Karantina uygulamamak için sonuna kadar direnen ülke: Belçika’da salgın yönetimi...

Nisan ortalarında Belçika’nın nüfusuna göre ölüm hızında dünya liderliğine oturmasından sonra sermaye tam bir sessizliğe büründü. Salgın üzerine tek söz etmeyen sermaye, hükümeti savunmayı veya eleştirenlere yanıt vermeyi bıraktı ve sermaye gazeteleri “başka” konularla ilgilenmeye başladılar.

Akif Akalın

Belçika, İstanbul’un yaklaşık üçte ikisi kadar nüfusa sahip bir ülke. 11,5 milyon insanın yaşadığı Belçika’da pandemi sürecinde bugüne kadar 60 binden fazla vaka tespit edildi ve hastalığa yakalananlardan 10 bine yakını yaşamını yitirdi. Bu veriler Belçika’yı dünyada COVID 19 nedeniyle nüfusuna oranla en fazla can kaybı veren ülke (25 Haziran itibariyle Belçika milyonda 839, Türkiye 60) yapıyor. Acaba Belçika bu kadar kötü bir sonuç elde etmek için ne yaptı, salgını nasıl yönetti?

Makul görünen açıklamalar

Belçikalı yetkililere sorarsanız, Belçika’nın COVID 19 pandemisinde dünyadaki en ağır hasarı almış “görünmesinin” nedeni, dünya üzerinde yalnız Belçika’nın “gerçek” ölüm rakamlarını bildirmesiymiş. Belçikalı yetkililer, bazı ülkelerin yalnızca hastanelerde ölenleri, diğerlerinin yalnızca COVID 19 testi pozitif olan ölümleri bildirdiklerini ve bu nedenle ölüm sayılarının çok düşük göründüğünü, oysa Belçika’nın “klinik” olarak COVID 19 tanısı alan bütün ölümleri, ister kurumsal ortamlarda, isterlerse evlerinde ölmüş olsunlar “eksiksiz” bildirdiğini söylüyorlar (1, 2, 3).

Belçika’daki ölümlerin yarısından fazlasının hastaneler dışında gerçekleştiği dikkate alınırsa, bu ölümlerin COVID 19 nedeniyle ölüm olarak bildirilmemesi halinde Belçika’da 1 milyon nüfus başına ölüm sayısı 400 civarında olacak ve Belçika, bu bakımdan İngiltere, İtalya, İspanya, İsveç ve Fransa’nın gerisinde kalacaktı. Eğer iddia doğruysa (ki olabilir), Belçika sıralamada daha aşağılara iner, fakat salgın karşısındaki performansını kesinlikle iyileştirmez. 1 milyon nüfus başına ölümde birincilikten, altıncı veya yedinciliğe geriletir, o kadar.

COVID 19 salgını konusunda hükumetin Bilim Kurulu’nun sözcülüğü üstlenen Viroloji uzmanı Profesör Steven Van Gucht, Belçika’da ölüm bildirimlerini yalnız ölüm tanısı koyan hekimlerin yaptığını ve bu tanı üzerinde başka hiçbir otoritenin tasarrufu bulunmadığını, oysa başka ülkelerde sürecin böyle yürümediğini ve farklı protokoller izlendiğini belirtiyor. Bu durumda hekim test pozitif çıkmamış olsa da, klinik tablo COVID 19’a işaret ediyorsa, tıbbi kanaatini kullanarak ölüm nedenini COVID 19 olarak bildirebiliyor.

Belçika’da ölümlerin yüksek olmasının bir nedeninin de “kültürel” olabileceği ifade ediliyor. Belçika, Avrupa’da hem 65 yaş üzeri nüfusun en yüksek olduğu ve hem de insanların yaşlı yakınlarını bakımevlerine en çok terk ettiği ülkelerden biri. COVID 19’un en çok bu nüfusta ölümcül olduğu göz önüne alındığında, bu açıklama oldukça makul görünüyor. Ailelerinin yanında ayrı ayrı yaşamak yerine, bakımevlerinde toplu halde yaşayan yaşlılar, salgının en savunmasız mağdurları oluyor ve Belçika’daki ölümlerin 3.500 kadarını bakımevlerindeki yaşlılar oluşturuyor (1).

