Acınacak bir ülke: İspanya

DÜNYA SOLA DÖNÜYOR – KÜBA ve LATİN AMERİKA yazıları

Dünya kupasını kazandıkları hafta, bir ülke için “acınacak ülke” diye başlık atılır mı?

Başlıktaki ifadenin, elbette, İspanya’nın dünya kupasını kazanmasıyla ilgisi yok.

Malum, geçtiğimiz hafta Küba, bir süredir Vatikan’a bağlı Katolik Kilisesi yetkilileriyle sürdürdüğü görüşmeler sonucunda, 2003 yılında tutukladığı kişilerden 52’sini serbest bırakma kararı aldı.

Öncelikle, bir noktayı ısrarla düzeltmek gerekiyor. Serbest bırakılanlar, “siyasi tutuklu” falan değildi. Bunlar düpedüz yabancı bir ülke adına Küba’da casusluk yapıyorlardı. 2003’teki tutuklamaların ardından yürüyen yasal süreçte bu apaçık kanıtlanmıştı, zira bu çete, Havana’daki Amerikan misyonuna bağlı olarak çalışıyordu ve bu ağın 2 numaralı ismi, Küba istihbaratı adına çalışan bir görevliydi. Yani, mahkemede bu kişilerin yaptıkları görüşmelerden aldıkları paralara kadar tüm kanıtlar açıkça ortaya konuldu.

İkincisi, düşülmesi gereken bir not. Bu 75 kişiden 21’i, daha önce sağlık durumları nedeniyle serbest bırakılmış, bunların 4’ü aileleriyle birlikte İspanya’ya gitmişti. Küba’da bir tutuklunun sağlık durumunun, cezaevi koşullarında tedavisi sağlanamayacak durumda olması halinde tutuklunun serbest bırakılması uygulaması, herkes için geçerli. (Türkiye’de gerçek siyasi tutukluların, bu haktan yararlanmalarının engellenmesi yoluyla ölüme mahkum edildikleri de hatırlanmalı.)

Şahsen, Küba’nın attığı adımın faydalı, hatta belki geç kalınmış bir adım olduğunu düşünüyorum. Küba’daki karşıdevrimci çetelerin, emperyalizmin paralı askerlerinin varlığının kişilerle değil, dünyanın düzeniyle alakalı olduğu aşikâr. Zaten ABD’nin eli Kübalı karşıdevrimci teröristlerle dolu, yenilerini de yaratırlar, yaratacaklar. Bu casusları elde tutup, emperyalizme en sevdikleri propaganda malzemesini, “siyasi tutuklular, düşünce suçluları, insan hakları” retoriğini kullanma şansı vermeye gerek bile yoktu. Gönderin bu adamları, zaten maaşlarını veren ülkeler baksın.

Küba, tahmin ediyorum ki, aşağı yukarı böyle bir hesapla bu adamları gönderme kararı aldı. Karşılığında siyasi bir talepte bulunulduğunu ise sanmıyorum: Küba hükümeti, tüm bu süreci özellikle ABD ya da başka bir siyasi yapıyla değil, Vatikan’la yürüttü. Böylece bu jest, bir “büyük siyasi otoriteye” değil, Kilise’ye yapılmış oldu. İspanyol Dışişleri Bakanı’nın son toplantıdaki varlığı, serbest bırakılacak olanların bu ülkeye gönderilmesine dair anlaşmayla bağlantılıydı.

Velhasıl, Pazartesi günü serbest bırakılan yedi tutuklu İspanya’ya vardı. Elbette, bu yedi “özgürlük savaşçısı” varır varmaz medya etraflarına üşüştü. Yedi kişi, İspanyol Ulusal Radyosu’na birer mülakat verdiler. Mülakatlarda neredeyse tümünün ortaklaştığı yanıt şu oldu: “İspanya’nın bizi kabul etme kararına teşekkür ediyoruz, ama ailelerimizin çoğu ABD’de, üstelik İspanya’nın içinde bulunduğu durumu ve burada yaşamanın zorluklarını biliyoruz. Burada nasıl iş bulacağız ki?”

İşte böyle... Büyük “madre patria”nın (ana vatan – sömürgecilik zamanından kalma bir ifade) düştüğü duruma bakın. Türkiye’de de liberallerin bir dönem örnek göstermeyi pek sevdikleri AB ülkesinin düştüğü duruma bakın. İşsizlik o boyuta geldi ki, bu paralı askerler bile İspanya’da kalmak istemiyor. Ben uluslararası kredilendirme kuruluşu olsam, Kübalı karşıdevrimci çeteler gözünde bile prestijleri kalmadığı için iki puan kırardım İspanya'dan.

