Sinemada İspanya İç Savaşı

İspanya İç Savaş’ı hakkında Türkçe'ye çevrilen otuz civarı film bulunuyor. Bunların birçoğu savaş sonrasındaki dönemi anlatırken, savaş öncesi durumu irdeleyen çok az film mevcut. İspanya İç Savaşı konulu izlenmeye değer filmleri Erdem Demirel soL okurları için inceledi.

erdem demirel

1936-1939 arası gerçekleşen İspanya İç Savaşı cumhuriyetçilerin yenilgisiyle sonuçlandı. 1936’da Halk Cephesi’nin seçimleri kazanmasıyla başlayan sürecin sonunda milliyetçi generallerin ayaklanmasıyla başlayan savaş, faşist güçlerle cumhuriyetçi güçleri karşı karşıya getirdi. General Franco milliyetçi hareketin lideri konumuna gelirken, cumhuriyetçiler sıradan insanlardan oluşan bir ordu kurarak Cumhuriyet’i savundu. Faşist İtalya ve Faşist Almanya’nın askeri desteğini arkasına alan General Franco birlikleri İspanya’yı karanlığa doğru sürüklerken arkalarında korkunç bir tablo bıraktılar. Bütün İspanya üzerinde gökler kapalı!

Bu tabloyu Picasso "Guernica"sında resmetti. Hemingway ünlü romanı "Çanlar Kimin İçin Çalıyor"da cumhuriyetçilerin mücadelesine tanıklık etti. Neruda ve Nâzım, şiirleriyle selamladılar bu büyük mücadeleyi. Daha nice eserde bu mücadeleye yer verildi, sinemada da kendine geniş bir yer buldu.

İspanya İç Savaş’ı hakkında onlarca film yapılırken, Türkçe'ye çevrilen otuz civarı film bulunmaktadır. Bunların birçoğu savaş sonrasındaki dönemi anlatırken, savaş öncesi durumu irdeleyen çok az film mevcuttur. İspanya İç Savaşı konulu bütün filmleri ele almak mümkün olmasa da, öne çıkan ve izlenmeye değer filmlerin izlenilmesi ve tartışılması döneme dair bir perspektif edinmek açısından verimli olacaktır. 

Bu başlıkta izlenmeye değer filmlerin başında "Madrid’de Ölmek" geliyor. Belgesel film İspanya’da 2. Cumhuriyet’in kurulmasından savaşın bitimine kadar olan dönemi anlatmaktadır. Fransız yönetmen Frederic Rossif tarafından 1963’de çekilen film, döneme ait görüntülerden oluşmaktadır. Film 1931’de Kral destekçilerinin seçimleri kaybetmesinden başlayarak 1939 yılına kadar yaşanan gelişmeleri anlatmaktadır. Filmde General Franco’nun adı ilk olarak 1934’te Asturias’ta devrimci kalkışmanın bastırılmasında geçmektedir. Savaş başlamadan önce faşist hareketin temsilcilerinden Calvo Sotelo, "Faşistlik grevleri ertelemekse ve mülkiyete karşı yapılan saldırıları durdurmaksa ben faşistim" diyerek faşizmi tanımlamaktadır. İspanyol şair Federico Garcia Lorca’nın kurşuna dizilmesi, Guernica kentinin bombalanması gibi savaşın iz bırakan olaylarına da değinen film, döneme dair bütünlüklü bir bakış açısı sunmaktadır.

İzlenebilecek diğer belgesel film ise İspanya Toprağı. 1937 yapımı filmin yönetmenliğini Joris Ivens yaparken, senaryosu ve seslendirmesi ise Amerikalı gazeteci Ernest Hemingway’a ait. Film 6 bölümden oluşurken cumhuriyetçilerin kontrolü altındaki Valencia–Madrid arasında önemli bir karayolu üzerinde bulunan Fuentudeana köyünden görüntülerle başlamakta. Küçük bir köy olmasına rağmen bulunduğu konum gereği Madrid’in yiyecek ihtiyacı bu karayolu üzerinden geçmektedir. Ayrıca köyün yiyecek üretiminin bir kısmı Madrid’e gitmektedir. Film binlerce insanın açlıktan öldüğü savaşta yiyecek ihtiyacının nasıl bir sorunsal olduğuna ve bu ihtiyacın çözümündeki arayışlara dair izlenim vermektedir.

Filmde kuşatma altındaki Madrid’de savaş koşullarının getirdiği yıkımı ve hayatın nasıl zorlaştığını görmekteyiz. Savaş koşullarında gündelik hayata dair görüntüler döneme dair farklı bir bakış açısı geliştirmeyi sağlamaktadır. İspanya Toprağı, İspanya İç Savaşı'nı döneme ait görüntülerle izlemek isteyenlerin mutlaka başvurması gereken bir yapım.

Yönetmen Jose Luis Cuerda’nin 1999 yapım Kelebeklerin Dili filmi, İspanya’da faşizmin toplumsal yükselişini okula yeni başlayan küçük bir çocuğun gözünden anlatmaktadır.

