Eğer sağlık çalışanı baba olsaydı böyle bir kararın çıkmayacağından hatta akıllara bile gelmeyeceğinden neredeyse eminiz değil mi?

Ya işinden vazgeçeceksin ya da çocuğundan!

Geçtiğimiz hafta bir boşanma davasında çocuğun velayeti, annenin mesleği yüzünden babaya verildi. Haberi kaçıranlar için anlaşılmaz gelebilir biraz açayım; hemşire olarak görev yapan annenin, çocuğuna Covid-19 bulaştırma riski gerekçe gösterildi ve çocuğun annesinden ayrılmasına karar verildi. İnsanın “bu kadarı da olmaz” diyesi geliyor ama oldu!

Annenin itirazı ve oluşan kamuoyu sayesinde neyse ki karar iptal edildi. İptal edildi edilmesine de, sormak gerekiyor: Nasıl olur da mahkeme bu kadar akıl dışı bir karar verebilir? Sağlık emekçisi annenin avukatı, müvekkilinin Covid-19 açısından çok da riskli bir alanda çalışmadığını belirtmek zorunda bile kalıyor, ne yazık… Anne en riskli alanda çalışsa ne çıkar!

Sağlık çalışanlarının durumlarını az çok biliyoruz. Hastalanıyorlar, arkadaşlarını kaybediyorlar, sevdiklerine hastalık taşıma endişesini de yüklenip her geçen gün daha da ağırlaşan koşullarda hizmet veriyorlar ve bu yolda ölüyorlar. Sağlık çalışanlarını korumakla yükümlü yöneticiler ise işini gücünü bırakmış çalışanları “sosyal mesafe kurallarına uymuyorsunuz, birbirinize Covid bulaştırıyorsunuz” diye suçlamakla meşgul. Yetmiyor, devletin mahkemesinde meslekleri, bir suç gibi karşılarına çıkıyor.

Meselenin bir başka boyutu da, mağdur edilenin bir kadın sağlık emekçisi oluşu. Türkiye’de sağlık işgücünün çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor. Hekimlerin, hemşirelerin ve diğer yardımcı sağlık personelinin önemli bir kısmı kadın. Sağlık merkezlerinin yemekhaneleri, çamaşırhaneleri ve temizlik işlerinde de kadınlar çoğunlukta. Çoğunluk da olsalar, geri kalan sektörlerde olduğu gibi sağlık alanında da kadınlar için eşitlikten söz etmek mümkün değil. Temizlik işçisinden hekimine, sadece kadın olmaları daha fazla ezilmelerine yetiyor.

İşe alınırken, ücretlendirilirken, iş tanımı yapılırken, kariyer mevzu bahis olduğunda kadınlar için hep “ama”lar var. Çünkü zihinlerde kadınların öncelikli başka işleri var, yoksa da var! Ev, koca, çocuk, eninde sonunda kadının işinin önünde engel oluşturacaktır! Mahkemenin verdiği karara bu gözle tekrar bakalım. Alt yazısı: “Bir kadın olarak temel sorumluluğun, çocuğuna bakım vermek olmalı”. Kadını işiyle anneliği arasında bir seçim yapmaya zorluyor ve “Mesleğin, çocuğunun bakımında en ufak bir aksamaya neden oluyorsa ya işini bırakacaksın ya da çocuğundan vazgeçeceksin” diyor.

Eğer sağlık çalışanı baba olsaydı böyle bir kararın çıkmayacağından hatta akıllara bile gelmeyeceğinden neredeyse eminiz değil mi? Çünkü bir babanın çocuğun temel bakımı ile işi olmaz, mesleği ne kadar riskli olursa olsun çocuğuna bakacak olan bir “kadın" mutlaka vardır. Hiç kimse çocuk bakımı için bir erkeğin işini bırakması gerektiğini düşünmez. Gerçekte olan da budur, algılarda yaşatılan da…

Vakalar, ölümler, aşı tartışmaları içinde kaybolup gidiyor bu tip olaylar. Çocuklarıyla yalnız yaşayan bir başka sağlık emekçisi annenin, iki çocuğunu yitirişinin üzerinden henüz birkaç ay geçti. Bırakacak yeri yoktu ve çocuklar emanet edildikleri komşu evinde yanarak can verdiler. O çocukların yeri mezar değil, kreş olmalıydı… Her çocuk için kreş hakkını geçtik, bu zorlu günlerde ön saflarda mücadele veren sağlık emekçilerinin çocuklarına bir çare bulunmalı diye geçiriyoruz içimizden, bunu bile yapmıyorlar. Yapmadıkları gibi çocuklarını ellerinden almak için bu durumu fırsat biliyorlar.

Başka bir haber: Salgından haberdar olmayan ve dört çocuğuyla aç olduğunu söyleyen vatandaşa çözüm olarak televizyon aldığını duyurmuş AKP’li bir belediye başkanı! Buradaki temel sorunun haber alamamak, çözümün de televizyon olmadığını çocuklarımız bile kavrar hale geldi.

Belli ki pandemi süresince örnekler çoğalacak, zaten var olan eşitsizlik derinleşecek. Ve onlar hiç gocunmadan üstümüze basıp top çevirmeye devam edecekler. Yerimizde bile sayamayız artık, ya çıkacağız bu bataklıktan ya da daha fazla gömüleceğiz…