Önde gelen bilim dergileri seçimlere az kala Trump’a karşı görüşlerini açıkladılar. Bilimin Trump’tan kurtulması gerektiğini söylediler. Haklılar mı? Haksız sayılabilirler mi? Yani olup bitenlerle Trump’ın gün gibi aşikâr kişilik özellikleri arasında bağ yok mu? Yerine bir başkası olsaydı örneğin salgın sürecinde Amerika’da daha az insan ölmez miydi? Daha çok önlem alınmaz mıydı? Dünya daha az sinir bozucu bir yer olmaz mıydı?

Trump’s Nature vs. Science

Başlık İngilizce oldu ama “bilim” dünyasında hafta içinde yaşanan bazı siyasal gelişmeleri yansıttığı için değiştirmek istemedim. İstemedim çünkü olan bitene çok uydu. Bu hafta bilim dünyasının önce gelen iki dergisi Nature (Doğa) ve Science (Bilim) arka arkaya Trump karşıtı editöryal yazılar yayınladılar. Başlık da bu iki derginin adıyla oluştu. Türkçe anlamıyla “Trump’ın Doğası Bilime Karşı” gibi oldu. İngilizcedeki çağrışımı, özellikle de bu hafta içinde büründüğü güncel anlam ise yaklaşan bir hesaplaşmayı ifade ediyor. Şöyle ki…

Başkanlık seçimlerinde “yüksek bilim” sahaya indi 

“Yüksek” bilim diyorum çünkü hem Nature hem de Science bir tek Amerikan biliminin değil tüm bilim dünyasının da tepesinde yer alan iki dergidir. Neredeyse bir yüzyıldır bilimin hemen her alanının tartışılmaz iki lideridir bu dergiler. Science Washington’dan, Nature ise Londra’dan yönetilir ama yönetim yerlerinin de ötesinde bir bakış ve eylemi temsil ederler. 

Yani bir anlamda bilimde, toplumsal yaşantıda İngiliz/Amerikan emperyalizminin egemenliğinin dolaylı bir göstergesidirler. O aklı temsil ederler. Bu nedenle olgulara, olaylara ve isimlere nasıl baktıkları kapitalizmin başını çeken düşünceleri yansıtır, söyledikleri her zaman ciddiye alınır ve ses getirir. 

İşte geçtiğimiz günlerde doğrudan editöryal imzalarla yayınladıkları ya da yer verdikleri yazılarla yaklaşan Amerikan başkanlık seçimleri için sahaya inmiş oldular. Okuyucularını Trump’a oy vermemeye ve hatta Demokrat Parti adayı Joe Biden’ı desteklemeye çağırdılar. Böylece Trump, Trump’ın kişiliği, siyaset yapma biçimi ve bilimin neye, nasıl tavır alması gerektiği bir kez daha gündeme girdi.

Bu tavır, yani önde gelen iki bilim dergisinin açıktan Trump karşıtlığı yapması çok heyecan uyandırabilir. Uyandırdı da! Çünkü hem Nature hem de Science dergilerinin deyim yerindeyse “bilimsel” abdestinden şüphe olmaz. Bilimde paradigmayı değiştiren tüm araştırmalar, sonuçlar ve görüşler bu dergilerde yayınlanır. Siyasete ise burun kıvırmazlar. “Demokratik” görünümlü her tür burjuva bilim politikasına açıktırlar. Öte yandan anti-komünist refleksleri çok sağlamdır, hatta bu konuda militandırlar. Geçmişte yer yer kendilerini zora sokacak uyduruk istihbaratlara dayalı anti-komünistliklere bile kalkışmışlardır. Egemen burjuva siyasetiyle ise çok ters düşmezler. 