Dayak yiyeceği için okula gitmekten korkan Moncho cumhuriyetçi öğretmen Don Gregorio ile tanıştıktan sonra aralarında iyi bir arkadaşlık gelişmektedir. Film bu arkadaşlık üzerinden Moncho’nun cumhuriyetçi ailesinin faşizme boyun eğişini anlatırken, Moncho filmin sonunda nedenini bilmediği halde çok sevdiği öğretmeniyle karşı karşıya geliyor.

Öğretmen Don Gregorio çocukları doğayla tanıştırmakta, kelebek, kuş ve böcek türlerini öğretmektedir. Öğretmenin bütün konuşmalarında özgürlük vurgusunu görmekteyiz. Öğrencilerinin ailelerinden hediye almaz tek istisna aralarındaki dostluktan kaynaklı Moncho’nun ailesidir. Filmde "Cumhuriyet" öğretmen Don Gregorio ile temsil edilirken öğretmenin karşısına ilk çıkan ise kilisedir. Öğretmenin seküler tarzından rahatsız olan rahip, Don Gregorio ile yaptığı konuşmada çocukları dinden uzaklaştırdığını söylemektedir. İç savaş boyunca kilise milliyetçilerin yanında saf tutmuş, İspanya psikoposları bütün dünya psikoposlarına yazdıkları mektupta General Franco öncülüğündeki ayaklanmayı "dini bir haçlı seferi" olarak nitelemişlerdir.1 Başka bir sahnede de öğretmenin emekliye ayrılırken yaptığı konuşmanın milliyetçileri rahatsız ettiğini görmekteyiz. Bu rahatsızlık ise savaş boyunca cumhuriyetçilere karşı beşinci kol faaliyetleri olarak örgütlenecektir.

Moncho’nun annesi dindar babası ise cumhuriyetçidir. 14 Nisan 1936’da savaşın başlamasından hemen önce cumhuriyet kutlamalarında Moncho’nun ailesi ve Don Gregorio birliktelerdir. Moncho’nun ailesi öğretmen Don Gregorio’yu hem kişiliğinden hem de çocuklarıyla olan iyi ilişkisinden dolayı sevmektedir. Hatta Moncho’nun babasına göre öğretmenler cumhuriyetin bekçileridir. Ancak savaşın fiili olarak başlamasıyla beraber yaşadıkları korku evlerindeki cumhuriyetçi simgeleri imha etmelerine neden olur. Filmin sonunda yakalanan cumhuriyetçiler kurşuna dizilmeye götürülürken toplanan kalabalık cumhuriyetçilere küfretmeye başlar. Üzerlerinde baskı hisseden Moncho’nun ailesi de bu koroya katılır. Moncho annesinin baskısıyla ne yaptığının farkında olmadan öğretmeninin arkasından küfür eder: tilonorrinco, proboscis…

Filmin ana karakterinin çocuk olması filmin etkisini arttırmaktadır. Filmde küçük bir çocuğun merak duygusunu ve arayışlarını görmekteyiz. Cumhuriyetçi öğretmeni sayesinde doğayla ve bilimle tanışan çocuk aynı öğretmen olmasaydı muhtemelen rahip yardımcısı olacaktır. Filmde cumhuriyet ve karşıtlığı arasındaki ayrımlar çok nettir. Cumhuriyet bilim ve aydınlanmayken, karşıtı dogmalardır. İspanya İç Savaşı’na dair en etkileyici filmlerden biri olduğunu söyleyebiliriz.

İsmi en çok duyulan filmlerden biri Ay Carmela. Savaş sırasında halkın ve ordunun moralini yüksek tutmak için tiyatro oyunları, film gösterimleri, konserler, sergiler düzenlenmektedir. Sovyet devriminin ardından gelen iç savaşta Bolşeviklerin kahramanlıkları örnek gösterilmeye çalışılıyordu. "Madrid'de gösterimde olan, bir iç savaş kahramanının yiğitliklerinin anlatıldığı 'Chapaev' filmine halk sürüler halinde götürülüyordu."2 Aydınlar Birliği ve Kültür İşçileri Federasyonu’nun hem kendi ülkelerindeki sanatçılara hem de dünya sanatçılarına cumhuriyet için çağrı yaptığı bir dönem.

Carlos Saura’nın 1990 yapımı filmi Ay Carmela üç kişiden oluşan bir tiyatro grubunun başından geçenleri anlatmaktadır. Savaş sırasında Ebro Cephesi'nde mücadele eden cumhuriyetçileri anlatan İspanyol halk şarkısı "Ay Carmela" ile aynı ismi taşıyan film, sinemaya tiyatrodan uyarlanmıştır. Cumhuriyetçilere gösteri yapan tiyatro grubu cumhuriyet bölgesi Valencia’ya doğru giderken birden kendilerini faşist güçlerin arasında bulurlar. Yakalandıktan sonra götürüldükleri toplama kampında Uluslararası Tugaylar’a bağlı Polonyalı askerler de vardır. Carmela bu askerlerin çok uzaklardan kendi ülkeleri için savaşmaya geldiğine tanıklık etmektedir. Carmela ile Polonyalı askerler aynı dili konuşamaz fakat anlaşırlar. Burada aralarında belediye başkanının da olduğu insanların kurşuna dizildiğine şahit olurlar.

