Boğaziçi bu yola çok önceden sokuldu

Haftalık Siyasi dergi Boyun Eğme bu sayısında Boğaziçi Üniversitesi'ndeki gelişmeleri değerlendiriyor.

Haber Merkezi

Haftalık Siyasi dergi Boyun Eğme bu sayısında Boğaziçi Üniversitesi'ndeki gelişmeleri değerlendiriyor. "Üniversiteler AKP'ye teslim olmayacak" kapağıyla okucusuyla buluşan dergi, okuldaki olayların arka planına dair de önemli hatırlatmalarda bulunuyor. 

Boyun Eğme'de yer alan haberde bugün yaşanan gelişmelerin birden ortaya çıkmadığı vurgulanıyor:

"Sürecin başlangıcı 4-5 sene öncesine, AKP’nin OHAL bahanesiyle üniversiteler üzerindeki baskısını artırmasına dayanıyor. Üniversitelerdeki muhalif akademisyenler birer birer KHK’larla işlerinden uzaklaştırılırken, Boğaziçi Üniversitesi de 12 Eylül’den sonra ilk kayyum rektörüyle 2016 yılında tanıştı. Seçimlerde %86 oy alan Gülay Barbarosoğlu aylarca atanmamış, sonrasında çıkarılan KHK ile rektörlük seçimleri tamamen kaldırılmıştı. En sonunda seçimlere girmeyen, AKP Eskişehir Milletvekili Emine Nur Günay’ın kardeşi Mehmed Özkan atanmıştı.

Özkan’ın atanması “Boğaziçi kültürünün içinden biri olması”, “Yerine daha kötüsünün gelebileceği” gibi gerekçelerle sineye çekildi. Barbarosoğlu da AKP’ye kendini beğendirme yarışında Albayrak ile verdiği fotoğrafların yeterli olmayacağını anlamış olacak ki, o zamana kadar kendisini destekleyen yüzlerce öğrenciyi yüzüstü bırakarak, seçimlerden ve akademiden çekildiğini açıkladı. Boğaziçi’nin sözde özgürlükçü kültürünü benimseyen Özkan ise görev süresince sermayeye ve gericiliğe sınırsız özgürlük tanıdığını, 1500 Bimeks işçisinin hakkını gasp eden Vedat Akgiray’a verilen kürsülerle, kampüste kılınan cuma namazlarıyla kanıtladı. Aynı Akgiray’ı Bulu’nun doktora hocası olarak da gördük. Rektör Özkan ihtiyaç duyduğunda kampüse polis sokmaktan hiç çekinmedi. Okul emekçilerinin ve öğrencilerin yemek, servis, shuttle gibi temel haklarına defalarca saldırdı. Karma yurtların kaldırılması ve getirmeye çalıştığı içki yasaklarıyla da gericiliğini kanıtlamış oldu."

Boğaziçi Üniversitesi'nde AKP'yle uzlaşma adımlarının bugünleri hazırladığı vurgulanırken süren sonunda Melih Bulu'ya kadar geldiği ifade edildi: 

"Bir kez daha görüldü ki felakete giden yol kötünün iyisiyle uzlaşmaktan geçmiyor. AKP’li işletmeci Melih Bulu’nun atanmasına giden süreci Özkan döneminde adım adım ördüler. Komünistler o zaman da AKP ile pazarlık yapmak, uzlaşmak yerine üniversitelere yapılan saldırılara karşı topyekün mücadele vermek gerektiğini söylemişti. AKP’nin atanmış memuru Melih Bulu üniversiteyi bir tüccar zihniyetiyle yönetmeye hazırlandığını açıkça dile getiriyor. Ancak hesap etmediği bir şey var ki Boğaziçi Üniversitesi sermayenin ve gericilerin hayal edebileceğinden çok daha fazlasıdır. Son bir haftadır yaşanan eylemler bunun kanıtı."

Siyasal rejimlerin geçirdiği tüm değişim ve dönüşümler üniversitelerde doğrudan yansıma bulur. Türkiye’nin üniversitelerinin tarihine hızlıca bakıldığında çok belirgin örnekler görülebilir: 1950’lerin sanayileşme hamlelerine eşlik eden üniversitelerin kurulması (ODTÜ ve Atatürk Üniversitesi gibi), emekçi çocuklarının üniversitelere daha yüksek oranlarda gidebilmeye başladığı dönemlerle birlikte yurtsever ve sosyalist gençlik hareketlerinin yükselmesi, 12 Eylül darbesi ve meşhur 1402 tasfiyesi... Bu örnekler arasında bugünü halen ilgilendiren bir tanesi, 12 Eylül ürünü olan Yükseköğretim Kurulu’dur (YÖK).