Başka dergiler de tavrını açıkladı 

Bu iki “ağır” dergiyle aynı günlerde, yine ABD’nin ve bilim dünyasının önde gelen iki dergisi daha Trump’a karşı ağır eleştirel yazılar yayımladılar. Bu dergilerden New England Journal of Medicine tıp dünyasının en önemli dergisidir. Tıpta çığır açan hemen her araştırma bu dergide yayınlanır. Trump’a verip veriştiren bir diğer dergi de yayıncılıkta 175 yılı geride bırakan ve önemli bir popüler bilim dergisi olan Scientific American oldu. Bu iki dergi de hem Trump’a karşı ağır eleştiriler kalem aldılar hem de seçimlerdeki tavırlarını açıkladılar. 

New England Journal of Medicine editörler kurulu “Bir Liderlik Girdabında Ölmek” isimli yazıda ABD’de salgın sürecinin kötü yönetilmesini varolan liderliğin yetersiz olmasına bağladı. Ayrıca derginin editörleri Trump yönetiminin bilimin altını oyduğunu ve bilime yönelik güveni etkisi on yıllar boyunca sürecek şekilde sarstığını vurguladılar. Yazıda herkese tanıdık gelebilecek satırlar arasında şu ifadeler yer alıyordu: “Yönetim, uzman görüşüne başvurmak yerine yüzünü, gerçeği karartan ve aşikâr yalanların yayılmasını sağlayan ne idüğü belirsiz ‘kanaat önderlerine’ ve şarlatanlara döndü.” 

Science editörü ise işi tüm Amerikan bilim tarihine getirdi ve mevcut hükümet politikasının yalan üstüne kurulu olduğunu, salgına bağlı ölümleri önemsizleştirdiğini ve tüm Amerikan bilim politikası tarihinde en kötü dönem olduğunu dile getirdi. Editör “Trump Bilim Hakkında Yalan Söyledi” başlıklı yazısında iktidarın koronavirüs için en başından itibaren attığı her adımın bilinçli bir biçimde hatalı olduğunu belirtti.

Nature dergisi ise Trump, bilim ve seçimler konusunda neredeyse tam bir çıkarma yaptı: Trump’ın dört yılda bilime verdiği zarar hakkında bir zaman çizelgesi yayınladı ve bu zarardan kurtulmanın on yıllar alacağını belirten iki ayrı yazıya yer verdi. Dergi hemen ardından da Biden’a açık ve net destekte bulunan bir yazıyı yayımladı. Scientific American dergisi de “Neden Biden’ı Destekliyoruz” başlıklı bir yazı ile 175 yıllık tarihinde ilk kez bir başkanlık seçiminde tarafını ilan etti.. 

Tabii ki bu yazıların ardından bilimin siyasetin içine bu kadar girmesine mırın kırın eden sesler ortaya çıkmaya başladı. Hatta Trumpçı bilimciler de işi “biz buradayız” demeye getirdiler.

Önde gelen bilim dergileri Trump konusunda ne kadar bilimsel?

Trump malum. Öte yandan Trump muhtemelen seçimleri de kazanacak. Yani olur olur bir sürpriz olur ve kaybederse yine de seçimlerin kazananı Trumpizm olacaktır. Bu nedenle tüm dünyayı olduğu gibi bilim dünyasını da, yukarıda adı geçen dergileri de zor ve heyecanlı günler bekliyor. Dünya çok şeylere gebe! Ama Trump ya da Trumpgillerin doğası yüzünden değil!

Mesele başka yerde. Tam da dergilerin dile getirdikleri bakışta. Trump’a bakışta. Çünkü tüm bilimselliklerine rağmen bu dergiler de hepimiz de Trump meselesinde olsun bilim konusunda olsun başka meselelerinde olsun bilimsel düşünüşü sonuna kadar sürdürmüyoruz. Örneğin dergilerin heyecan uyandırıcı bir muhaliflik gibi duran tavırları bunu yapıyor mu? 

İşte orada işler karışıyor.

Dergilerin, editörlerin ve yazarların Trump’a ve Trumpgillere bakışı parçalı ve bütünü görmekten uzak. Editörler tarafından kaleme alınan yazılarda birçok kararın Trump’ın ya da Trump yönetiminin “keyfi kararı” olduğu vurgulanıyor. Öyle olunca da iş dönüp dolaşıp Trump’ın kişiliğine ve bu keyfiliğe son vermeye geliyor.