Sanata ilgisi olan İtalyan komutan kendileri için bir gösteri yapmalarını ister. Ölümden kurtulmak için gösteri yapmayı kabul ederler. Ancak Carmela’nın gösteriyi yapmak için kafasında soru işaretleri olduğunu görürüz. Gösteride cumhuriyetçiler aşağılanırken Polonyalı askerlere bu durum zorla izlettirilir. Esir kampında konuştuğu Polonyalı askerin izleyiciler arasında olduğunu gören Carmela bu duruma daha fazla dayanamayıp gösteri esnasında başkaldırır. Polonyalı askerlerin söylemeye başladığı "Ay Carmela" şarkısına eşlik eder. Filmin sonunda ki bu başkaldırının neyle sonuçlanacağını herkes tahmin ediyordur zaten.

Filmde Carmela’nın Uluslararası Tugaylar’a yaklaşımı, İspanyol halkının bakışını yansıtmaktadır. Sadece İspanya’da değil dünyanın her yerinde Uluslararası Tugaylar saygın bir iz bırakmıştır. Tugaylar İspanya’dan ayrılırken törenle uğurlanmışlardır.

İspanya İç Savaşı'na dair en popüler eser ise Çanlar Kimin İçin Çalıyor. Savaş sırasında cumhuriyetçilerin saflarındaki şimşekler denilen birlikler faşistlerin geçtikleri yerlerdeki köprüleri bombalayarak faşistlerin ilerleyişini epey yavaşlatmışlardır. Hemingway’in Çanlar Kimin İçin Çalıyor’u da benzer bir konuyu işlemektedir. Aynı isimle sinemaya uyarlanan 1943 ABD yapımı filmde cumhuriyetçi saflarda mücadele eden Robert Jordan’ın kritik önemdeki bir köprüye sabotajı konu edinmiştir.

Savaş sonrası

1939’da cumhuriyetçi güçlerin yenilgisiyle savaş sonuçlanır ancak faşizme karşı mücadele hemen bitmez. Yenilginin ardından cumhuriyetçi saflarda savaşanların çoğu ülkelerini terketmek zorunda kalırlar. Dünyanın birçok ülkesine dağılan cumhuriyetçiler 2. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte tekrar direnişin parçası haline gelirler. Sovyetler Birliği’ne giden İspanyollar, Hitler faşizmine karşı savaştılar. İspanya Komünist Partisi’nin önderlerinden Dolores İbarruri’nin oğlu Ruben Ruiz İbarruri’de Sovyet saflarında savaşır ve hayatını kaybeder. Fransa’daki direnişin örgütlenmesinde İspanyolların katkısı büyüktür. Birçok İspanyol Fransız direniş hareketi Makilere katılarak direnişin parçası olmuştur. Cumhuriyetçilerin yenilgisinden sonrada İspanya’da direniş bir süre daha devam eder. Savaş sonrası filmlerin bir kısmı bu direnişi konu edinirken, bir kısmı da Franco iktidarı dönemindeki baskıları konu edinmektedir.

Cumhuriyete erkekler kadar kadınlar da sahip çıkmıştır. Kadınların mücadelesinde ise şu slogan öne çıkıyordu: "Kahraman dulu olmak, korkak karısı olmaktan yeğdir." İspanya Komünist Partisi’nin önderlerinden Dolores Ibarruri savaş esnasında yapılan mitingde kadınlara şöyle sesleniyor: "Gerekirse Sovyet kadınlarının örneğini izleyin ve silahı kaptığınız gibi erkeğinizin yanına koşun. Bu silahla, yalnız cumhuriyet ve özgürlük için değil fakat çocuklarınızdan size daha yakın olan daha candan savunacağınız bir şey, insanların çalışıp ekmek yiyebilecekleri mutlu ve müreffeh bir İspanya için savaşacaksınız. Ruhlarınızın derinliğinde yatan faşizmi ezmek gereğini ben de sizin gibi duyduğum için, sizlerin korkakların karıları yerine kahramanların dulları olabilmek için elinizden geleni yapacağınızdan eminim."3 Kadınlar sadece cephede savaşmıyor, başta savaş sanayisi olmak üzere hastanelerde ve diğer üretim atölyelerinde görev almaktadırlar.