Peki, Belçika salgını nasıl yönetti?

İşin doğrusu, Belçika da, diğer kapitalist ülkeler gibi, salgını uzun süre, elden geldiğince sermaye birikimine halel gelmeyecek ve patronların kazançlarına dokunmayacak şekilde yönetmeye çalıştı. Belçika dünyada COVID 19 salgınının ilk eriştiği ülkelerden biri olmasına rağmen salgını kontrol altına almak için gereken tedbirleri uzun süre almamakta sözcüğün tam anlamıyla “direndi”.

Belçika’da ilk COVID 19 vakası 4 Şubat’ta tespit edildi. Wuhan’dan Brüksel’e getirilen dokuz Belçikalı’ya yapılan testlerde, bir Belçikalı’nın testi pozitif çıktı (4). Belçika buna rağmen virüsün yurt dışından girişini önlemek için gerekli tedbirleri almadı ve daha sonra Türkiye’deki “umre dönüşü” olayına çok benzer biçimde, Şubat tatilini İtalya’nın kayak merkezlerinde geçirenlerin dönüşünde, turizme halel gelmesin diye, turizm şirketlerini rencide etmemek için, gerekli karantina tedbirlerini almayarak, virüsün Belçika’ya bu kez İtalya’dan girmesine ve ülkenin her yerine hızla yayılmasına seyirci kaldı.

Belçikalı yetkililer Mart ayının başından itibaren vaka sayılarının hızla artmasına rağmen, ülkede karantina ilan etmediler, işyerlerini ve okulları kapatmadılar ve yaşamı salgın yokmuş gibi sermayenin çıkarlarını gözeterek sürdürmeye çalıştılar. Bilim Kurulu üyesi Viroloji uzmanı Profesör Steven Van Gucht, en kötü senaryoda Belçika’da 13 bin kişinin enfekte olacağını, bunlardan 2 – 3 bin kadarının hastane tedavisine gerek duyacağını ve hastanelerde tedavi edilecek olanların da en çok 500 – 700 kadarının yoğun bakım gereksinimi olacağını tahmin ettiklerini açıkladı (5).

Belçika sağlık sistemine ve tıbbi teknolojisine çok güveniyordu. Eğer bu senaryo gerçekleşseydi, Belçika gerçekten pandemiyi kayıpsız atlatabilirdi. Gerçekten Belçika’da COVID 19 ölümlerinin bu kadar yüksek olması konusunda birçok şey sorumlu tutulabilir fakat tıbbi teknoloji yetersizliği asla suçlanamaz. Belçika çok zengin ve tıbbi teknolojiye oldukça yüksek yatırımlar yapan bir ülke, ancak bu salgında tıbbi teknoloji Belçikalı mağdurların yaşamını kurtarmaya yetmedi. Belçika salgın boyunca hiçbir zaman yoğun bakım yatağı veya ventilatör sıkıntısı yaşamadı. Hatta salgının pik yaptığı dönemde bile yoğun bakım yataklarının en çok yüzde 60’ı doldu.

Karantina tedbiri almamak için sonuna kadar direnen ülke

Belçikalı yetkililerin salgını seyrettiği süreçte vaka sayılarındaki artışa ölümler eklenmeye başladı. Basından eleştiriler yükseliyordu. Bunun üzerine Belçika hükumeti 10 Mart’ta ülkede bin kişiden kalabalık “kapalı alan” etkinliklerinin yapılmamasını “tavsiye” etti. Ancak kimse bu “etkinliklere”, işçilerin bin kişiden kalabalık bir halde bir arada bulunduğu işyerlerindeki çalışmanın dahil olup olmadığını sormadı. Sanki virüs konserlere katılanlara bulaşıyor, ama fabrikalarda çalışanlara bulaşmıyormuş gibi davranıldı.

