AKP nereye doğru yöneteceğini bilmese de, dünyadaki benzerleri, sermayenin açgözlülüğü ve muhalefetin beter hali sayesinde bir biçimde günü yönetmeye devam ediyor.

Yönetmek ve yönetememek

Tanım gereği siyasal kriz egemenlerin derin bir yönetme güçsüzlüğü içine düşmelerini içerir ya; bugün AKP Türkiye’sinde bu açıdan durum nedir?

Başlarken yönetmek fiilinin kapsadığı hayli geniş alanın türdeş olmadığını, bir dizi karmaşık düzlem barındırdığını not etmekte yarar var. Bu karmaşayı anlaşılır kılmak için, biraz taktik-strateji ayrımını çağrıştıracak biçimde “kısa erimli gündem maddeleri” ve “stratejik oyun kurmak” diye iki boyut önerebilirim. 

Hemen adını da koyalım; AKP stratejik oyun kuruculuk açısından gerçekten başarısızdır. Kısa erimli gündemi yönlendirmek açısından sergilediği beceri ise strateji yoksunu bir siyasal parti için şaşırtıcı ölçüde gelişkindir. 

Normal koşullarda tek başına taktik karın doyurmaz. Lakin dünyada epey zamandır normal olan ne kaldı ki? On yıllar boyunca yürüttüğü antikomünist harekâtı özgürlükler ambalajında pazarlayan Batı’da o pek övülen burjuva demokrasisi küme düşeli çok oldu. Sömürücü bir düzende özgürlük ve demokrasinin koca birer palavra olmasından değil, kendi oturmuş standartlarının gümbür gümbür çökmesinden söz ediyorum. İster ABD’ye, ister Fransa’ya, ister İngiltere’ye bakın; ortada korkunç bir rezalet var. 

Peki, yerine ne koyacaklar, belli mi? Ortada neo-liberalizme dokunmadan yeni bir sosyal devlet fantezisi kurup bunun etrafında dans eden düzen solcuları dışında bir şey yok. Elbette emperyalist rekabet her alanda mücadeleyi, bu da her alanda stratejik hesaplamaları zorunlu kılıyor. Ama nereden ne kadar asker çekilip nerede yeni üs kurulacağı konularında mümkün olduğunca gelişkin bir modele sahip olmak, sözünü ettiğimiz strateji ihtiyacını karşılamıyor. Dünya kapitalizmi bir bütün olarak “geleceksiz”!

Türkiye’de tanık olduğumuz, bu durumun özgün bir biçimi. Cumhuriyeti yıkan imamlar sermayenin gündelik gereksinimlerini karşılamak için gayretkeşliği sürdürüyorlar. “Hele Trakya’yı Karadeniz kıyısından kazmaya başlayalım, inşaat tekellerine birkaç yüz milyon aktaralım, sonra bakarız. Para suyunu çekerse Fetö’ye, deprem falan olursa da kadere bağlarız, cebe attığımız kâr kalır.” Durum cidden budur! Veya hastaneler kilitlenmedikten, günlük ölümler de tahammül edilebilir sayılarda kaldıktan sonra, sermaye pandemiden niye şikâyet etsin ki! Bu Ortaçağ tipi yağmanın süresini hep “biraz daha” uzatmak çok kârlı, ama yukarıdaki tarifle geleceksizlik değişmiyor. AKP benzersiz bir Cumhuriyet yıkıcısıdır, ama Cumhuriyetin yerine konacak olan şey HDP’yi kapatalım mı, üçüncü kere başkan olunabilsin mi, şu koya da inşaat izni çıksın mı’dan ibaret olamaz. 

Erdoğan’ın siyaset ustalığı her hafta iki üç madde uydurup gündemi belirleyebilmesinde. Bu maddeler arasında bir süreklilik, birinin diğerini tamamlaması gibi bir stratejiye delalet edecek şeyler aramayın boşuna. Öte yandan “âlem buysa kral Erdoğan” deseler haklı olacaklar! Bu bir. Sermaye sınıfı AKP’den daha kuralsız ve cüretkâr bir temsilci bulamaz; ki bu da ikinci nokta olsun. Üçüncüsü ise muhalefetin aynı stratejik zaafı paylaşmanın ötesinde, AKP’den farklı olarak, taktik üretmek için birtakım icazetlere mahkûm olmasıdır. Birilerinin “haydi koçum şimdi zamanı” demesini beklemek zorunda olmak siyasetin elini ayağını bağlar. Nitekim bağlıyor…

Siyasal kriz egemenlerin yönetememesi boyutunu içermek zorundadır. AKP nereye doğru yöneteceğini bilmese de, dünyadaki benzerleri, sermayenin açgözlülüğü ve muhalefetin beter hali sayesinde bir biçimde günü yönetmeye devam ediyor. Durumu hafife almanın, nasılsa gidiyor’a yatmanın, işi alaya vurmanın veya tersine AKP’yi yenilmez sayıp uzlaşma kanallarında gezinmenin manası yok. Ama bu çerçeveyi kırıp dağıtacak bir gelecek için emekçilerin örgütlenmesi ve harekete geçmesinin imkânları çok zengin.