Kadınların mücadelesine dair önemli bir film Uyuyan Ses. Benito Zambrano’nın 2011 yapımı filmi Uyuyan Ses, savaştan hemen sonra 1940 yılında hapishanede en kötü koşullarda bile boyun eğmeyen kadınları anlatmakta. İki kardeşin merkezinde durduğu filmde cumhuriyetçi mücadelenin parçası olan abla Hortensia hapishanedeyken, kardeşi Pepita ise hamile kalan ablasına yardım etmek için Madrid’e gelir. Hortensia kardeşi Pepita’dan direnişçi eşine mektup iletmesini ister. Pepita ise politik olmayan hatta dindar denilebilecek birisidir. İlk ve son defa götürmek koşuluyla mektup götürmeyi kabul eder.

Abla Hortensia’a için mahkeme ölüm kararı vermiştir ancak hamileliği nedeniyle infaz doğum sonrasına ertelenmiştir. Gelişen olaylar Pepita’yı da mücadelenin bir parçası haline getirir. Pepita tutuklanır işkence görür ancak kimsenin ismini vermez. Doğum sonrası Hortensia’nın kardeşi Pepita’dan son bir isteği olacaktır. Çocuğuna büyüyünce annesinin ne için savaştığını anlatması.

Filmde Franco dönemine dair hapishanedeki kadınlara ibadet etmelerine yönelik baskı yapıldığını görürüz. Kadınlar buna da boyun eğmez. Rahibeler mahkumlara kin kusarken ibadeti reddeden kadınlara karşı şiddet kullanılır. Filmin sonunda Hortensia ölüme giderken göz yaşı dökmez. Kurşuna dizilmeden önce son sözü "Yaşasın cumruriyet"tir.
Film boyun eğmeyen kadınlara selam dururken, Franco döneminin baskıcı yanlarına da ışık tutar. Kilisenin egemen olduğu bir toplum görürüz. Her şeye rağmen boyun eğmeyen, mücadele edenler vardır.

Benzer konuyu işleyen izlenmeye değer bir diğer film ise Emilio Martínez Lázaro’nun 13 Gül filmi. Film savaş sonrası Franco diktatörlüğü döneminde "ölmeye değer fikirleri" olduğu için öldürülen kadınları anlatmaktadır.

Çocukların başrolde olduğu filmler

Guillermo del Toro’nun çocukların başrolde oynadığı iki filmi Pan’ın Labirenti ve Şeytanın Belkemiği filmleri savaş sonrası dönemi çocuklar üzerinden metaforik öğelerle anlatmaktadır. Masalsı bir anlatımı bulunan Pan’ın Labirenti, 1944 İspanya’sındaki faşist diktatörlük dönemini anlatmaktadır. Hamile olan annesiyle beraber üvey babası olan yüzbaşının yaşadığı yere gelen Ofelia masallarıyla yaşamaktadır. Ofelia karşılaştığı olaylara masalsı bir yorum getirerek hayal dünyasında yeniden yaratır.

Gerçekle masalın iç içe geçtiği fantastik bir tarza sahip olan film, Ofelia’nın hamile annesiyle beraber üvey babası olan yüzbaşının bulunduğu askeri karakol bölgesine gelmesiyle başlar. Yüzbaşı ormandaki direnişçileri yok etmeye çalışırken bir taraftan da en büyük isteği hamile olan eşinin doğum yapmasıdır. Bebeğin cinsiyeti bilinmemesine rağmen yüzbaşı doğacak çocuğun erkek olacağından emindir. Burada erkek çocuk isteğiyle, iktidar ve güç ilişkisi arasında bağa gönderme yapıldığını görürüz.

Filmin boyunca Ofelia ile yüzbaşının yıldızı asla barışmaz. Ofelia yüzbaşıyı baba olarak kabul etmez. Evin hizmetlilerinden Mercedes’in "ormandakiler"e yardım ettiğini bilen Ofelia bunu kimseye söylemez. Ofelia kendisini Mercedes’e daha yakın hissetmektedir.

Ofelia’nın masalsı dünyasındaki perisi, onu Pan’la tanıştırmıştır. Pan’ın verdiği görevlerden birinde Ofelia kilitli bir dolapta bulunan anahtarı alıp gelmelidir. Ancak kum saati dolana kadar süresi vardır ve masada bulunan yiyeceklerin hiçbirini yememelidir. Yemeklerin tadına baktığı anda masanın başında bulunan yaratık uyanacaktır. Metaforik bir anlatı olarak bu sahnedeki yemek sofrası, yüzbaşının yemek sofrasına benzetilmektedir. Halka karneyle ekmek dağıtılırken yüzbaşı ziyafet çekebilmektedir. Ofelia’nın gözünde yüzbaşı masanın başındaki yaratığa benzemektedir. Filmin bu sahnesinde Franco diktatörlüğü dönemindeki eşitsizliklere dikkat çekilmeye çalışılmıştır. Filmde faşizme dair bunun gibi çok fazla gönderme bulunmaktadır. 

Filmde faşizm temsiline bir çocuğun gözünden bakılırken, Ofelia için iyi ve kötü ayrımları çok nettir. Faşizmin yarattığı baskı ortamının Ofelia’yı rahatsız ettiğini görürüz. Faşizm, hareketleri kısıtlanan kendisine sürekli bir şeyler dayatılan Ofelia’ya göre değildir.

