Saraylarda, yalılarda, konaklardaki vur patlasın çal oynasın, yalan ve din simsarlığı kara bir bulut olmaktan çok daha öte. Ya yeni eşit, özgür, laik, demokratik, uygar bir Cumhuriyet ya istibdat.

Yaşamak haram bize…

Vatandaş “Açım, işim yok” deyip canına kıyıyor, haramilerin umurunda değil. 

İşinden atılmış emekçi sokak ortasında “Çocuklarıma ekmek götürmek için atıldığım fabrikanın önünde simit satıyorum, ben bir kişiyim, onlarca polis gelmişsiniz bana engel oluyorsunuz, içinizde bir tane bile vicdanlı olan yok mu, açlıktan ölelim mi?” diyor, başını öne eğen tek kişi yok.

75 yaşında, bu ülkeye 50 yıl emek vermiş vatandaş sokak ortasında  “Haklarımızı yediniz, evde sofra bile kurulmaz oldu, ne yaptık biz bu devlete hizmet etmekten başka, bizi babanızın malı mı sanıyorsunuz?” diyor, halk sessiz.

“Her vatandaşın borcu var” diyor ekrandaki yorumcu, karşısındaki “Yanılıyorsunuz bir avuç talancının, hırsızın, hak yiyicinin borcu filan yok, şu dönemde bile milyarlarına milyarlar kattılar” diye yanıtlıyor.

“Bu bütçe emekçilerin, işçilerin, yoksullar, sanatçıların, emeği ile yaşam mücadelesi verenlerin bütçesi değil, bu bütçe 5’li çetenin, hırsızların ve onlardan yemlenenlerin bütçesidir.” diyor vekil, halk sus-pus.

“Milyarları çaldınız, varımızı yoğumuzu size verdik, her şeyimizi sattınız, vicdanınız kurusun, doymak bilmediniz.” diyor Pazar yerindeki anne, ilgilenen yok.

“Artık yaşamak haram bize, bu faturaları nasıl öderiz, nasıl eve ekmek götürürüz, hiç mi bizi düşünen yok?” diyor şoför vatandaş, çevresindekiler yanından uzaklaşıyor.

Kafe ve restoranlara çalışan milyonlarca emekçi “Bizi güvencesiz ve çaresiz bıraktınız, bu nasıl devlet, bu nasıl hak, hukuk, adalet?” diye seslerini çoğaltıyorlar, ülkeden ses veren yok.

Binlerce müzik emekçisi “Dünyanın hiçbir ülkesinde sizin yaptığınız yapılmıyor, 8 aydır evlerimize ekmek götüremiyoruz, görmüyor, duymuyor, ilgilenmiyorsunuz, arkadaşlarımız canlarına kıyıyor, umursamıyorsunuz, adaletiniz batsın.” diyor, bakanlık alay eder gibi “müzisyen olduğunuzu kanıtlayın 1.000 TL gönderelim” diyor.

Tiyatro emekçileri zulüm yaşıyor. “Tüm tiyatrolar kapalı, oyunlar artık yok, salonların kiraları, biriken faturalar, vergi borçları, ev kiraları-giderleri artık ödenemiyor, siz bizi öldürmeye mi kararlısınız?” diye her gün bağrışıyoruz, karşımızda kapkara bir duvar.

Direnen işçiler haklarını istiyor, yaşam alanları haramilerce işgal edilen köylüler topraklarını-sularını istiyor, halk mahkeme kapılarında adalet bekliyor, ülke kör.

Üniversitelerdeki gericilik salyalar saçıyor, gençlik “Defolun” diye sesini yükseltiyor, işiten yok.

Kadınlar taciz ve tecavüzleri yere çalıyor, vicdanları körler suskun.

Karakollarda, hapishanelerde çıplak aramalara isyan büyüyor, birileri çıkıp yalanla bu işkenceyi örtmeye çabalıyor.

Virüs ülkenin her gün daha fazla canını yakmaya devam ediyor. Övündükleri sağlık sistemi çöktü. İlaç konusunda halka her gün yeni bir yalan söyleniyor, sağlık emekçileri ölüyor, umursayan yok.

Ortalarca milyarca dolarlık yolsuzluk ve peşkeş dosyaları dolaşıyor, gören yok.

Dahası, yeni düzenlemelerle ülkenin varı yoğu tamamen halkın olmaktan çıkarılıyor. “AKP’li cumhurbaşkanına ve içişleri bakanına padişah yetkileri” verileceğinin haberleri yapılıyor.

Yargının en tepesinde son el koyma eylemi gerçekleşiyor.

Ekonomistler bağırıyor, “Hazine boş, dış ve iç borç ödenemez durumda.”

“Dünyadaki itibar sıfır” diyor bir emekli büyükelçi. “Kim diyor bunu, sen kimsin” diye yanıtlıyor, lağımın sesi.

ABD ve AB’den yaptırımlar yağıyor.

İşsizlik, yoksulluk, yolsuzluk ve enflasyon rakamları gizleniyor.

Kimse kendini aldatmasın. 

Burada artık sürdürülebilir hiçbir şey kalmadı.

Saraylarda, yalılarda, konaklardaki vur patlasın çal oynasın, yalan ve din simsarlığı kara bir bulut olmaktan çok daha öte.                                

Ya yeni eşit, özgür, laik, demokratik, uygar bir Cumhuriyet ya istibdat.