araştırma yayımlanmış. Araştırmalar, toplam 55.000 çocuk ve ergeni kapsamış. Çalışmaların yarısı Avrupa’da yapılmış, üçte biri ise Uzak Doğu’da. Önemli bir kısmı “çocuğunuz nasıl etkilendi” diye ebeveynlere sorarken yaklaşık yarısı da doğrudan çocuklara ve gençlere sormuş, “kısıtlamalar sizi nasıl etkiledi” diye.

Sokağa çıkma yasağı süresinin ortalaması 53 günmüş, yani neredeyse 2 ay. Ama çocuklar ve ergenler için 100 günü bulan yasaklar da yaşanmış ki Türkiye de bunlardan bir tanesi.

Çalışmalarda en çok anksiyete (kaygı) ve depresyon sorgulanmış. Sonuçlar da oldukça çarpıcı: Araştırmaların %57’sinde kısıtlamalar sırasında kaygı düzeylerinde artış bildirilmiş.

Anksiyete için %2 gibi oldukça düşük oran bildiren çalışmalar da olmuş ama %50 gibi yüksek (yani her iki çocuktan birisi) oranlar bildiren de olmuş. Yasaklar sırasında gençlerin %60’ında tekrarlayıcı zihinsel uğraşlar (ruminasyon) saptanmış. Şiddetli kaygı yaşayan çocukların oranı ise %13 olarak bildirilmiş. Yani her 8 çocuktan biri neredeyse kaygı bozukluğu geliştirmiş. 

Ve ilginç olarak çocukların %3’ünde Travma Sonrası Stres Bozukluğu saptanmış. Bu rahatsızlığın kaza, ölümler, depremler gibi “travmalar” ile ilişkili olduğunu hatırlatayım.

Kaygı, yani anksiyete bozukluğu için ise şu risk faktörleri öne çıkmış: rutinin bozulması, kız çocukları, ergenlik, COVID ile ilgili aşırı bilgilenme, sık sık medyadan bilgilenme, daha öncesinde psikiyatrik sorunlar yaşama. Sosyal medya kullanımının artması anksiyete ya da depresyon belirtilerini yaklaşık 2 kat arttırmış.

Zaten kaygıdan sonra ikinci sırada depresyon gelmiş. Çalışmalarda depresif yakınmalar %2 kadar düşük ve %60 kadar da yüksek oranlarda bildirilmiş. Ve daha da önemlisi salgın ve kısıtlamalar döneminde çocuk ve ergenlerdeki şiddetli depresyon %10’dan %27’lere fırlamış. Ayrıca bu dönemde, yine çok önemli bir bulgu olarak çocuklarda, ergenlerde kendine zarar verme, intihar düşünceleri ve intihar girişimleri neredeyse 2 kat artmış.

Başka neler görülmüş?

Örneğin “Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite” yakınmaları sıklıkla bildirilmiş bu dönemde. Konsantre olma güçlükleri %50 ile %75 arasında seyretmiş. Üzerine “uykuya dalma güçlükleri” eklenmiş: Çocukların %20’si, ergenlerin %60’ı uykuya zor daldıklarını ya da uyuyamadıklarını bildirmişler. Kısıtlamalar sırasında çocuklar yataklarına yaklaşık (ortalama olarak) bir saat geç gitmişler ve yine bir saat daha geç uyanmışlar. Daha önce görülen ya da görülmeyen bazı durumlar da alevlenmiş: yeme bozuklukları (anoreksi, bulumi) gibi.

Peki, koruyucu faktörler var mıymış? Evet, varmış: kısıtlamaların daha kısa olması, rutinin (örn. okula gidebilme, arkadaşlar bir araya gelebilme) sürdürülebilmesi, aile içi iletişim, sosyal destek ve yeterli dinlenme/oyun olanaklarının olması.

Tabii ki her çocuk zorlanmamış salgına bağlı kısıtlamalar sırasında. Çoğunluğu yeni döneme adapte olabilmiş. Özellikle yukarıdaki olanakları olan çocuklar kısıtlamaların getirdiklerini (daha çok zaman, evde olabilme, ebeveynlerle birliktelik) olumlu bir değişim olarak deneyimlemiş. Oyun oynama şansı olan çocuklar daha az kaygı, depresyon ve dikkat sorunu bildirmiş.

Okulların kapalı olmasının etkisini sorgulayan çalışmalar da olmuş. Bu çalışmalarda zihinsle zorluklar, yakınmalar bildiren çocukların %56’sı yaşadıkları olumsuzlukları okula gidememe ile ilişkilendirmiş. Yani çocuklar az çok olan bitenin farkındaymış. İnternette fazla dolaşma, salgınla ilgili yayınlara fazla maruz kalma ve uzayan kısıtlamalar ise işleri daha da karıştırmış.

Yapılan çalışmalar arasında Türkiye’den üç çalışma yer alıyor. Bu çalışmalarda toplam 1410 çocuk ile görüşülmüş. Gençler yaşadıkları yalnızlık için en çok okulların kapalı olmasını sorumlu tutmuşlar. Televizyon, internet ve kaygılı ebeveynler çocuklara da pek iyi gelmemiş. Uyku sorunları ise dikkati daha da bozmuş.

Bu kapsamlı derlemeyi merak edenler aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirler ve sonuçlara daha yakından bakabilirler. Ama görünen o ki salgın, kısıtlamalar ve okulların kapalı kalması çocukları psikolojik anlamda hırpalamış.

Şimdi ise toparlanma, azıcık da olsa “oh be” deme zamanı. Yenden açılan okullarla birlikte… Çocuklar, gençler heyecanla birbirlerine, öğretmenlerine, sıralarına ve sevdiklerine kavuşacaklar. Kimisi ilk kez aşık olacak, kimisi ilk kez kavga edecek, kimisi ilk kez şiir okuyacak, kimisi annesini özleyecek, kimisi dersi dinlerken hülyalara dalacak...

Bu günlerin ise zihinlerinde mutlaka izi kalacak. Mutlaka…

*
Neşeli, keyifli ve kesintisiz bir eğitim-öğretim yılınız olsun çocuklar…

* Panchal U, Salazar de Pablo G, Franco M, Moreno C, Parellada M, Arango C, Fusar-Poli P. The impact of COVID-19 lockdown on child and adolescent mental health: systematic review. Eur Child Adolesc Psychiatry. 2021 Aug 18:1-27. doi: 10.1007/s00787-021-01856-w.