Aynı yönetmenin diğer filmi Şeytanın Belkemiği’nde yetimhanede yaşayan çocuklar yine metaforlarla anlatılmaktadır. Savaş boyunca cephede hayatını kaybeden ve savaşan ailelerin çocukları için yetimhaneler kurularak çocukların bakımları üstlenilmektedir. Bu yetimhaneler yatılı okul gibi çalışmakta gönüllü eğitimciler tarafından çocuklara eğitim verilmektedir.

Savaş sırasında Sovyetler Birliği de çocukları savaştan uzak tutmak için bin çocuğun bakımını üstlenmiştir. PCE (İspanya Komünist Partisi) Sovyetlere gönderilecek çocuklar arasında ayrımcılık olmaması adına parti liderlerinin çocuklarının gönderilmemesi kararını almıştır.4 Daha sonra Sovyetler Birliği yetkilileri bu durumun adaletsizlik yaratacağını söyleyerek sadece komünist liderlerin çocuklarından oluşacak yüz kişilik bir liste daha istemişlerdir.

Şeytanın Belkemiği bu yetimhanelerden birinde geçmektedir. 1939’da savaşın sona erdiği dönemde faşizme karşı mücadele eden cumhuriyetçilerin çocuklarının bulunduğu bir yetimhanede yaşananlar anlatılmaktadır. Babası cumhuriyetçi saflarda ölen Carlos yetimhaneye bırakıldıktan sonra yetimhanede önceden kaybolduğu düşünülen Santi’nin hayaleti Carlos’a görünmeye başlar. Yetimhanenin ortasında ise patlamamış bir bomba bulunmaktadır. Aynı zamanda yetimhanede cumhuriyetçilerden kalma altınlarda saklanmaktadır. Filmde bir taraftan Cumhuriyet’in yenilmesiyle birlikte yetimhaneden kaçış planları yapılırken, bir taraftan da geçmişte işlenmiş bir cinayetin intikamının alınması hikâyeleştirilmiştir.

Filmde yetimhanedeki Doktor Casares çocuklarla ilgilenmesi ve bilim insanı olmasıyla "Cumhuriyet"i temsil ederken, yetimhanenin çalışanlarından Jacinto’nun çocuklara şiddet uygulaması ve bir çocuğu öldürmesi nedeniyle "faşizm"i temsil ettiğini görmekteyiz.

Çocukların başrolde oynadığı savaş sonrası döneme dair izler taşıyan başka filmler de bulunmaktadır.Bu filmlerden en fazla öne çıkanlar Arı Kovanının Ruhu ve Kara Ekmek’’tir. Arı Kovanının Ruhu’nda oynayan çocuk oyuncuyu Franco diktatörlüğü dönemini anlatan Besle Kargayı filminde yine görürüz.

Carol’un Yolculuğu’nda hikâye çocukların etrafında döner. Kağıt Kuşlar filminin başrollerinde yine bir çocuk yer almaktadır.

Çocuklar bu filmlerde iyiyle kötü arasındaki ayrımı netleştirmektedirler. Yaşanan şeylerden bağımsız olarak masum konumda bulunan çocuklar faşizm barbarlığına dair kötücül bir bakış açısı geliştirmektedirler.

Çocukların başrolde olduğu filmlerin dışında Franco dönemini anlatan başka filmlerde bulunmaktadır. Savaş Bitti’de savaştan çok sonra Fransa’ya yerleşen İspanyol komünist hareketine dair izler görülmektedir. İnekler filminde İspanya’da bir ailenin 3 kuşak boyunca olan hikâyesi anlatılırken, filmin sonunda iç savaşa dair bir bölüm bulunmaktadır.

Ken Loach’tan tartışmalı bir film: Ülke ve Özgürlük

İşçi sınıfı temalı filmleriyle tanıdığımız yönetmen Ken Loach birçok filminde işçi sınıfının mücadelesine ve sorunlarına değinmektedir. İşçi sınıfının yönetmeni olarak bilinen Ken Loach açıkça taraf olmakta, filmleriyle kapitalizme meydan okumaktadır. Ken Loach’un senaryosu Jim Allen’e ait 1995 yapımı İspanya İç Savaşı temalı Ülke ve Özgürlük filmi ise oldukça tartışmalı bir film. İspanya İç Savaşı başlığında oldukça popüler olan film, altında Ken Loach imzası bulunduğu için üzerinden atlanacak ya da görmezden gelinecek bir film değil. En azından Ken Loach tartışılmayı hak eden bir yönetmen.

