'Apronda deve kesme olayı' olarak anılan ve uzunca süre gündemde kalan bu olay o dönem çoklukla AKP’li yöneticilerin görgüsüzlüğü olarak nitelendirildi. Oysa kesilen deve başka pek çok kurumda olduğu gibi THY’de yeni bir dönemin açıldığına işaretti.

Ücretleri düşüren THY yöneticileri apronda yine deve keser mi?

THY’de çalışanlara yönelik süren “ya ücrette düşüş ya kapının önü” dayatması Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın devreye girmesiyle sonuçlandı. Şirket yönetimi ile Hava-İş arasında pazartesi günü yapılan protokolle ücret kalemlerinde yüzde 30 ila yüzde 50 arasında düşüş yapıldı.

Şimdi merak edilen soru şu: THY yönetimi bunu kutlamak için apronda deve kesecek mi? Şirketin yönetim kurulu başkanı İlker Aycı ile sendika başkanı Kemal Tatlıbal bu kez imza töreni yapmadılar. Kendilerinden beklenen apronda develi kutlama fotoğrafı vermeleridir. Çok yakışır.

Yapılmayan şey değildir.

Hatırlayalım.

Yıl 2006. THY yöneticileri, filonun sorunlu RJ-100 tipi uçaklarının sonuncusunun, kiralandığı İngiliz şirketine teslim edilmesini kutlamak istiyor. Şampanya patlatacak değiller ya bir deve bulunuyor. Güzelce süslüyorlar ve Atatürk Hava Limanı B-Kapısı’ndan aprona sokuyorlar. Deve önde yöneticiler arkada salına salına uçağın yanına kadar yürüyorlar. Sonra tekbir sesleri, dualar… Deve uçağın dibinde can veriyor.

“Apronda deve kesme olayı” olarak anılan ve uzunca süre gündemde kalan bu olay o dönem çoklukla AKP’li yöneticilerin görgüsüzlüğü olarak nitelendirildi. Oysa kesilen deve başka pek çok kurumda olduğu gibi THY’de yeni bir dönemin açıldığına işaretti.

Yöneticilerin hac seyahatleri, muhalif gazetelerin uçak içine sokulmaması, yolculara alkol servislerinin sınırlandırılması, kırmızı ruj yasağı... Her biri apronda deve kesmekle uyumlu işlerdir.

Bunlara, şirket çalışanlarının kazanılmış haklarına yönelik sistematik saldırı eşlik etti. Grevler yasaklandı. İşten çıkarmalar başladı. Uçuş güvenliği sınırları zorlandı, çalışma temposu artırıldı. Ardından sendikal örgütlenme dağıtıldı.

Öyle ya da böyle, THY’de yerleşik bir sendikal örgütlenme hep var olagelmiştir. Teknisyenler, pilotlar, kabin ve yer hizmetlerinde çalışanlar toplu iş sözleşmeli ve birlikte aynı sendika çatısı altında idi. Sonraki yıllarda kurulan başka özel havayolu şirketlerindeki sendikasız ve tümden güvencesiz çalışmayla kıyaslandığında bu örgütlülüğün önemi daha iyi anlaşılır.

Önce şirket bölündü. Uçak bakım onarım işleri THY’den ayrıldı. Onu yer hizmetleri izledi. Sonra çağrı merkezi taşeronlaştırıldı. Ardından Hava-İş operasyonu başladı. Baskı, şantaj, işten atma… Mevcut sendika yönetimindeki bürokratik yozlaşmanın da kolaylaştırdığı operasyon, sendikanın bir AKP’li milletvekili oğluna teslim edilmesiyle sonuçlandı. Bunu Teknik AŞ izledi. İşkolu değiştirilip Hava-İş’ten koparılan işletmenin yetkisi, bir bakanlık oyunuyla Hak-İş’e bağlı yandaş Çelik-İş Sendikası’na verildi. Yer hizmetleri şirketi TGS’de ise çalışanlar, AKP’nin taşımacılık işkolunda kurduğu bir başka operasyon sendikası Öz Taşıma-İş’e üye yapıldı.

Sonuç, toplu iş sözleşmesinde yazan ama kalıcı olmayan haklarla, sendikalı ve fakat örgütsüz binlerce havayolu emekçisi oldu. Bunu, THY’de apronda kesilen deveyle başlayan bir dönemin özeti olarak okuyabilirsiniz.

Pazartesi günü imzalanan ücret düşürme protokolü işte bu örgütsüzlüğün sonucudur. Havayolu emekçileri örgütsüz kalmanın bedelini ödüyor.