Isınma hakkı

Sitemiz merkezi ısınmalıydı. 24 saat sıcak su içinde.

Çok da sorun çıkardı. Bir yamaca dizilmiş, 5 katlı, 9 katlı apartmanlar ve bir sürü de dubleks “villa”. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin hemen yanında dizilmiş, Ergun Günçe, Yalçın Küçük gibi “hocaların” evlerini barındıran bu sitenin merkezi ısınmasının sağlıklı çalışması ciddi bir mühendislik başarısı olurdu elbette.

Villalarda oturanlar üşür, 5 katlılarda oturanlar üşür, “gökdelenlerde” oturanlar üşür.

Her kooperatif toplantısında üşüyenler, ısınamayanlar ve ısınabilenler arasında tartışmalar.

Arada neşeli (!) hikayeler tabii: Adamın biri bütün duvarları kalorifer peteği ile donatmış, komşu dairede millet titrerken, o kalorileri hortumluyor.

“Merkezi sistem” buna rağmen çok da sorgulanmıyordu. Alternatifi o zamanlarda kömür sobası ya da oldukça pahalı kat kalorifer sistemleri.

“Merkezi” olan her şey gibi komünizme bağlanması kaçınılmazdı bu sistemin de. O zamanlar, vesayet rejimi, ittihatçılar ve Kemalist tepeden inmecilik henüz icat edilmemişti. Merkezi dedin mi, SBKP merkez komitesi!

Sistemin büyüklüğü ve mühendislik sorunlarıyla ilgili olan ısınma sorunlarına rağmen uzun yıllar bu komünist sistem çok da tartışma konusu edilmedi. Arada kendi bağımsızlığını ilan edip, “ben vermiyorum merkezi sisteme para filan, ısınamıyoruz kardeşim” diyerek özel teşebbüs şahsi ısınmasını kuran “villa” sakinleri vardı diye hatırlıyorum ama Ankara’nın kömür tozları içinde can çekiştiği yıllarda, şehrin biraz dışında olmasının da faydasını gören sitenin “havası vardı.”

Hemen dibindeki Karakusunlar köyünde tezek yakılıyor olmasa 4 mevsim oksijen havzası bir yer.

Merkezi sistemin sonunu getiren de zaten rasyonel bir dönüşüm kararı olmadı. Doğalgaza zorunlu geçiş sırasında, merkezi ısıtma yerini her odada kendi ateşini yakan kalorifer görünümlü doğalgaz sobalarına bıraktı.

Uzun süredir İstanbul’da yaşıyorum.

Geçen ay 400 küsürlük doğal gaz faturasıyla yandık.

İki gün önce de garanti süresinden tam 49 gün sonra anakartı arızalanan kombimiz sayesinde donduk. Neyse ki, faturanın gazıyla zaten birkaç haftadır iklim değiştirip genetik yapımızdaki Eskimo’yu yardıma çağırmıştık.

Neyse ki, meyse ki diyorum ama derinden derinden gelen öksürüğü “bol sıvı tüketerek” (çağımız bilgi çağı öyle sağlık ocağı filan uğraşmıyoruz, kendi kendisinin doktoru olmalı insan) atlatma çabasındayız.

Bu sırada ülkem “insanların yoksulluk yüzünden mi intihar ettiğini yani” tartışıyor.

“İntiharın nedeni yoksulluk olsa herkesin intihar etmesi gerekirdi” önermesini, yaşamı boyunca ulaştığı en yüksek felsefi bilgelik kademesi olarak gururla üzerimize süren bazı yurttaşlar, buradan yoksulluğun öyle abartıldığı kadar olmadığı sonucuna varmakla meşgul!

“Açmayın siz de bu kadar, üstelik asıl hasta eden evin soğuğu değil hamam gibi ısıtıyor olmanız” tavsiyesini yaşamı boyunca tebabetle kurduğu en bilimsel ilişkinin bir nişanesi olarak kibirle üzerimize süren yurttaşlar da “yine de bu meseleye yüce hükümetimizin bir çözüm bulmasının iyi olacağını” fısıldamakla meşgul.

Bir yanda meseleyi bütünüyle Erdoğan’a yönelik saldırıların bir yeni boyutu olarak gören fedai halkımız, öbür yanda meselenin Erdoğan’la ilişkisini kurabildiği ölçüde atak yapıp, İGDAŞ’ın belediyeye bağlı olması ya da tam da doğalgaz zamlarının ortasında İmamoğlu’nun ulaşım zammı yapmış olması nedeniyle duraksayan muhalefet halkımız…

Yazının başlığı da muhtemelen çoğumuzda pek öyle coşku filan yaratmayacaktır.

“Isınma hakkı mı? Engel olan mı var kardeşim, ver parasını, aç kombini ısın!”

Oysa her toplumsal hak gibi ısınma hakkı aslında “talep edilen” birileri bana bunu sağlasın, nerde bu devlet denilerek istenen bir şey değil.

Bu bir örgütlenme çağrısı. Toplum ortak kararı ve örgütlenmesiyle tüm bireylerinin temel ihtiyaçlarını birlikte karşılayabilir. Bu hem toplamda “daha ucuza” gelir, hem daha adil olur, hem de bir bütün olarak toplumu, sefaletten, hastalıklardan korur.

Bunun sağlanabilmesi, akılcı, ucuz ve her yere yayılan bir ısınma hakkının kurulabilmesi ise (bakın bu matematiksel bir gerçek) merkezi sisteme bağlı!

Merkezi deyince aklına ceberrut devlet gelenlere inat.

İşçi devletinin ısınma hakkını tüm yurttaşları için, 24 saat sıcak suyu içinde, sağlayacağını söylüyoruz.

Peki günün konusu bu mu?

Günün konusu, ısınma hakkının zerresini elde edebilmek için yüzlerce lirayı toka etmesi şart koşulmuş olanların, bunu kabul etmemesi.

“Olur mu öyle şey, nerde görülmüş üç kuruşa beş köfte” diyen piyasacı takımına da “görülmüş, görülmüş” diyebilmemiz…

Yoksa siz Sovyetlerin roket, tank ve uçaklardan ibaret olduğunu mu sanıyordunuz?