İspanya İç Savaşı tartışma konusu olunca Sovyetler Birliği’ni eleştirmek yaygın bir söylem. Ken Loach’ta bu koroya katılmış Sovyetler Birliği’ni eleştirmekle kalmayarak işi daha ileri bir noktaya götürmüştür. İspanya İç Savaşı hakkında herhangi bir fikri olmayan birisi Ülke ve Özgürlük’ü izledikten sonra savaşın Franco’ya karşı değil de Stalin’e karşı verildiğini düşünebilir. Ken Loach’un anti-Stalinist fikirleriyle George Orwell’ın Katalonya’ya Selam’ı birleşince ortaya böyle bir yapıt çıkmış. Ken Loach kendisiyle yapılan bir röportajda senaryo çalışmaları sırasında referans aldığı kitaplardan birinin de George Orwell olduğunu belirtmiştir.5 Yine aynı röportajda Ken Loach’a senarist Jim Allen’in politik görüşü sorulduğunda onun anti-stalinist marksist olduğu cevabını verir. Kendilerini Stalin karşıtlığı üzerinden ifade ettikleri çok açıktır. Film çekildikten sonra komünistlerden kendisine gelen eleştirilere karşı da yine anti-stalinizm vurgusu yapmıştır.6

Bu başlıkta Sovyetler ve Stalin elbette ki eleştirilemez değildir ancak eleştiri bir bütünlük içerisinde yapıldığında dikkate değer hale gelir. Film bu bütünlükten uzak olmakla birlikte, gerçekliği de yansıtmamaktadır. İspanya İç Savaşı başlığında Sovyetlerin bu denli eleştirilmesini, Sovyet yardımı başladıktan sonra İspanya Komünist Partisi'nin ülke içerisindeki etkisinin artarak direnişin en etkin gücü haline gelmesine bağlayabiliriz. Komünist Parti’nin 1936’nın başında 30 bin civarında üyesi varken, 1936 yılının sonunda 87.000'i sanayi işçisi, 62.000'i tarım işçisi, 7.000'i meslek sahibi veya entelektüel, 250.000 üye’ye ulaştı.7

Film İngiltere’de Komünist Parti üyesi olan David’in Uluslararası Tugaylar’a katılmak için Liverpool’dan İspanya’ya gelirken trende troçkist parti POUM’a (Marksist İşçi Birliği Partisi) mensup bir militanla tanışması üzerine Aragon cephesine giderek POUM’a katılmasıyla başlar. Aragon cephesinde POUM anarşistlerle birlikte hareket etmektedir. Filmde POUM’un argümanlarıyla anarşistlerin argümanları iç içe girmiştir. "David'in milis grubunun POUM'un kontrolünde olduğunun altı çizilir, ama kahramanların öne sürdüğü argümanlar daha ziyade anarşistlere yakındır."8

Filmdeki yakıcı tartışmalardan birisi kolektifleştirmelerdir. Bir köyde köylülülerin ve milislerin katıldığı kolektifleştirme için yapılan oylama sahnesinde uzun bir tartışmanın ardından kolektifleştirmenin kabul edildiğini görürüz. Aslında anarşistlerin güçlü olduğu bölgelerde yapılan kolektifleştirmelerin çoğu zora dayalıdır. "Kolektifleştirme büyük ölçüde köylülere dışarıdan dayatılmış bir hareket oldu"9 Kolektifleştirmenin tartışıldığı sahnede oylama yapıldığı gösterilerek hem buna cevap verilmekte hem de kolektifleştirme konusunda Halk Cephesi politikalarıyla anarşistlerin politikası karşı karşıya getirilerek komünistler eleştirilmekte. Aragon bölgesindeki kolektifleştirmelerin birçok sorunlu yanı bulunmaktadır. "Anarşistler kuvvetli oldukları yerlerde, özellikle Aragon'da, liberter komünizm adı altında kendi başlarına bir diktatörlük kurmuşlardı. Tarım reformunu köylülerin yararına uygulayacakları yerde, anarşistler kolektivizasyonu zorunlu kıldılar. Bu, köylü mallarının yağmalanmasına, köylülerin ekinlerine el koymaya, sorumsuz ve sonsuz yetkili komitelerin emri altında çalıştırılmalarına, FAİ (İberya Anarşist Birliği) diktasına boyun eğmeyen bütün demokratik ve işçi örgütlerinin yasaklanmasına ve hatta bazı yerlerde köylülere zalim baskıcı tedbirlerin alınmasına kadar gitti.''10 Anarşistlerin kolektifleştirmeleri merkeziyetçilikte yoksunken, köylülerin bir kısmının da Franco tarafına geçmesine neden oluyordu.’’ "İspanya'da komünistler ve sosyalistler temelde şu fikri savunuyorlardı: İç savaşı kazanmak gerekiyordu önce. Bu yüzden bütün mücadele güçlerinin, Franco yanlısı güçlere karşı seferber olması gerekliydi. Askeri gereklilikleri hızla yerine getirmesi gereken milisler için anarşist demokrasiye ve eşitlikçi uygulamalara ayrılacak zaman yoktu. Bu görüşe karşı gelmek proleter değerlere karşı sorumluluk değil daha ziyade orta sınıf sorumsuzluğuna bir örnek olurdu."11

