"Frengiyane" Bir Davranış Olarak Düello

KENTİN SESİ - ANKARA yazıları

"Sigarayı hemen yakma tatlıdan sonra içersin" diye kendisini uzun yıllara dayanan tanışıklığın samimiyetiyle uyaran Mustafa Kemal'e sinirlenip sofrayı terkeden Alfred Rüstem'in davranışının tarihe not olarak düşülmesi elbette gereksiz olurdu ardından gelen bir düello daveti olmasaydı.

Alfred Rüstem.

İstanbul hükümetince idama mahkum edilen, Sivas Kongresinde Heyet-i Temsiliye Danışma Üyeliğine seçilip Ankara'ya gelen namı diğer Ahmet Rüstem, sofrayı terk ettikten sonra yan odaya geçmiş o anda masada oturanların, sonradan olayı duyan zevatın ve şimdi de bizlerin asla tam olarak bilemeyeceği bir nedenle Mustafa Kemal'i düelloya davet eden bir pusula yazmıştır...

Davet, Mustafa Kemal tarafından şakaya vurulup geçiştirilir. Ahmet Rüstem yeniden çağrıldığı sofraya döner. Ancak ikinci gün Meclis'ten de ayrılmış ve mebusluktan istifa ettiğine dair dilekçe başkanlık makamına geldiğinde onun Ankara'yı da terkettiği anlaşılmıştır.

Mustafa Kemal'in, bu düello teklifini "Frengiyane" (Frenklere mahsus) olarak değerlendirdiğine dair elimizde bilgiler var.

Dr. Rıza Nur ise anılarında Ahmet Rüstem'den "zerre kadar Türk kanı taşımayan kafayı sıyırmış gavur" diye söz eder. Buna katılmam mümkün olmadığı gibi, bir koğuş dolusu şizofrene yetecek kadar hastalığa sahip Rıza Nur'un, birkaç sayfa sonra "hakikaten cesurane bir kalkışma idi" iltifatını da Mustafa Kemal'e diklenilmesinin verdiği haza bağlıyor ve kendimi Gazi'nin sade ve yalın saptamasına daha yakın buluyorum.

Ne demişti Gazi: "Frengiyane davranış..."

Aynı Rıza Nur mütareke öncesinde İttihatçıların korkusundan Avrupa'ya kaçtığında, Avrupalıların "yakışıklı şerif" diye iltifat ettikleri Babanzade Şerif Paşa'dan eski tanışıklığı hatırına para almaya başladığını, ancak Şerif Paşa'nın "yetti be kuyruk sokumuma kadar dayandın" diyerek istihkakı kestiğini, ağız dalaşı yapıp karşılıklı küfürleşince de, Paşayı düelloya davet ettiğini yazar...

Paşanın daveti kabul ettğini ancak sonradan pişman olarak vazgeçtiğini, bu arada kendisinin de "koca Kürt'ten ödünün yarıldığını" ve randevuya gitmediğini öğreniyoruz. Paşanın vazgeçtiğini öğrenir öğrenmez yok eldivendir, yok tabancadır, yok kurşundur "mahşer midillisi" gibi koşturarak tedarik işine giriştiği ancak çok zaman yitirdiğinden randevu yerine kendini attığında, geldiğine dair tanıklık yapacak kimselerin kalmadığını görüp büyük bir üzüntüyle oradan ayrıldığı da söylenilenler arasındadır.

Kuşkusuz Gazi haklıdır ve bu da "Frengiyane davranışlar" başlığı altına girmekten uzaktır.

***

Bir de Emin Bey var.

Emin Bey operatör ve "frengi" uzmanı. Kuşkusuz "ırki" anlamda değil "tıbbi" anlamda demek istiyorum!

1. Meclis'te, "frengi" hastalığı için önlemler tartışılırken hastalığın mikrobik olduğunu bu nedenle de kadınların "muayene" edilmesi gerektiğini söyleyen Emin Bey'le, hastalığı "Allah'ın takdirine" bağlayan ve "Müslüman kadın muayene edilemez" diyen "ölü balık gözlüler" arasında çıkan tartışmada Emin Bey, kürsüden "köhnemiş beyinler istiyor diye halkımızın ölmesine bir insan olarak, bir hekim olarak seyirci kalamam" deyince, kürsüye "Allahu Ekber..." yürünür ve sen misin Müslüman kadını muayene etmeye kalkan!

Emin Bey kan içinde kalan yüzünü temizleyip kendine çeki düzen verir ve genel kurula döner.
Döş cebinden dolmakalemini çıkartır "fevkalade okunaklı bir şekilde" kağıda birşeyler yazar: "Düello yasallaşsın!"

Bursa Milletvekili Op. Dr. Emin Erkul kendisine saldıran "ölü balık gözlüler"le tek tek düello etmek için yasal düzenleme ister. Önerge verir. Şunlar olur:

"Düello usulünün ihdası hakkında verdiği kanun önerisi 30 Aralık 1920'deki birleşiminde okunarak Layiha Encümenine verilmesi kararlaştırılmıştır. Layiha Encümeni şeriata, İslam geleneklerine uymayan ve daha önce İstanbul Mebusan Meclisince de red olunan sakat bir adetin kabülü mümkün olmadığına karar vermiş 30 Ocak 1921 birleşiminde okunarak öneri red olunur."

Ne demişti Mustafa Kemal: "Frengiyane."
Yani bizim usule uygun düşmez.

***
Gazete leşkerlerinin Baykal Erdoğan'ı Kılıçdaroğlu Gökçek'i bilmem kim bilmem kimi düelloya davet etti diyerek cazgırlık yaptıklarına bakmayın siz. Ne davet edenlerin ne de davet edilenlerin "frengiyane usul" ile bir ilgileri yoktur. Layiha Encümeninin kararı halen geçerlidir. Ya "Allahu Ekber", ya da "elimde öyle bir kaset var ki bittin lan!".
***
Not: Yılların gazetecisi Muharrem Sarıkaya Sabah gazetesindeki köşesinde şunları yazmış :

"Sadece Avrupa'da değil, düellonun yaygın olduğu Rusya'da da ünlü şair Puşkin, Lev Tolstoy, Gorki düello sonucu hayata veda edenler arasında yer alır..."

Ne demem gerekiyor... Gazetecilerin büyük bir bölümünün cahilleşme ve cahilleştirme sürecine girdiklerini bildiğimden okuyunca gülüp geçmiş idim. Konuyla bağlantısı olduğundan hatırladım ve sizinle paylaşmak içimden geldi, çok kısa: Tolstoy zatürreden, Gorki ise zehirlendiğinden öldü... Yılların gazetecisi Sarıkaya bu iki ünlü yazarın düello sonucu öldüklerini yazmış ya. Bir de kimlerle dövüştüklerini yazsa da biz de bilgilensek. Özellikle de öldüğünde 82 yaşında olan Tolstoy'un kiminle dövüştüğünü pek merak ediyorum...

Bir not daha: Gorki için "Stalin tarafından öldürüldü" diyenler varsa da ben sadece "Cibudi denilen ülkede kaybolan keçilerin müsebibi de bizimkidir" zahir deyip yürüyüp geçiyorum.
Başkaca not yok.