Hilmi Güler: En Büyük Reis Bizim Reis!

KENTİN SESİ - ANKARA yazıları

Ünlü bir Osmanlı tarihçisidir Peçevi İbrahim Paşa (1572-1650). Tanıklık ettiği rüşvet, kayırmacılık, dalkavukluk gibi "bozulmuş adem hallerine" dair "kıssa"lara da yer verir kendi adını verdiği ünlü kitabında.

Hani, hazır "kıssa" lardan söz etmişken birini buraya aktarmam için üstüme gelip ısrarcı olursanız sözü İbrahim Peçevi'ye bırakmak gibi bir zorunluluk doğar ve şunları okumak durumunda kalırsınız:

Padişah katında türlü maskaralıklar yapıp hükümdarı güldüren bir maskara ,tam ihsan alacağı bir sırada der ki:

"Yok Hükümdarım. Bugün altın istemem, yüz değnek isterim."

Padişah durur, nedenini sorar.

Maskara :

"Hele yüz değneğin yarısını vurdurun da nedenini sorun!" der.

Bunun üzerine adamı falakaya yatırırlar. Elli değnek tamamlandığında adam bağırır. "Durun! Bir ortağım vardır, ellisini de ona vurun!"

Ortağının kim olduğu sorulunca anlatır:

"Beni her gün saraya çağıran Bostancı, siz Hükümdarımın ihsanını alıp giderken yolumu keser.' Seni ben çağırdım yarısı benimdir!' der, paranın yarısını elimden zorla alır. Bugün de yediğim değneğin yarısı onun hakkıdır'"

***

Sizi bilmem ama ben en çok Tayyip'i kucağına alıp sevip okşadığı andaki "gülen boya" halini sevdim Hilmi Bey'in.

Bir süre önce gazetelerde çıkan resim Aksaray'da köfteci dükkanının önünde çekilmiş. Eşi mimar ama çalışmaz, sıkmabaş ev hanımefendisi umreye gittiği için resim de yok.

Mimar çalışmaz sıkmabaş ev hanımefendisinin Koza İpek Holding Yönetim Kurulu üyesi Melek İpek hanımefendinin davetlisi olarak kutsal ziyaret için Mekke'ye giderken yanına Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın eşlerini de aldığı ajanslara düşüyor.

Kollarının arasında adının Tayyip olduğunu öğreneceğimiz 10 aylık bir bebek olduğu halde sırıtarak poz veriyor Hilmi Bey, resim altına da şu not düşülmüş : "Çok nefis bir köfte, bu köfteyi herkes bilse de gelip yese, hımm.. tadı harika!"

Köfte iyi oldu.

Bir gün önce "Çevre annemiz, madencilik babamız, bunun üzerine bir de turizm çıktı üçünü de seviyoruz... Bu üçlü arasındaki dengenin hiçbirinin lehine gidecek şekilde bozulmaması gerektiğini düşünüyoruz.. " mealindeki demecini dünyada tek olma özelliği taşıyan 47 çeşit endemik bitki türüne ve son derece zengin bitki örtüsü ile miyonlarca ağaca sahip Kaz Dağlarına madenci saldırısının önünü açtığı sırada vermiş idi.

Köfte iyi oldu. En azından "çevreci anne" ,"madenci baba" nın yanında pek soyut kaçan turisti de somutlaştırmış olduk: Köfteci...

Tabii bu arada ufak da olsa bazı sorunların çıkması korkarım kaçınılmaz olacak. Kuşkusuz madenci babamızın çevreci annemize yaptıkaları değil sorun olan! "Biri babamız diğeri annemiz... Ne olmuş ki" diyerekten yürüyüp gideriz!

Buraya kadar tamam!

Ancak madenci babamız "köfteci turisti" çevreci annemizle karıştırıp O'na doğru aynı niyetle yönelirse, olacaklardan kimi sorumlu tutarız işte orası karışık ve tamam değil!

***

Sizi bilmem ama ben Hilmi Bey'in Botaş bürokratlarıyla çektirmiş olduğu resmi de pek sevdim. Yemin ediyorum bütün bürokratlar maviş maviş bakıyorlardı, Hilmi Bey dahil. Sonradan farkına vardım "Mavi Akım" ın baskın renginin bütün renkleri aynılaştırdığının. Hilmi Bey'i hariç tutmadığımı belirtmiştim.

***

Adamlar, adamlar dediğim dünyanın en büyük holdinglerinden Siemens, dağıttıkları milyarlarca doların bir bölümünü de ülkemizde dağıtmışlar. 57 milyon Euro olduğu söyleniyor Ankara'da dağıtılan rüşvetin. Suç duyurusunda bulunuldu ve konu adliyeye intikal etti. Bu da biliniyor...

Güngör Mengi köşesinden sesleniyor: "Ortada uluslararası medyaya haber konusu olmuş 57 milyon Euro'luk bir rüşvet söylentisi var. Bu paranın ülkemizde dağıtıldığı iddia ediliyor(...) Botaş üst yöneticilerini kapsayacak bir soruşturma Siemens rüşvetini ve yiyicilerini açığa çıkarmak için bir fırsattı. Ama Enerji Bakanlığı soruşturma talebini geri çevirerek Siemens rüşveti iddiasını aydınlığa çıkarılması fırsatını tepmiştir. Neden?"

Bunca yılın gazetecisi ne kadar da naif... Hak,hukuk Adliye, Savcı... Bir de soruyu Enerji Bakanı Hilmi Bey'e yöneltmesi, çözümü buralarda araması ne kadar safça!

***

Oysa bu işi son Padişah Tayyip şıp diye çözer. Tabii gönlü varsa. Gönlü olup "Yolu,yordamı ne ola" derse, sizlerin de nerede kullanacağımı merak ettiğinizi sandığım yukarda öylece manasız gibi duran Peçevi'nin "kıssa"sını boşa alıntılamadık. Hazır kafasında sarık, sırtına samur kaftan, beline murassa kılıç tahta kurulmuşken Botaş'ın bürokratlarını huzuruna çağırsın, falakaya yatırıp, "urun bre, nefesleri dahi kulaklarından çıka!" yapsın...

Bir süre sonra her kim ki amana gelip "yarısını da şu ademe vurun hakkım geçmesin" diye höykürür, işte"şu", işin ortağı olan ademdir!

***

Henüz bitirmedim. Hilmi Bey'in demecinden bazı bölümler aktarıp kafanızı şişirmeden bitirmeye de niyetim yok. Bitti hevesiyle başkaca yerleri "tık" lamaya kalkmayın!

Hilmi Bey Ordu'da kürsüden şöyle sesleniyor:

"...O zamanlar İstanbul'da başımızda bir reis vardı. Bu reis, şu anda ülkenin ve dünyanın kaderine önemli katkılarda bulunuyor ve şekillendiriyor. Bu reis,aynı zamanda tarihimizdeki önemli reislerden bir tanesi. Uluç Reis, Barbaros Reis gibi. Onunla çok önemli çalışmalar yaptık.(...) O muhtar bile olamaz dendi oysa hepsini teker teker oldu ve çok şükür bu ülkeyi birlikte yönetiyoruz. Ben reisimizle pek çok gezide beraber oldum. Bizim reisimiz en büyük reistir!"

***

Peki patlatılan, "şu" nun tabanı olursa, ne olur?

Tam da umudu Padişaha bağlamışken "şu" nun işaret ettiği yerde, taht misali koltukta o da ne: Bir adet kallavi sarık, samur kaftan, murassa kabzalı kılıç, bir çift de ayak tabanı!

Ben karışmam.