Cumhuriyetin tarım reformu konusunda yaptıklarını da görmezden gelmemek gerekiyor. Savaşın başlamasından hemen sonra cumhuriyet hükümeti toprak reformuyla ilgili yeni kararlar alarak faşist ayaklanmaya katılanların topraklarına el koymuştur. "5 milyon hektar toprağa el konularak 350 bin tarım işçisine dağıtılmıştır"12

Filmdeki diğer bir tartışma konusu milislerin kapatılıp bütün silahlı güçlerin Halk Ordusu altında toplanmaya çağırılması çerçevesinde gelişmektedir. Komünistlerin öncülüğünde düzenli ve disiplinli bir ordu kurulmaya çalışılırken, filmde bu durum eleştirilerek disiplinin devrimci ruhu yok ettiği söylenmektedir. Hatta daha da ileri gidilerek Komünist Parti’nin devrimden vazgeçtiği Stalin’in batıyla anlaşmaya çalıştığı iddia edilmektedir. Sovyetler Birliği savaş boyunca İspanya’da Cumhuriyet’e destek veren tek ülke olarak kaldı. Buna karşı Franco güçlerine Almanya ve İtalya askeri olarak destek verdi. ABD petrol ve kamyon gönderdi, Portekiz ise sınırlarını Franco güçlerine açtı. Fransa ve İngiltere’nin müdahale etmeme politikası İspanya’ya silah gönderimini engelledi. Ortada böyle bir tablo varken Sovyetler Birliği’nin bu dengeyi bozmak için yaptığı diplomasi eleştirilmektedir.

Sovyetler Birliği savaşın başında İngiltere ve Fransa tarafından önerilen müdahale etmeme çağrısına "Franco güçlerine yapılan yardımların kesilmesi" talebiyle olumlu cevap verdi. Ancak "Sovyet hükümeti; Almanya, İtalya ve Portekiz'in deklarasyonu resmen onaylamasından sonra yürürlüğe gireceği şartında ısrar etti"13 Sovyetlerin batılı güçlerin uymayacağından emin olduğu bu deklarasyona onay vermesi dünyanın gözünde meşru bir zeminde hareket etme isteğinden kaynaklıydı. Ayrıca Sovyetlerin yapacağı yardımlar karşı güçlerin misillemelerine neden olacaktı.

"Sovyetler Birliği, İngiltere ile Fransa'yı kendi tarafına çekip, Almanya ile İtalyanın ‘’Müdahale Etmeme’’ anlaşmalarını çiğnedikleri gerekçesi ile, bu anlaşmaların iptalini ve İspanya Cumhuriyet diğer ülkelerden silah satın alma hakkı tanınmasına çalışıyordu."14 Almanya ve İtalya’nın yardımları kesilmeksizin devam ederken Sovyetler Birliği Müdahale Etmeme Londra Komitesi'ne bir nota göndererek bu yardımlar kesilmezse anlaşma yükümlülüklerine bağlı kalmayacağı belirtti. Bu sürecin sonunda Sovyet yardımları başladı. Komintern öncülüğünde kurulan sayısı yaklaşık 35 bini bulan Uluslararası Tugaylar savaşta aktif bir rol oynadılar. Sovyet yardımlarının arasında çok sayıda uçak, tank, zırhlı araç, top, mitralyöz gibi silahların yanı sıra yüksek rütbeli askeri danışmanlar, pilot, tankçı, teknisyen gibi askeri uzmanlar da bulunmaktaydı. Filmi eleştirenler arasında yer alan Hobsbawm, "İspanya İç Savaşı tartışmalarında, partizan 'troçkist' sekteryan tavırla ve soğuk savaş propogandası mantığıyla ya da unutulan geçmişe kayıtsız bir yaklaşımla bakmanın sakıncalarını hatırlatmaktadır."15
    
Filmin devamında Halk Ordusu tartışmalarından sonra, yeni gelen milislere eğitim verdiği sırada David’in tüfeği eski olduğu için elinde patlar. David tedavi için hastaneye geldikten sonra fikirleri değişir. Blanca ile buluştuktan sonra hem yaralanmasının etkisiyle hem de Komünist Parti’ye üye olması nedeniyle Uluslararası Tugaylar’a katılmaya karar verdiğini söyler. Blanca ise stalinizme karşı öfkesini kusmaya başlar. Kendilerine silah verilmediğini stalinistlerin devrime ihanet ettiğini söyler. Sonrasında David Uluslararası Tugaylara katılır ve 1937 Mayıs'ında "Telefon Santrali" krizinden sonra yaşanan çatışmaları görürüz.

