Olmayan seçimin adayı Melih Bulu

YÖK tarafından 5 Ocak’ta yapılan açıklamada Bulu hakkında 'diğer adaylar gibi rektörlük başvuru şartlarını sağlamaktadır' denilmişti. Teknik olarak doğru!

Haber Merkezi

Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan kayyum rektör Melih Bulu’yla ilgili YÖK tarafından 5 Ocak’ta yapılan açıklamada “Prof. Dr. Melih Bulu, diğer adaylar gibi rektörlük başvuru şartlarını sağlamaktadır. Rektör (adayı) olabilmek için, eski/yeni hiçbir mevzuatta, ilgili üniversitenin kadrolu profesörlerinden biri olma koşulu aranmamıştır” sözleri yer almıştı.

Bu söylenenler “aday” kelimesiyle ilgili yapılan hile dışında teknik olarak doğru.

Zira rektörlük için aday olmak artık eski anlamını taşımıyor. Aslında artık rektörlük seçimi yapılmıyor! YÖK açıklamasında geçen “aday” kelimesiyse yapılacak herhangi bir oylamanın adaylarından birini ifade etmiyor, atamayla gelinen bir göreve “namzet” olmak anlamında kullanılıyor.

Esasen üniversite yönetimlerinin belirlenmesine ilişkin yasal çerçeve birden çok kez değişti. Son değişiklikten önce seçim yapılıyordu ve bu açıdan kelimenin ima edilen anlamıyla “adaylar” ortaya çıkıyordu.

Yükseköğretim Kanunu’nun 13’üncü maddesinin (a) fıkrasının birinci paragrafı Haziran 2008’de yapılan değişiklikle şu şekilde yazılmıştı:

“Devlet üniversitelerinde rektör, profesör akademik unvanına sahip kişiler arasından görevdeki rektörün çağrısı ile toplanacak üniversite öğretim üyeleri tarafından seçilecek adaylar arasından Cumhurbaşkanınca atanır. Rektörün görev süresi 4 yıldır. Süresi sona erenler aynı yöntemle yeniden atanabilirler. Ancak iki dönemden fazla rektörlük yapılamaz. Rektör, üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü tüzel kişiliğini temsil eder. Rektör adayı seçimleri gizli oyla yapılır. Oy veren her öğretim üyesi oy pusulasına yalnız bir isim yazabilir. Birinci toplantıda öğretim üyelerinin en az yarısının hazır bulunması şarttır. Bu sağlanamadığı takdirde toplantı 48 saat ertelenir ve nisap aranmaksızın seçime geçilir. Bu toplantıda en çok oy alan altı kişi aday olarak seçilmiş sayılır. Yükseköğretim Genel Kurulunun bu adaylar arasından seçeceği üç kişi Cumhurbaşkanlığına sunulur. Cumhurbaşkanı, bunlar arasından birini seçer ve rektör olarak atar. Yeni kurulan üniversitelere rektör adayı olarak başvuran profesörler arasından Yükseköğretim Genel Kurulunun seçeceği üç aday Cumhurbaşkanlığına sunulur. Cumhurbaşkanı, bunlar arasından birini seçer ve rektör olarak atar. Vakıflarca kurulan üniversitelerde rektör adaylarının seçimi ve rektörün atanması ilgili mütevelli heyet tarafından yapılır.”

Görüldüğü gibi, son “seçimi” Cumhurbaşkanı yapsa da üniversite öğretim üyelerinin katıldığı bir toplantıda yapılan bir seçim söz konusu. Seçime üniversitenin öğretim üyeleri katıldığı için adayların da o üniversitenin öğretim üyeleri arasından çıkması beklenir. Nitekim 2016 yılında KHK ile yapılan değişiklikten önce üniversite dışından yapılan bir atama da olmamış.

Rektörün seçilme yöntemi daha sonra Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirildi ve şu hali aldı:

“Devlet üniversitelerinde rektör Yükseköğretim Kurulu tarafından önerilecek, profesör olarak en az üç yıl görev yapmış üç aday arasından Cumhurbaşkanınca atanır. Bir aylık sürede önerilenlerden birisinin atanmaması ve Yükseköğretim Kurulu tarafından, iki hafta içinde yeni adaylar gösterilmemesi halinde Cumhurbaşkanınca doğrudan atama yapılır.

Rektörün görev süresi 4 yıldır. Süresi sona erenler aynı yöntemle yeniden atanabilirler. Ancak aynı Devlet üniversitesinde iki dönemden fazla rektörlük yapılamaz. Rektör, üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü tüzel kişiliğini temsil eder. Vakıflarca kurulan üniversitelerde rektör, mütevelli heyetinin Yükseköğretim Kuruluna teklifi ve Yükseköğretim Kurulunun olumlu görüşü üzerine Cumhurbaşkanı tarafından atanır.”

Bu haliyle “rektör seçimi” tam bir komediye dönüşmüş oldu.

YÖK profesör olarak en az üç yıl görev yapmış üç adayı (!) Cumhurbaşkanı’na sunuyor. Cumhurbaşkanı bir ay bekleyip sonunda adaylardan birini seçmezse ve YÖK de bunun ardından iki hafta içinde yeni aday göstermezse, Cumhurbaşkanı uygun gördüğü herhangi bir kişiyi atıyor.

Rektörün ya da rektörlüğe aday belli sayıda kişinin üniversite içinde yapılan bir oylamayla seçilmesi söz konusu değil. Aslına bakılırsa YÖK tarafından “seçilmeleri” de bu koşullarda şart olmuyor. Cumhurbaşkanı “ben istediğim kişiyi atayacağım, YÖK’ü de dinlemem” diyecek olursa bir buçuk ay beklemesi yeterli. Tabii bu kadar beklemek istemezse bir KHK daha çıkartıp bu usulü de değiştirebilir!

YÖK’ün yaptığı açıklama bu nedenle teknik olarak doğru ama hileli. “Aday” kelimesi fazlasıyla hileli bir biçimde seçilme koşullarını anlatıyor ama aslında ortada bir seçim yok.

Şunu da eklemek gerekir: Melih Bulu’nun atanmasıyla ortaya çıkan bir durum değil bu. Yani aslında akademik camia “seçimsiz” atamayı uzun süre önce kabullenmiş oldu.