​​​​​​​Kuşkusuz COVİD-19 virüs salgını halk sağlığını etkilemekle kalmadı; küresel kapitalist üretimde tedarik zincirinin sıkıntıya girmesine, bu süreçte artı değeri yaratan işçi sınıfını aş iş sorunu ile karşı karşıya bıraktı, üretilen değeri kapitalist sistem marifetiyle ele geçiren sermaye sınıfını ise rekabet konusunda endişeye sevk etti.

Yeni bir kavşak!

Kuşkusuz COVİD-19 virüs salgını halk sağlığını etkilemekle kalmadı; küresel kapitalist üretimde tedarik zincirinin sıkıntıya girmesine, bu süreçte artı değeri yaratan işçi sınıfını aş iş sorunu ile karşı karşıya bıraktı, üretilen değeri kapitalist sistem marifetiyle ele geçiren sermaye sınıfını ise rekabet konusunda endişeye sevk etti.

Bütün bunların gerçekleştiği emperyalist-kapitalist uluslararası düzenin bundan böyle daha kaygan bir zemine oturduğunu irili ufaklı aktörlerin hepsi hissetti. Öte yandan, sermaye bundan sonrası için nasıl fırsatçılık yapacağını hesaplamaya başladı. Evdeki hesabın çarşıda tutacağının garatisi yok; ama bilelim ki irili ufaklı bütün aktörler çok hevesli ve iktidarla bu noktada çıkarları örtüşüyor.

Kişisel çıkarlarını bir kenara iten sağlık çalışanları, hekimler ve bu alanda çalışan tıp ve temel bilimler araştırmacıları öncelikle salgının yayılmasını önlemeye yönelik önerilerini dile getirdiler. Aşı ve tedavi edici ilaç üretimi arayışları devam ediyor. Bunlar oldukça kıymetli, saygı duyulan değerlerdir. İnsan olarak hepsine teşekkürü borç biliriz.

Öte yandan, iktidarlar önerileri seçerek alıyorlar, işlerine gelenleri, şov yapabilecekleri önerileri kabul edip, cömertmiş görüntüsü verirken, halk sağlığını doğrudan ilgilendiren konularda yapılacak harcamalar için halka yeniden ve yine başvuruyorlar. Vergi artı bağış. Nereye harcanacağının hesabı verilmeden isteniyor. Halbuki elde bulunan kaynaklarla çoğu sorun giderilebilir. Fonlarda, vakıflarda güya bugünler için toplanan paralar böylesi acil durumlarda kullanılmalıdır, fakat nafile! İllede yeniden ve yine vergi artı bağış deniyor. İsteyene ilerde ödenmek üzere kredi verilir deniyor…

Kısacası, iktidarın kapitalizm içi sosyal politika önerilerine dahi tahammülü yok.

Testlerin yeterince ve zamanında yapılamaması sağlıkçıların hatası değil, siyasi iktidarın tercihidir. Sorumluluğu üstünden atma konusunda deneyimli olan iktidar en kötüsünden sorumluluğu paylaştırmayı deneyebilir. “Ama biz tavsiye edilenleri yaptık” diyeceklerinden şüphe yok!

Sosyalbilimciler acil alınması gereken önlemleri duyurdular, yapılması gerekenleri sıraladılar. Bunları burada tekrarlamayacağım. Oğuz Oyan hoca dünkü yazısında hepsini dile getirdi, Aziz Konukman hoca KRT ve Tele1 TV ekranlarında konuyu tartıştı.

Sosyalbilimcilerin çağrısı acil önlemlerin neler olabileceğine işaret ediyor, halen önlem almak için yapılabilecekleri sıralıyor. İktidar umursamaz bir tavırla “vergi artı bağış” diyor.

Mecliste yer alan muhalefet partilerinin çoğu, salgına ilişkin endişelerini dile getiren, aş iş meselesine değinen açıklamalarda bulundular. Fakat durum bunun ötesinde!

Salgın sonrasına yönelik analizler de hızla tartışmaya açılıyor. İşte tam bu noktada yeni bir kavşaktan, yol ayrımından, söz etmek mümkün.

COVİD-19 salgınının otoriteryanizmi derinleştireceğini, kalıcı hale getireceğini, liberal demokrasilerin güçlendirilmesiyle bu sorunun üstesinden gelinebileceğini tekrarlayan liberalizm türevi duruşlar havanda su dövüyorlar. COVİD-19 salgını olmadan önce de liberal demokrasiden sapmalar oldu, faşizan uygulamalar ivme kazandı. COVİD-19 virüs salgını otoriteryanizmin nedeni değil, olsa olsa otokratlara faşizan uygulamalara fırsat sunan, tetikçi rolü atfedilebilir. Bunun ötesinde rol tanımlaması yanıltıcıdır.

Liberal ve türevlerini bir kenara bırakırsak (daha fazla vakit ayırmayı hak etmediği için), esas tartışmanın kapitalist sistem içi öneriler ile ona alternatif sistem önerileri arasında odaklanacağını söylemek mümkün.

Elbette an itibarıyla acil yapılması gerekenler oldukça önemli, sosyalbilimcilerin önerileri bu bakımdan oldukça kıymetli. Öte yandan, refah devletinin yeniden inşa edilmesinin zorluğu ortada, daha da önemlisi sermaye ile ortaklaşan iktidarların halk sağlığını ciddiye almadıkları, bundan sonra da almayacakları aşikar. Bunlar halk sağlığını piyasa mekanizmaları üzerinden tanzim ediyorlar. Sermaye de konuya böyle yaklaşıyor. Yedek iş gücü ordusu bulunduğu sürece sermaye halk sağlığını önemsemez. Bir başka deyişle, sermayenin çıkarlarını yansıtan iktidarlar halk sağlığına gönüllü kaynak ayırmazlar.

Geleceğe yönelik tasarımlarda bundan sonraki tartışmaların kapitalizm içi alternatif öneriler ile buna alternatif sistem önerileri arasında geçeceğini, bu noktada yeni bir kavşağa yaklaşıldığını ileri sürmek mümkündür.

Türkiye’nin aydın tarihi bu konuda oldukça birikimli. Önemli olan geçmişin hatalarını tekrarlamamak.