Başbakana Önerimdir

KENTİN SESİ - ANKARA yazıları

Başbakanımızın, torun olarak övünç duyduğu Osmanlı dedelerinden sevimliliği ile tebaruz etmiş olan Deli İbrahim'in (Saltanatı: 1640-1648) akçeye sıkıştığında kullandığı yöntemin pek zalimane olduğu hususunda hemen bütün tarihçiler hemfikirdir.

Ancak, şiddeti dağıtırken gösterdiği dikkat ve titizliği sultanın yüce gönüllülüğüne bağlayan ve bunu son derece eşitlikçi bulan tarihçiler de yok değildir. Bunlardan biri Mehmet Halife olup Tarih-i Gılmani adını verdiği kitabında bolca örneklemeler yaparak İbrahim'le aramızda akıldaşlık köprüsü kurar.

Saltanat sürdüğü 8 yıl boyunca pek çok yangın, deprem, ayaklanma gibi felaketlerden alamadığı başını bir sabah kaldırdığında, Boğazın sularında şaykalarla soygun için gelen Kazak korsanları görmesiyle "neuzibillah" ı çekerek hopladığı ve hayatında hiç duyup işitmediği bu garip ademleri görünce de şaşkınlıktan, kafasının içindeki beyninin biraz çalkalandığı, bu çalkalanmaya bağlı olarak beyninin hafiften tahrip olduğu yazılıdır.

Sultan İbrahim'in benim de aklımın yattığı, başbakanımızın da aklının yatmasını arzuladığım ve benim "neüzibillah" öncesinde mi, yoksa sonrasında mı oluştuğunu bilmekten uzak olduğum felsefesinin özü şudur: " Biz görünüşe göre hüküm veririz,gizli saklıları en iyi bilen ancak Allah'tır, Allah'ın bildiğinin kuldan saklanmasının mahsurlarını defetmek için sopa kadar luzumlu başkaca birşey yoktur."

Sultan İbrahim, bu hüküm uyarınca akçeye sıkıştığında rüşvetle kesesini doldurmuş devlet erkanına önce salma salıyor, gelmedi mi, sopaya sarılıyordu. O da mı olmadı maazallah..."Yoksam kendü bilür!"

Örnek olsun:

"Veziriazam Ahmed Paşa'nın kardeşi Derviş Ağa rüşvet aracılığı yapıyordu.(...) Sarayla ilişkisini eşi Hubyar Kadın yürütüyordu.(...) Kumkapı semtinde 'sebü-berduş' gezen ayak takımının cümlesi adamlarıydı. Doğrular ve namuslular şaşkın ve korkak, reziller cesur olmuştu..."

Sultan İbrahim, Derviş Ağa'yı huzuruna çağırtıp servetinin "sayumunun yapılup" teslimini istediğinde Derviş Ağa "Kuran'a el basıp iftiradır" deyince, Sultan İbrahim, "Biz görünüşe göre hüküm veririz gizli saklıları en iyi Allah'ın bildiği doğrudur lakin ben de söyletmesini bilenlerdenim bire gavat" deyerek, önce dört bacak yapıp hoplattırılmasını istemiş, Sultan buyruğu bu, hoplatılmış ancak Derviş Ağa, Allah'ın bildiğini kuldan gizlemekte olan ısrarını sürdürünce falakaya çekilmiş ve Allah'ın bildiği Sultan tarafından öğrenilinceye kadar da... "yoksam kendü bilür..." Bütün serveti "müsadere" edilmiştir.

Sultan İbrahim bununla da yetinmeyerek Derviş Ağa'nın akçeli işlerini yöneten, bugüne tercüme ederesek "ceo" Şekerpare Hanım'ın evinde de arama yaptırmıştır. Yazılanlara göre "16 sandık dolusu cevahir, çok sayıda altın ve gümüş ile beyaz, sarı zerbaft kaplı kürkler, 200 yorgan, inci işli zerduz örtüler, 200 kese nakit" bulunmuştur... İbrahim Ağa'nın Kethüdası Aksaray çarşısında asılırken, "ceo" Şekerpare Hanım Mısır'a sürülmüştür. Şekerpare Hanım'ın evinde çıkanlar karşısında şaşkına dönen Derviş Ağa'nın "Hay kafir. Bana akşam ekmek alacak akçem yoktur deyü yemin ederdi" deyerek buraya yazmaktan utandığım ağır küfürler savurduğu da notlarımın arasındadır.

***

Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı İ.Melih Gökçek'e bağlı Belko, Belpa, Belso adlı şirketlerin neredeyse tüm yöneticilerinin yolsuzluk nedeniyle ya görevden alındığı ya da iddialar karşısında istifa edip tüydükleri cümle alem tarafından biliniyor iken, şimdi de Ankara Büyükşehir Belediyesi Asfalt İşleri Koordinatörü Burhan Yazar başımıza dert oldu. Adamlar ünvanın kısasına da "ne düşerse bahtımıza" deyerek rıza göstermiyorlar. İlla uzun olacak... Her neyse, bu zat belediyenin bütün olanaklarını kullanarak kendisine ve oğluna ait iki adet malikaneye erişim ve ulaşım kolaylığı sağlamış.

Şimdi bu malikaneler cadde ya da sokak üstlerinde olsa "bunların sayesinde çamurdan kurtulduk bütün altyapımız yapıldı, asfaltımız da pek güzel oldu Allah razı olsun" deyenlerin hayır duasıyla öte dünyada da asude bir yaşam sürdürebilirlerdi. Ancak baba- oğulun malikaneleri gözden ve yerleşim alanlarından uzak olunca dualardan da uzak kalmaları kaçınılmaz oluyor elbette. Bizimki bu sorunu yakınlardaki bir köye çeşme yaptırarak çözmüş. Öte tarafta da rahat ederler artık. Okul yapılması için yüklüce bir bağışta bulundukları da son aldığım haberler arasında. Okulun adı "Büyükşehir Belediyesi Asfalt İşleri Koordinatörü Burhan Yazar İlköğretim Okulu" olursa hiç şaşmam...

Gereksiz bir ayrıntı olacak ama Burhan Yazar bu görevden önce Keçiören'de kapıcı imiş.

***

Şimdi Başbakan'a olan önerime geçebilirim. Başbakanımız, Anakent Belediye Başkanı Melih Gökçek başta olmak üzere, geçmişte yolsuzluk nedeniyle görevinden uzaklaştırılan bütün müdür ve daire başkanları ile halen görevde bulunan müdür ve daire başkanlarını askeriye usulü dikmeli, asfaltçı dahil sırayla önce dört bacak edip hoplattırmalı, olmadı falakaya çekmeli ve "Allahın bildiğini kullar öğreninceye kadar" pataklatmalı. Servetleri müsadere edilmeli.

"yoksam kendü bilür.."