Burada YÖK’e dair ilginç bir bilgiyi paylaşmakta fayda var. Yakın zamanda başlattığı yeni bir hamle ile YÖK, “12 Eylül bakiyesi” olmaktan kurtulmaya çalıştığını ve yeni bir vizyonla Türkiye üniversite sisteminde önemli dönüşümler gerçekleştireceğini ilan etti. Tabii ki söz konusu dönüşümler üniversiteler ile piyasa arasındaki bağı kuvvetlendirmek ve sermayenin üniversite kurumundan, olanaklarından ve yetiştirdiği iş gücünden daha efektif şekilde yararlanması ile ilgili Ancak bu hamlenin, 2002 AKP’sinin ruhunun geri çağırılmaya çalışıldığı ancak gericiliğin de bir anlamda “zirve yaptığı” bir dönemle çakışması tesadüf değildir.

KAPİTALİZM ÜNİVERSİTELERİ ÇÜRÜTÜYOR

Peki üniversitelerimiz nereye gidiyor? Kapitalizmin ihtiyaçları doğrultusunda şekillenen kurumsal ve finansal yapılar Türkiye’de bilimi ne kadar ilerletiyor? Toplumu aydınlatan kurumlar olma görevine sahip çıkan kaç üniversite kaldı? Sayısı 200’ü geçen üniversitelerin yetiştirdiği iş gücünün niteliği ne durumda? 

Genel tablo, pek de iç açıcı değil. Akademik çalışmalar açısından bakıldığında, yakın tarih intihal skandallarıyla dolu. Akademik çalışmalarsa, ya doğrudan patent çalışmalarına, ya da akademik yükselme için bir tür puan toplama uğraşına indirgenmiş durumda. Üniversite mezunlarının mesleki nitelikleri, yeterli bilimsel ve teknik altyapı olmadan açılan her üniversite ile birlikte biraz daha eriyor. Vakıf üniversitelerinin birçoğu “diploma üreten” tabela üniversitesi vasfında. Pandeminin yarattığı koşulların bu tabloya yaptığı ekleri saymaya gerek bile yok.

Haftalık siyasi dergi Boyun Eğme’nin 247. sayısı, “Üniversiteler AKP’ye Teslim Olmayacak” manşetiyle bugün okuyucuyla buluşuyor. Geçtiğimiz hafta boyunca ülke gündeminden düşmeyen Boğaziçi Üniversitesi’ndeki AKP’li rektör direnişini kapağına taşıyan dergi, kapitalizmde üniversitelerin nereye oturduğundan düzen muhalefetinin bu atamayı nasıl değerlendirdiğine dek, konunun tüm yönlerini detaylı biçimde ele alıyor. 

İNADINA LAİKLİK

Boyun Eğme dergisinin bu hafta ele aldığı bir diğer güncel başlık ise, CHP’li Fikri Sağlar’ın türbanlı başsavcı açıklaması sonrası CHP’nin de dahil olduğu gericilik yarışı. Sermaye sınıfının ihtiyaçları doğrultusunda CHP’nin laiklikten nasıl uzaklaştığını gözler önüne seren Boyun Eğme, gericiliğin üzerini örttüğü tüm gerçeklere karşı laikliğin emekçiler için vazgeçilmez bir teminat olduğunun da altını çiziyor.     

GÜLTEPE’DE DAYANIŞMA BÜYÜYOR

Boyun Eğme bu hafta okurlarını, dar ve karanlık sokakları, üst üste yığılmış gecekondularıyla yoksulluk ve işsizliğin kol gezdiği İzmir Gültepe’deki Çınartepe Semt Evi’ne götürüyor. Belediyenin unuttuğu, düzen partilerinin seçimden seçime hatırladığı bu semtte Çınartepe Semt Evi, pandemiyle birlikte artan yoksulluğa karşı emekçilerin günlük ihtiyaçlarını karşılamak için bebek bezinden maskeye, kışlık giysiden gıda maddelerine kadar uzanan bir dayanışmaya öncülük ediyor. 

KOD29, UZAKTAN ÇALIŞMA VE HENDEK’TEKİ DAVA

Boyun Eğme’nin Emek-Sermaye sayfalarında bu hafta, patronların pandemi sonrası için de kalıcılaştırmayı arzuladığı uzaktan çalışma biçimi ve Temmuz ayında 7 işçinin hayatını kaybettiği, 127 işçinin de yaralandığı Çoşkunlar Havai Fişek Fabrikası patlamasının ilk duruşması ele alınıyor. TKP’li hukukçuların da yer aldığı kalabalık bir avukat topluluğu tarafından takip edilen dava, patlamadaki ihmaller zincirini ve işçi yakınlarının adalete nasıl da güveninin kalmadığını gözler önüne seriyor. 

Bu hafta İşçinin Hukuk Köşesi’nde ise, patronların işçileri tazminatsız işten çıkarmak için kullandığı SGK’nın 29 numaralı kodu ele alınıyor.  

Boyun Eğme dergisini mahallenizdeki semt evlerinden, TKP bürolarından, NHKM’lerden ve kitabevlerinden edinebilirsiniz.