Yoksulluk insanları vurdumduymaz yapıyor. Yoksulluk insanlara suç işletiyor. Erdem yoksullukta değil. Yoksullukla, onun tek ve gerçek sebebi olan 'zenginlerle' mücadele etmekte.

Yoksulluğun erdemi

Ülkeyi artık parodilerle izliyoruz. Tüm Türkiye sanki “Olacak O Kadar” çekimlerinin yapıldığı dev bir plato oldu. Eskiden birisi “Aziz Nesinlik olay” dediğinde, her gün herkesin başına gelebilecek sıradan çarpıklıkların “bu kadar olmaz” dedirten bir uç örneğine işaret ederdi. Artık hayatımız “Aziz Nesinlik.” Hatta o kadar ki, bu terim daha az kullanılır oldu.

Turgay Yıldız, milli eğitim bakanının bir parodisini çekip yayımlıyor. Parodi, bakanın yakın zamanda yaptığı bir açıklamayı çekiştiriyor. Açıklamayı bilmenize, okumanıza, izlemiş olmanıza gerek yok. Bakan zaten parodide söylenenleri söylemiş. “Parodi”nin bile parodiliği kalmıyor bir yerden sonra.

Haber niyetine izleyebiliyorsunuz.

Sonra bir başka parodiye denk geliyorsunuz. Bu sefer iş anonim. Yani sıradan bir yurttaş yapmış. Birisi telefonla konuşuyor. Covid-19 teşhisi konulup evine izolasyona yollanmış bir işçiyi oynuyor. Kovidli işçi arkadaşlarından “temaslı” siparişi alıyor. Yakın temaslı olarak bildireceği kişiler eve izolasyona yollanacak. Maaşlarını alıp evde yatacaklar yani. O da para karşılığında yakın temaslı listesine isim ekliyor. Parodi bu.

Mümkün mü? Belli ki böyle şeyler yaşanıyor ki parodisi de yapılıyor. 

Yaygın mı? Hiç mümkün değil. Yüzlerce nedenle böyle, “Covid-19 olduysan evden çalışmaya devam et” denilenler bile varken, “Kimse biliyor mu? Yakın temaslısın da test yaptırdın mı? Yaptırma. Gel işe çalış. Valla atarım” denilmesi işten değil.

Sonra parodisi yapılamayacak olaylar duymaya başlıyoruz.

Covid-19 teşhisi konulmuş, bunu gizliyor. İşe gidip gelmeye devam ediyor. Hem de toplu taşıma aracı kullanarak. Belki hafif geçiriyor ama hastalığı yayıyor.

Ya da bir banka müdürü. Bankanın güvenlik elemanının test sonucu geliyor: Pozitif! Üstelik güvenlik elemanı olmak öyle kapının önünde durmak demek değil. Bazen çay da getiriyor. Çok da havadar olmayan şubenin içinde oturup nefes alıp veriyor. Hatta daracık bir odada toplantıya girmiş ve ertesi gün “pozitif çıkmış”, öyle duyuyoruz.

Banka müdürü acele talimatını veriyor: Yakın temaslı filan yok. İsim verirsen şubeyi kapatırlar. “Beni de seni de yakar banka. İsim vermeyin dediler.” 
Şube çalışanlarının da kafası karışık. Bu konuda yönetimle papaz olmak, yarın kapıya konulmak demek. Ses çıkarmazsa, en fazla şubeye gelip giden ihtiyarcıklara Covid-19 taşıyacak. O da gerçekten virüsü kaptıysa. Ha bu arada... Banka kamu bankası!

Ya da bir işyeri hekimi. PCR testi pozitif çıkmış işçinin filyasyonuyla ilgili sorumluluğu var. Yakın temaslıları tespit edip eve yollayacak. PCR testlerinin yapılmasını beklemeden. Temaslılar diye ayrı bir kategori var.*

Onları eve yollamayacak. Fabrikada takip edecek.

Bakanlığın yolladığı kurallar var. Aynı serviste 15 dakikadan uzun süre yolculuk etmişse ve hastanın iki sıra yakınında olmuşsa “yakın temaslı.” Servisteki diğer işçiler böyle sayılmıyor çünkü otobüs havalandırılıyor, bütün işçilerde maske var. Nah var!