Gerçi böyle söyleyen 7 kişi de haklı. Doğdukları yere nefret beslediler hayatları boyunca ama, belli ki, doydukları yeri çok seviyorlar.

---

ABD, hep aynı...
ABD bu, yeni karşıdevrimcileri yaratırlar, yaratacaklar dedik ya, boşuna değil. ABD Dışişleri Bakanlığı, Küba’daki “muhalif gruplar”a daha fazla para vereceklerini duyurdu bu hafta. “Siyasi tutuklulara ve yakınlarına” 500 bin dolar, “düşünce özgürlüğü programlarına” bir buçuk milyon dolar, Vaşington’un hoşuna giden “dini gruplara” 500 bin dolar, yine Vaşington’un hoşuna giden “kadınlara” 350 bin dolar, “sivil topluma” 300 bin dolar...

Utanmazlar, bir de notta “programdan faydalanmak isteyenlerin, 26 Temmuz 2010 saat 11:59’a kadar projelerinin bir özetiyle başvurmaları gerekmektedir” demişler. 26 Temmuz, yani Fidel ve yoldaşlarının 1953’te Moncada Kışlası’na baskın düzenledikleri gün, yani Küba’da kutlanan en önemli günlerde “Ulusal İsyan Günü”...

26 Temmuz’da birileri karanlık köşelerde ABD’den para koparmak için vatanını satacak satırları kaleme alırken, binlerce Kübalı’nın her kentte meydanları dolduracağını bilmek ne büyük mutluluk.

---

Kübalılar otelde kalamıyor mu?

“Turistler güzelim Karayip adasında gününü gün ederken, Kübalılar o otellere giremiyor bile”, Küba hakkında en fazla ileri sürülen iddialardan biri. Daha önce değinmiştim, Kübalılar turistlerin kaldığı otellerin bazılarına sahiden giremiyor, kaldı ki, normal bir Kübalı’nın bu otellerin ücretini karşılaması mümkün değil.

Ama, söylenmeyen, Kübalılar’ın kendi tatil mekanları olduğu. En popüler tatil mekanları, campismo’lar. Kamp olarak çevrilebilse de, aslında bizdeki pansiyonlara daha çok benziyor buralar. Kübalılar, ya da Kübalılar’la aynı haklara sahip yabancılar (burslu öğrenciler gibi) için, Havana’dan Domuzlar Körfezi bölgesinde bir campismo’ya gidip tatil yapmak, yolculuk ücreti, orada kalma ve günde üç öğün yemek içinde olmak üzere yaklaşık 3 lira. (En azından bizim ödediğimiz ücret bu oldu.)

Bu yaz sadece Villa Clara’da Eylül ayına kadar 290 bin Kübalı’nın campismo’larda tatil yapacağı hesaplanıyor.

---

Peki Kübalılar cep telefonu kullanabiliyor mu?
Bu da Küba hakkındaki en sık dile getirilen iddialardan biri: “Bu çağa geldik, sosyalist Küba’da hâlâ cep telefonu yok!”

Yalan olduğunu daha önce de yazmıştık ya, yalanı iyice yüze vuran bir veri daha ortaya çıktı: Küba’daki cep telefonu hatlarının sayısı, sabit hatların sayısını geçti. 30 Haziran itibariyle adada 1.004.000 sabit hat, 1.007.000 cep telefonu hattı var.

---

Havana sokaklarında vuvuzela

Haftaiçinde Küba’dan bir arkadaşımdan mektup aldım. (Mektup dediysem, elektronik mektup, yani e-mail. Haksız yere sevgili Nihat Behram’ı yalancı çıkarmayayım.*) Bu Dünya Kupası’nın Küba’da tam bir çılgınlık yarattığını, herkesin turnuvaya kilitlendiğini yazmış, “Burası ikinci Güney Afrika oldu” demiş. Havana sokaklarında vuvuzela sesi eksik olmuyormuş.

Sahi, Küba’da internet de yoktu değil mi?

[email protected]

* http://haber.sol.org.tr/yazarlar/nihat-behram/telas-kulturu-30881
Nihat Ağabey'e katılmamak mümkün mü? Küba'dan sevgiliye yazdığım mektuplar ne kadar içtense, elektronik postalar o kadar hissizdi.
Şimdi mi? Yine sms'le iletişiyoruz...