Salgının başından beri, bu salgından en çok yaşlı nüfusun etkileneceği biliniyordu. Hatta Belçika hükumetinin Bilim Kurulu üyeleri dahi bu konuda endişelerini ifade ediyorlardı. Ancak Belçika, 11 Mart’a kadar yaşlı bakımevlerini ziyaretçilere kapatmadı. Bu tedbirden sonra bakımevi yöneticileri hükumetten kurumlarda kalanlara test yapılmasını ve kurumlara kişisel koruyucu donanımlar verilmesini talep ettiler fakat nafile… (6). Hükumet ancak 1 Nisan’da bakımevlerinde kalanlara test yapmaya “söz verdi”.

Kamuoyundan tepkiler daha da yükselince, bu kez 12 Mart günü Ulusal Güvenlik Konseyi toplandı. 13 Mart tarihinden itibaren okulların, kafelerin, diskoların, lokantaların ve sportif etkinliklerin tatil edildiği duyuruldu. Fakat üretim ve ticaret devam edecekti. Bu nedenle sokağa çıkma kısıtlaması getirilmedi. Belçika sınırlarında ancak 20 Mart’ta kısmi kısıtlamalar getirebildi. 25 Mart’tan itibaren yurtdışından gelenlere havaalanlarında “lütfen 14 gün evinizde kalın” diyen el ilanları dağıtılmaya başlandı.

Belçika’nın en büyük sağlık sendikası olan BVAS/ABSyM, 12 Mart’ta yayınladığı bir bildiriyle hükumetin “mış gibi” yapmasını eleştirdi ve ülkede “gerçek” bir karantina ilan edilmesini talep etti (7). Aynı gün ülkenin çeşitli üniversitelerinden bilim insanları, hükumetin Bilim Kurulu’nun iki üyesinin de imzasıyla, hükumetin tedbirlerinin salgını durdurmaya yetmeyeceğini ve daha sıkı tedbirler alınması gerektiğini açıkladılar. Knokke-Heist belediyesi başkanı Leopold Lippens, hükumeti dinlemeyerek belediye sınırlarında bütün okul ve işyerlerini kapatarak, gerçek bir karantina uygulamaya başladı.

Sermaye, Belçika hükümetinin yanında

Belçika hükumetinin salgın karşısındaki tutumunun eleştirilmeye başlanması üzerine Financial Times gazetesinde 26 Mart tarihinde, Belçika’nın salgın yönetimini öven bir yazı yayınlandı. Belçika’da dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar şeffaf bir salgın yönetimi olduğunu savunan gazete, gündelik verilerin hükumet yetkilileri tarafından değil, “Bilim Kurulu” tarafından ilan edilmesini de buna kanıt gösterdi. Sermayenin güçlü seslerinden De Standaard da Nisan başında, Bilim Kurulu üyesi Steven Van Gucht’ı “soğukkanlılığı, fevkalade açık ve empatik olması” nedeniyle övüyordu (8).

Ancak Nisan ortalarında Belçika’nın nüfusuna göre ölüm hızında dünya liderliğine oturmasından sonra sermaye tam bir sessizliğe büründü. Salgın üzerine tek söz etmeyen sermaye, hükumeti savunmayı veya eleştirenlere yanıt vermeyi bıraktı ve sermaye gazeteleri “başka” konularla ilgilenmeye başladılar.

DİPNOTLAR

1. https://www.bbc.com/news/world-europe-52491210
2. https://www.washingtonpost.com/world/europe/why-belgium-has-recorded-so…
3. https://www.politico.eu/article/why-is-belgiums-death-toll-so-high/
4. https://www.institutmontaigne.org/en/blog/europe-versus-coronavirus-bel…
5. https://www.nieuwsblad.be/cnt/dmf20200303_04874254
6. https://www.brusselstimes.com/belgium/105620/coronavirus-flemish-health…
7. https://www.lalibre.be/planete/sante/coronavirus-toutes-les-personnes-e…
8. https://en.wikipedia.org/wiki/COVID-19_pandemic_in_Belgium