Türkiye bu koşullarda eşi görülmemiş bir sermayenin yönetememe ve meşruiyet krizine girebilir. Bu tarihsel anı göğüslemeye hazırlanın.

Türkiye dış politikasında akıl yarılması!

Uzun süredir Türkiye dış politikasında bir akıl yarılması olduğunu herkes fark ediyor.

Geçenlerde Akkuyu Nükleer santrali üçüncü reaktörünün temel atma töreni oldu. Erdoğan ve Putin çevrimiçi bir araya geldiler.

“Dostum, epeydir görüşmedik, mutlaka yakında yüz yüze buluşmalıyız.”

“Evet, ben de özledim, bunu ayarlayalım en kısa zamanda.”

Erdoğan Rusya’ya silah fuarına gittiğinde Putin’e diyor ki “Bana dondurma ısmarlasana”.

Kapitalist dünyada devlet yöneticileri arasında gerçek dostluk olmaz, bunu biliyoruz. Yine de, içten pazarlık da olsa kötü bir şey değil yakınlık.

Bir de bütün dünya sosyalist olduğunda önce en yakın coğrafyalar arasında enerji, ham madde ve ara ürün değiş tokuşu olacaktır. Bu doğallığına böyledir, sosyalist Türkiye petrol ve doğalgazı sosyalist ABD’den almaz örneğin, sosyalist İran ve Rusya’dan alır.

Ayrıca komşu ülke halkları arasında düşmanlık tohumu ekmenin asırlara yayılan frenleyici bir psikolojik etkisi olduğunu biliyoruz.

Şu S-400 meselesi de benzer. Cumhuriyet tarihinde parlamento bir kez bombalandı, onu da bir NATO ordusu yaptı! Hiçbir sorunu halletmese de tetiği NATO’da olmayan bir savunma silahını el altında bulundurma isteği doğal bir refleks.

Buraya kadar iyi, gelelim yarılmaya:

Ukrayna’yı 2014’ten beri Batı emperyalizminin güdümüne sokan kanlı tezgâh Ukrayna devletini çok şaibeli bir konuma sürükledi. Batı’nın her türlü kışkırtmasında rol alabilecek bir provokasyon örgütüne dönüştürdü. Ukrayna’nın Rusça konuşan nüfusun ağırlıklı olduğu iki doğu ili bağımsızlığını ilan etti. Daha önce değindiğimiz Kırım ise bir referandum sonrası Rusya’ya dâhil oldu.

Aşağıdaki haritada bağımsız halk Cumhuriyetleri olduğunu ilan eden Luhansk ve Donetsk bölgeleri görülüyor. Ayrıca Kerç köprüsü ile Rusya’ya karasal olarak bağlı Kırım’ın konumu izleniyor.

Haritada Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri’nin ve Rusya’ya katılan Kırım’ın konumu izleniyor. Ayrıca bir iç deniz olarak Azak denizinin stratejik konumu görülüyor.

Bugünlerde Luhansk ve Donetsk sınırına Ukrayna’nın ağır silahlarla asker taşıdığı söyleniyor. Şimdi aklı olan devlet her an patlama olasılığı olan bu coğrafyadan uzak durur.

Ama şimdi bakalım Türkiye uzak durmayı başarmış mı?

Türkiye sermayesi yayılmacılığına eşlik edecek bir savunma sanayi geliştiriyor ve uçak motoru vb. üretemediği için Ukrayna’nın Sovyetlerden miras motor üretme yeteneğiyle ilgilendiği söyleniyor.

Bu bir yere kadar anlaşılabilir, ticaret sonuçta.

Ama şunlara ne demeli?

İkili askeri anlaşmalar, karşılıklı askeri eğitimler ve askeri istihbarat değişimi.

Askeri istihbarat değişimi ancak bir ortak düşmana karşı yapılabilir.

Ukrayna’ya SİHA satışı. Nerede kullanılacağı çok belli.

Ukrayna’nın NATO’ya girişini destekleme. Azak Denizi’nin güvenliği için anlaşma.

Türkiye’nin de katıldığı NATO üyesi olmadığı halde Ukrayna donanması ile ortak tatbikat.

Karadeniz’de ABD savaş gemileri ile birlikte düşman denizaltı avlama tatbikatı.

Daha ne olsun, sonra “Bana dondurma ısmarlasana”, “Mutlaka görüşelim yakında”...

Ayrıca şunu ilave edelim. Hem Yunanistan hem Türkiye sermaye basını milliyetçi bir gürültü ile karşı tarafı ittifak ilişkileri üzerinden savaşa hazırlanmakla suçladı. 

Aslında bütün dünya yıkılsa savaşmayacak ya da savaşmasına izin verilemeyecek iki ülke durumunda Yunanistan ve Türkiye.

Ama bu gürültü ABD’nin bölgeye yaptığı askeri yığınağı gölgelemeye yaradı. Şu anda Akdeniz ve Karadeniz’de, Yunanistan ve Romanya’da büyük bir NATO yığınağı oluşmuş durumda.

Doğal olarak gözler daha önce değindiğimiz Boğazlara çevriliyor.  

Türkiye sermayesinin arkadan vurma özelliği İkinci Dünya Savaşı’ndan beri çok iyi bilindiği için Ruslar hep Montrö Anlaşmasının bir savaş durumunda görmezden gelineceğinden şüphelendiler. Türkiye ile aralarını iyi tutma gayretinde muhakkak bunun da payı vardı.

Suriye ise ayrı bir yarılma alanı.

Türkiye ve Rus ordusu ortak devriyeye çıkıyor, Suriye’nin toprak bütünlüğü üzerine her Astana süreci toplantısından sonra yemin ediliyor.

Ama herkes biliyor, Suriye komplosunda rol oynayan Türkiye cihatçıların oluşturduğu irin dolu abseyi koruyor. Türkiye çekilse Suriye bütünlüğünün korunması sağlanacak ve ABD hegemonyasındaki Suriye toprağının kazanılması için daha kolay mücadele edecekler.

Ve Ruslar ABD hegemonyasındaki topraklardan gelen petrolü ÖSO kontrolündeki bölgede işleyen petrol rafinelerini vuruyor. Türkiye ise geçenlerde ilk kez Ruslara ateş açıyor. Bu çatışmanın boyutlarını her iki taraf da sakladığı için öğrenemedik tam olarak.

Sonra “mutlaka görüşelim yakında, çok özledik birbirimizi”...

Belki Türkiye sermayesi AKP’li veya AKP’siz bu cambazlığı daha bir on yıl sürdürebilirdi.

Ama Biden’ın Putin’e “katil” demesinden sonra bu çok zor gözüküyor.

Bu sözden sonra her şey beklenir. Bu söz Trump benzeri bir patavatsızlığın ürünü değil çünkü. Eminiz Pentagon’un takviminde Biden’ın ne zaman bu lafı söyleyeceği işaretliydi.

Genellikle uluslararası ilişkiler üzerine yazan köşe yazarları sermaye sınıfına tavsiyelerde bulunurlar.

Bu köşede ise Türkiye emekçi sınıflarına tavsiyede bulunuyoruz. 

Türkiye bu koşullarda eşi görülmemiş bir sermayenin yönetememe ve meşruiyet krizine girebilir. Bu tarihsel anı göğüslemeye hazırlanın.