Biliyorsun, bir ülkenin korktuğu, çekindiği gelecek olmak zorundasın. Çocuklar için, kadınlar için, kendin için.

Bir ülkenin çıkaramadığı…

Evet, haklısın; öyle pek kolay değil ama bir ülkenin çıkaramadığı ses olmak zorundasın!

Ömrümüz, hayatımız, şu kolektif biraradalığımız müsilaj olmuş sokaklarımızdan, evlerimizden, odalarımızdan akıp geçerken bu ülkenin çıkaramadığı ses olmak zorundasın.

Evet, sen Tolga…

Ve evet sen Furkan. Sen kasiyer Buse, asistan Kübra, vaktini öldüren Doğukan, umutsuz Cihan… Bir toplumun çıkaramadığı ses olmak zorundasın, zorundayız…

İronik olacak biliyorum ama hayat öyle “yan gelip yatma yeri” değil. Biliyorsun, görüyorsun işte: bizim buralarda, ne kadar kaçarsan kaç, hayat gelip dayanıyor kapına! Çivilesen de tahtayı, tıkasan da kulaklarını, hayat bu, gelip buluyor seni! Hayat kimseyi atlamıyor bizim buralarda…

Ve biliyorsun, bizim buralarda, bir çocuğun çıkaramadığı ses olmak zorundasın.

Evet, evet… Zorundasın!

Ve…

Kaçış yok: Bir ülkenin aradığı kimlik olmak zorundasın.

Bir tarihin sırt çevirdiği devrim olmak zorundasın.

Yapacak bir şey yok.

Daha doğrusu, kalıyorsak buralarda, gitmiyorsak bir yere ve hatta gittiysek bile buralardan, o gittiğimiz yerlerde bile buraları yaşıyorsak; kalbimizle, yüreğimizle, aklımızla buralardaysak; gözümüz, kulağımız buralardan, şu müsilaj dolu hayatımızdan gelecek haberlerdeyse yapılacak tek bir şey var: Şu tarihin aradığı ruh olmak zorundayız!

Ve kaçış yok: Yapılacak çok şey var.

Kolay ve de zor çok şey…

*

Şimdi, ben zorundasın falan diyorum ama biliyorum, zorunlulukları sevmezsin…

Ama bir denizin boğuklaşan çığlığı olmak zorundasın. Bir barikatı yıkan, yıkma cüreti gösteren bir tekme olmak zorundasın. Korka korka korkmamayı da öğrenen akıl olmak zorundasın.

Bak! Doğu ile Batı arasında bînamaz kalmış bir tarihin yok artık senin. Yüzyıllar ve de çeşit çeşit gelgitler geldi geçti tarihinden. Ve evet, sonuç belli: Doğu’ya sığmadın sen!

Doğu’ya sığmadın! Ama Batı’lı da olmadın. Hepsi belli.

Belli ama Doğu’yu kapatırken Batı’yı da reddetmek zorundasın. Doğu’dan kurtulmak ve Batı’nın yeniden kuruluşuna umut, ışık, ateş, enerji olmak için…

Sakin bir geleceğin yok senin. Dalgasız denizlerin ve fırtınasız havaların yok.

Üzgünüm, geçmişin değil, bugünün senin kaderin.

Ve kaderin de ellerinde…

Aradığın dinginlik için olmadık sarsıntıların, geçilmedik dehlizlerin, görülmedik çöllerin içinden geçmek zorundasın.

Biliyorsun, bir çocuğun... Ve hatta binlerce çocuğun… Milyonlarca kadının… Çıkaramadığı ses olmak zorundasın.

*

Biliyorsun işte... Her ne yaşanacaksa yaşanacak. Ve öyle çok belirsiz değil yaşanacaklar. Az çok belli.

Sen de oturup izlemeyeceksin. Ve sen de öylece oturup müsilajın içinde boğulup gitmeyeceksin. Belli…

Belli ama sana, çocukların çığlık değil kahkahalar atacağı bir ülke lazım artık.

Belli ama sana, kadınların acı değil özgürlük tattığı bir ülke lazım artık.

Belli ama sana, erkeklerin çürümeyi değil insan olmayı seçtiği bir ülke lazım artık.

Sana yeni bir ülke, yeni bir tarih lazım!

*

Biliyorsun ya da tahmin edersin işte, o yeni ülkede müzeler kurulacak: Kavanozlarda müsilaj, camekanlarda mahkeme kararları ve ekranlarda ah şu berbat hayatımız sergilenecek.

O müzelerde geçmişe şaşıracak çocuklar. “Aman, sorma, bir zamanlar öyleymiş işte.” diyecek genç kızlar. Kafaları, elleri karışsa da, ayakları birbirine dolansa da oğlanlar bedenlerini sevecek: kaslı ve kassız olarak…

Denizleri berrak, dereleri özgür olacak o ülkenin.

Ve mesela okulları hep açık kalacak, 24 saat…

24 saat açık olacak hayat…

Şarkılar söylenecek sokaklarında, tezgahlarında ve hatta gökyüzünde.

Biliyorsun o ülkeden uzak gezegenlere de gidilecek. Öyle fethetmek için falan değil, kozmosun kardeşliği adına. Kadınlı ve de erkekli…

Ve bir kadın bir kadını, bir erkek de bir erkeği sevebilecek. Aşkın, sevginin zoru, yozu, darı olmayacak. Aşkın lafı olmayacak…

*   

Velhasıl, işte bir ülkenin çıkaramadığı ses olmak zorundasın.

O ülkede çocukların çığlıklarını halkına, dünyaya duyurmak zorundasın.

Sesi olmayanlara ses olmak, ses vermek zorundasın.

Biliyorum, zorunlulukları sevmezsin ama işte tüm bunlar sevgili okur, istesen de istemesen de olmak zorunda.

Ama geç ama erken…

Ama vakitli ama vakitsiz…

Ama senli ama…

Sensiz mi?

Haydi ama..

Haydi…

Sensiz olmasın…

Biliyorsun, bir ülkenin korktuğu, çekindiği gelecek olmak zorundasın.

Çocuklar için, kadınlar için, kendin için.