Bilim Kurulu üyesi Kara: Bir promosyon konuşmacılığı eksikti

Bilim Kurulu üyesi sıfatı ne işe yarar? BEE'O Up firmasının sponsorluğunda helal sertifikalı arı sütünün yararlarını anlatan bir profesörün 'etkisini' artırmaya mı? Buna da mı!

İlker Belek

Prof. Dr. Ateş Kara’yı artık hepimiz biliyoruz.

Kendisi Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü’nde çalışıyor ve halen Enfeksiyon Hastalıkları Derneği genel sekreterliğini yürütüyor.

Ama O’nu kamuoyuna tanıtan Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyeliği oldu. Salgının özellikle ilk haftalarında televizyonlarda bolca boy gösterdi. Söyledikleri inandırıcı, tarzı samimi bulundu.

Hep maskeden, mesafeden, hijyenden söz etti. Maske ideolojisinin inşasında etkili Kurul üyelerinden oldu.

Bakanlığın tüm icraatlarını eleştirisiz benimsedi. Bağımsız bilim insanı kimliğini tamamen bir tarafa bırakarak bir teknokrat gibi çalıştı. Ağzından Bakanlık icraatları konusunda eleştirel bir laf çıkmadı. O denli sabırlıydı ki neredeyse her şeye göz yumdu.

Basından öğrendiğimiz kadarıyla son icraatı propolis üreticisi İTÜ Teknokent firması olup, patentli, FDA onaylı, helal sertifikalı arı sütü, polen, ham bal üreticisi BEE’O UP firmasının sponsorluğunda Bursa’da düzenlenen etkinlikte arı ürünlerinin çocuk beslenmesindeki önemi konusunda bir tanıtım yaptı.

Literatürden örnekler verdi. 2007 yılında ABD’de yapılmış bir araştırmayı refere etti. Basında bu etkinlik kapsamında kendisinden Bilim Kurulu üyesi Prof Dr Ateş Kara olarak söz edildi. Eminiz BEE’O UP’ın kendisini tercih ediş nedeni de özellikle bu sıfatıdır.

Arı ürünleri pek çeşitlidir ve son yıllarda değişik firmalar bu alana el atmış durumdadır. Haklarındaki iddialar muhtelif olup, beslenme bozukluğundan sayısız enfeksiyona kadar pek çok hastalığı iyi ettikleri iddia edilir.

Buna karşılık literatürde bu iddialara katılmayan yayınlar da vardır.

Ancak burada konunun ele alacağımız yanı bu değil, Bilim Kurulu üyeliğiyle adını topluma duyurmuş bir akademisyenin gündeme geliş tarzı, daha doğrusu bir sağlık şirketinin çıkarlarına alet oluş halidir.

Dünyada ve ülkemizde ilaç ve tıbbi malzeme firmalarının, “alternatif tıp” ürünü diye sunulan metaların pazarlanmasında firmaların çok farklı taktikleri vardır. Burada amaç toplumu ve hastaları etkileyerek metanın satışını artırmak, kısaca daha çok para kazanmaktır.

Ancak kapitalist tıp ortamındaki metaların diğer metalardan önemli bir farkı vardır: Metanın potansiyel kullanıcısı ile o metayı üreten ve/veya pazarlayan arasındaki bilgi asimetrisi. İşte bu fark nedeniyle firmalar pazarlama taktiklerini topluma yönelik olarak değil, bu alanın profesyonelleri üzerine kurarlar.

Dolayısıyla adına “promosyon” denilen pazarlama alanında akademisyen çok önemli bir yer tutar. Kendilerine para karşılığı konuşmalar yaptırılır, araştırmaları finanse edilir, tatil masrafları karşılanır ya da akla gelmeyecek maddi ürünlerle taltif edilirler.

Kısacası sağlık alanındaki tanıtım etkinliklerinin tamamı bir rüşvet ilişkisi üzerinden yürür.

Bir akademisyenin yalnızca kalacak yer karşılığında olsa bile bu tür etkinliklere katılması, bir firmanın ürünü hakkında o ürünün satışını artırmaya yönelik tek bir kelime etmesi de aynı kapsama girer.

Bu işler çok alışıldık türden olduğu için, uzun yıllardır kimsenin dikkat ve ilgisini çekmemektedir.

Ancak konu Bilim Kurulu üyeliği sıfatıyla kamuoyuna mal olmuş birisine geldiğinde, en azından bu koşulda, durum tamamen değişmeli ve olayın esas aktörü sorgulanmalıdır:

Ne karşılığında yaptınız bu işi Sayın Ateş Kara ve bir sağlık piyasasından nemalanan bir firma adına propaganda yapmak hiç mi vicdanınızı sızlatmadı?