Baksanıza, yönetemiyorlar Türkiye’yi! Kapitalizm artık bu ülkeyi yönetemiyor. Burası her gün onlarca insanımız virüs nedeniyle ölürken, kâr manyaklarının tanesi 1 liradan 80 milyon vatandaşa her gün maske satarak nasıl acayip para kazanacaklarını hesapladığı bir ülkedir. Bu demektir ki, kapitalizm daha biz onu yıkmadan topraklarımıza yabancılaşmıştır.

Türkiye bu değil

1 Mayıs günü l’Humanité gazetesinin internette bir videosu yayınlanmış. Bella Ciao eşliğinde bir dizi ülkeden kutlama ve eylem görüntüleri izliyoruz. Video 127 saniye sürüyor; ki 15 saniyenin Türkiye’ye ayrılmasını siz düşünün artık…

Atlamayayım, l’Humanité Fransız Komünist Partisi’nin yayın organıdır ve tarihi sosyal-demokrasinin bölünüp de komünist partiyi doğurmazdan önceye, ta Jean Jaurès zamanına dayanır. Jaurès aslında İkinci Enternasyonal’in ortalama bir sosyal-demokratı olsa da çok etkili bir siyasetçidir. Diğer sosyal-demokratlar gibi savaşın ilanını görmemiş, kendi ülkesinin burjuvazisini destekleme günahına ortak olmamıştı. Birinci Emperyalist Savaşın resmen başlamasının öngününde alçakça katledildi. Savaşın “sıfırıncı anı” olarak Avusturya-Macaristan Veliahtının ölümü öğretilir ya okullarda. O “misliyle mukabele edilen” bir suikasttır. Bir de, Jaurès’in ölümü vardır ki, cenazesi en büyük barış gösterilerinden birine dönüşür. l’Humanité'nin yönetmeni, savaşı başlatmak için öldürülmesi gerekmiş olan, erken yitirdiğimiz Jaurès büyük bir barış mücadelecisi olarak tarihe geçmiştir. Lafı fazla dolandırmayayım; l’Humanité yalnızca sahip olduğu bu tarih nedeniyle bile önemlidir. Dolayısıyla 1 Mayıs videosu da önemlidir…

Başka ülkelere ayrılan iki dakikayı geçiyorum, bizim 15 saniye Türkiye’den beş fotoğraftan oluşuyor. Ne yazık ki Türkiye’yi bu resimlerden okuyan her şeyi yanlış anlar!

Demek ki düzeltmemiz gerekiyor. Aynada kendimizi seyretme meraklısı değiliz, ama ülkemizde yaşananların dışarıdan nasıl algılanacağı bizi doğrudan ilgilendiriyor.

Tahmin etmişsinizdir; bizi anlatmayan o beş fotoğrafın ilki saldırıya uğramış çelenk, devamındakiler de saldırıya uğrayan sendikacılar… Madem üzerinden bir haftayı aşkın zaman geçti, rahat konuşabiliriz. Türkiye’de baskı, zulüm, acımasızlık iktidarın parçasıdır. Kendimi bildim bileli başka türlüsünü görmedim. Benim çocukluğumda, bir ara günde onun üstünde solcunun öldürülmesi sıradanlaşmıştı. 1 Mayıs ’77 zamanlarıydı. Üsküdar meydanından geçerken solcu sayılan gazetenizi cebinize iyi saklamamışsanız dayak kaçınılmazdı. Kadıköy’ün göbeğinde eski Salı pazarının orada bir faşist “plaza” vardı ki, önünden otobüsle dolmuşla bile geçmek zordu. Katliam, suikast, darbe, işkence, faili malumlar, yakılan köyler… Ne zaman gaddarlığın hafiflediğini gördük ki. Türkiye hep böyle yönetildi. Söylemeye gerek bile yok; yılmadık, alışmadık, mücadele ettik. Böyle bir ülkede gaddarlığa maruz kalmayı göze almadan mücadele verilemez. Bunu bilmek için de öyle çok büyük devrimci olmak gerekmez. Hakkını aramak, ülkesi için iyiyi, güzeli istemek yeter.

O 15 saniye memleketin bilinen gerçeğidir, ama bizim mücadelemizi resmetmez. Komünist adını taşıyan bir partinin yayın organı bile olsa, bu resimlerin yayınlanması, dünyanın dört bir yanından ilerici insanların bize bakıp “vah vah” demelerinden başka sonuç üretmez. Üstelik o dört bir yanın önemli bir bölümünde Türkiye’ye dönük acımanın arkasında bir emperyal kibir gizlidir: “İşte bizim gibi uygar olmayan coğrafyalarda insanlara böyle zulmediliyor…” Ardına ekleyin: “Cık cık cık.” Durmayın, altını kazıyın: “Neyse ki uygar ülkeler de var…” Fransa’nın bu açıdan çoktan küme düştüğünü bile bile…

Türkiye’nin yerleşik gerçeği durmadan kendini üretir. Aradan sadece birkaç gün geçti ve bir sanatçı, “Konser verebilmek istiyorum” derken öldü. Burada zulmün ayarı yoktur, eksilmez, artar. Ama bizim ülkemizi de asla zulüm resimleri yansıtmaz. Hiç yansıtmadı. Günde on veya otuz kişi öldürülürken, beş veya altmış beş köy yakılırken de, 1 Mayıs çelengi yırtılırken de, bizim gerçeğimiz bu olmadı.

Türkiye emperyal kibir sahiplerinin vahvahlandığı bir ülke değil, umudun yeşereceği ülkedir.

Baksanıza, yönetemiyorlar Türkiye’yi! Kapitalizm artık bu ülkeyi yönetemiyor. Burası her gün onlarca insanımız virüs nedeniyle ölürken, kâr manyaklarının tanesi 1 liradan 80 milyon vatandaşa her gün maske satarak nasıl acayip para kazanacaklarını hesapladığı bir ülkedir. Bu demektir ki, kapitalizm daha biz onu yıkmadan topraklarımıza yabancılaşmıştır.

Görmüyor musunuz, bu umutlu gerçeği! Çiçek parçalamak da neymiş, geçiniz! Türkiye, insanın kokuşmuş bir çöplüğe gömülüşüyle anlatılamaz. Ama çöplüğü süpüreceğimiz günlerin aydınlığıyla çok güzel anlatılır.