Anarşistlerin cumhuriyet hükümetine karşı Barcelona’da yaptığı darbe girişimi İspanya İç Savaş’ı başlığında en çok tartışılan olaylardan birisi. "Bölge iletişiminin merkezi olan 'Telefon santrali', Temmuz ayından beri sendikalar arası bir komitenin, aslında FAI’nin işgali altındadır. Böylece resmi görüşmeleri dinleyip bunları küstahça duyuruyorlardı."16 Hükümetin telefon merkezine müdahale etmesiyle anarşist-troçkist unsurlar direnmeye başlar, yaklaşık 2-3 gün süren bu sokak çatışmaları hükümet tarafından bastırılarak "Telefon Santrali" kontrol altına alınır. Sorgulanması gereken şeylerden birisi de Uluslararası Tugaylar bu çatışmalarda yer almaz ancak filmde Uluslarası Tugaylar’a katılan David’i çatışmanın içinde görürüz. Sokak çatışmalarının çıkmasıyla ilgili ise birçok iddia vardır. "Katalonya'da troçkici-anarşist örgütlerde önemli  mevkileri olan faşist ajanlar vardı.Hitler'in Salamanca'daki elçisi von Faupel'in gönderdiği şifreli bir telgrafa göre ajanlarına silahlı bir isyan için talimat veren Franko'nun ta kendisiydi."17 Birçok kaynakta dile getirilen bu iddianın dikkate değer yanları bulunmaktadır.

Filmde Blanca’nın bize silah verilmiyor iddiası ise yine tartışmalı bir başlık. Bir süre Aragon cephesinde bulunan George Orwell "İspanya'da geçirdiğim tüm o zaman boyunca çok az çarpışma gördüğümü söylemeliyim" diyerek bulunduğu bölgede yoğun çatışmaların yaşanmadığını söylemektedir.18 Carr bu tartışmada kuşatma altındaki Madrid’in öncelikli olması gerektiğini söylüyor. "Anarşistler ve POUM milislerinin daha sakin olan Aragon cephesinde olduğu, Madrid'i savunanların silah dağıtımında öncelik hakkı olduğu savunulabilirdi."19 

Filmin tartışmalı başlıkları daha da uzatılıp farklı argümanlarla desteklenebilir ancak çok da uzatmamak adına bu kadarının yeterli olduğunu düşünüyorum. Özetlemek gerekirse Mayıs’ta yaşanan bu gelişmelerden çok kısa bir süre sonra anarşistlerin hakimiyetindeki CNT’nin (Ulusal Emek Federasyonu) çıkardığı Bilgi Bülteni No 72’deki şu karara bakılabilir: "Hükümet tarafından yapılan tüm icraata dair olumsuz eleştiri içeren propaganda yapılacak, hükümetin karşı devrimci olduğu vurgulanacak..." Aynı metnin sonunda komünistler hedef alınmakta, "Komünist Parti’ye ülke ölçeğinde saldırılacaktır. Bölge veya yöre ölçeği dahil olmak üzere her yerel ölçekte bu saldırı yinelenecektir."20 Bu rahatsızlığın birçok nedeni olsa da esas nedenlerinden biri komünistlerin direnişin öncüsü konumuna gelmesidir.

  • 1. Sandoval J. ve Azcarate M., İspanya İç Savaşı,Çev: Mehmet Harmancı,Köprü Yayınları,İstanbul,1969,s.42
  • 2. Carr, E.H., Komintern ve İspanya İç Savaşı, Çev: Ali Selman,İletişim Yayınları,1.Baskı,İstanbul,2010,s.78
  • 3. Sandoval J. ve Azcarate M. s.84-85
  • 4. Ambou, J., İspanya İç Savaşı’nda Komünistler, Çev:Ogün Eratalay,Yazılama Yayınevi,1.Baskı,İstabul,2018,s.248
  • 5. Yalur, T., Benim Adım Kes,Ken Loach Söyleşileri,Agora Kitaplığı,1.Baskı,İstanbul,2015,s.23
  • 6. Feigelson, K.Politik Kamera, Sinemada Komünizm Meselesine Eleştirel Bakışlar, Çev:Ender Bedise, Hayalperest Yayınevi,1.Baskı,İstanbul,2017,s.203
  • 7. Carr,E.H.,s.80
  • 8. Algan, N.,İsyan ve Devrim Filmleri,Yordam Kitap,1.Baskı,İstanbul,2013,s.280
  • 9. Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi,3.cilt,İletişim Yayınları,1998,s.864
  • 10. Sandoval J. ve Azcarate M. s.107
  • 11. Algan, N., s.288
  • 12. Sandoval J. ve Azcarate M. s.97
  • 13. Carr,E.H.,s.64
  • 14. Sandoval J. ve Azcarate M. s.68
  • 15. Algan, N., 289
  • 16. Vılar, P., İspanya İç Savaşı,Çev:Işık Ergüden, Dost Kitabevi Yayınları,1.Baskı,Ankara,2007,s.89
  • 17. Sandoval J. ve Azcarate M. s.110
  • 18. Orwell, G. Katalonya’ya Selam, Çev:Jülide Ergüder,Alan Yayıncılık, 1.Baskı,1985,s.36
  • 19. Carr,E.H.,s.89
  • 20. Ambou, J. s.191