Hekimimiz gayet iyi biliyor ki o servis doğru dürüst havalandırılmıyor ve servistekiler de doğru bir maskeyi tüm yolculuk boyunca doğru şekilde takmıyor.

Biliyor ama bilmezden geliyor. İşini ona işçiler vermiyor. Patronla zıtlaşması zor. En fazla onu tehdit edebilir: “İşin ucunda tüm fabrikada patır patır Covid-19 çıkması var, patron! Ona göre...”

Üstelik çoğu zaman işçileri de yanında bulması mümkün olmayabilir. 

Fabrika var, fabrika var...

Yakın temaslı diye eve izolasyona yollanmanın “nizami” olmayan yolları da var. İşini de kaybedebilir mesela.

Okuyoruz. Covid-19’lu. Testi pozitif çıkmış. HES kodu, mes kodu derken işlenmiş de sisteme. Otobüs biletini alıyor çıkıyor yola. Yolda yakalananı var, yakalanmayanı var.

Belki gurbetçi. Bilmem hangi kentte bir inşaatta çalışıyormuş. Bir şekilde yakalanmış virüse. Doğru dürüst yatacak yeri yok. Zaten inşaatta yatıyordu, orada yatmaya devam da edemez. Alelacele bir bilet alıp sıcak bir çorba olsun içebileceği evine dönmek istiyor. Belki onlarca insanın sebebi oluyor.

Gurbetçilik yaptığı kentte sokak ortasında ateşler içinde titremek ya da kalacak yeri yokken kendisine “evde istirahat edin, her gün sizi arayacağız” diyen kendisinin de canı çıkmış hekime dert anlatmak... Zor olan hayatında iyice zor geliyor.

Taksici... Birilerinin taksisinde geceleri şöförlük yapıyor. Kovidli işte! Parol’le filan düşmez oluncaya kadar ateşini bastırıp çalışıyor. Yine onlarca insanın sebebi oluyor.

Parodisi filan yok. Bunlar oluyor, bunlar yaşanıyor.

Üstelik, hiç kendimizi kandırmayalım: Bu ülkede milyonlarca değil, on milyonlarca insan, acından ölmektense risk alıp Covid’i göze alıp işine gitmeyi ehven buluyor, buluyoruz. Bazılarımız bu yüzden bileniyor, “mücadeleye” bağlanıyor ama on milyonlarca insanımız önüne referandum sandığı konulsa, işsizlik yazılı kırmızı kartı değil, Covid-19 yazılı mavi kartı atar içine. Zaten yapabileceği bir şey yok ama bunu “bilince” de çıkarmış durumda.

Bu ülkede milyonlarca değilse yüzbinlerce insan, biliyor ki bir şekilde ekmek parasını çıkarmak için didinmezse, “sağlığına” öncelik verirse... Yine o virüsten kaçamayacak. Üstelik virüs bu sefer onu aç karnına yakalayacak!

“Hastalığı yayacağını bile bile insanların arasına karışanları, iş arkadaşlarından gizleyip işine gidip gelenleri, ilacı basıp takside çalışmaya devam edenleri de anlamak gerekir” değil bu yazının ana fikri.

Komünistlerin söylediklerini beğenmeyip, “fakir fukara edebiyatının” dibine vuranlar var ya...

Hani “yoksul ama onurlu” milletiyle gurur duyanlar.

“Yozgatlıyız gardaş. Acımızdan ölsek de vatanım deriz önce” diye klipler çekenler.

Yüzlerce yıllık hikâye aslında. 

Yoksulluğun erdemi diye bir şey yok. Yoksulluk kimseye erdem getirmiyor. Yoksullukla beraber gelen sadece zincirler...

Yoksulluk insanları vurdumduymaz yapıyor. Yoksulluk insanlara suç işletiyor. Yoksulluk kendisi gibi yoksul olanların canına gözünü kırpmadan (ya da kırparak ne fark eder!) kastetmeye zorluyor.

Erdem yoksullukta değil. Yoksullukla ve onun tek ve gerçek sebebi olan “zenginlerle” mücadele etmekte.

  • *. Bu kategoriler de bilimsel kesinlik taşıyan kriterlerle belirleniyor ama o kriterlerin Aziz Nesinlik ülkede bu kesinlikle takibi aslında imkansız.