Trump’ın kişiliğinin oldukça dürtüsel olduğu, ders kitaplarında olgu örneği olarak işlenebilecek ölçüde eşsiz bir narsisizm sergilediği ortada. Ama şurası da açık ve net: Dünya kapitalizminin ihtiyaçları, sermaye sınıflarının artan rekabetleri bu tür bir siyasetin önünü açıyor. Narsisistik, saldırgan, dürtüsel, manipülatif, yalancı! İşte dergiler tüm bu sürece gözlerini kapatmış durumdalar. 

Sanıyorlar ki her şey eski güzel günlerdeki gibi “usulünce ve tatlı tatlı” yürütülebilir. Laboratuvarlar çalışır, buluşlar yapılır ve bilim insanları insanlığa saygın hizmetlerde bulunur. Emperyalizm ise insanlık namına işleri yürütmeye devam edebilir! 

Bu koca bir yalandır! Trump kadar azılı bir manipülasyondur! 

Trumpgil yönetim ise oyunun adını koymaya karar vermiştir: Kime hizmet ediyorsan onun sözünü dinleyeceksin! Öyle “özgür, liberal, rahat ve konforlu” değilsin, olamazsın. O geçmişte kaldı! Ya benimlesin ya da çürü git!

Dergiler örneğin ABD’de bilimsel kurumların bütçesinde yaşanan kesintiler ile küresel kapitalist ekonomi ve sınıf mücadelelerinin sıkıştırması arasında hiçbir bağ kurmuyorlar. Koca bir cahillik değil mi! Trump ise meselenin çok daha farkında: Sermayenin çıkarı Çin’i sınırlamakta, yeni talan alanları bulmakta ve rekabeti arttırmakta. Bunun yolu ise bir tek Amerikan işçi sınıfının değil tüm Dünya proletaryasının haklarının budanması ya da yeni bir teknolojik atılımla emek verimliliğinin arttırılmasından geçiyor. Açık ve net!

Dergiler bunu belki görüyorlar ama sınıfsal özleri nedeniyle bilgiye çeviremiyorlar. İstekleri işlerin “demokratik” usullerle ve kurumların, bilimin yıpratılmadan yürütülmesinde. Bu görüşe dair tüm yazdıklarım ise tabii ki “işe yaramaz, komünist klişeler”. Hepsi bu.

Trump’ın doğası kapitalizmin ruhudur!

Mesele Trump’ın doğasının bilime karşı olması değil. Tamam, Trumpgiller, tüm gericilik, bilim karşıtı. Ama Trump karşıtları, ülkemiz dâhil birçok yerdeki iktidar karşıtları ne kadar bilim düşkünü? Orası belli mi? Bilimi gidebileceği en uç noktaya kadar zorlamaya niyetli miyiz? Sonra iş dönüp dolaşıp işte Trump’ın kişiliğine falan kalmıyor mu?

Trump sadece bir mesele. Bir sembol, eğilim, simge. Trump, dönemin ruhu. Kötü ama birçok şeye açık bir dönemin ruhu...

Yine de çoğu insan öyle bakacak. Yani başımıza gelenlerin Trump’ın ya da bir başka sermaye siyasetçisinin iyiliği ya da kötülüğü, karizması ya da psikopatlığı ile ilgili olduğunu düşünecek. Dergiler de öyle yapıyor. Az ya da çok!

Haklılar mı? Haksız sayılabilirler mi? Yani olup bitenlerle Trump’ın gün gibi aşikâr kişilik özellikleri arasında bağ yok mu? Yerine bir başkası olsaydı örneğin salgın sürecinde Amerika’da daha az insan ölmez miydi? Daha çok önlem alınmaz mıydı? Dünya daha az sinir bozucu bir yer olmaz mıydı?

Kısmen haklılar. Siyasette kişiliğin ayrı bir yeri var. Daha doğrusu kişilik, mizaç ve karakter hayatın her alanında hükmünü yerine getiriyor da iş siyasete gelince etkisi bir tık daha belirgin oluyor. Liderin ya da vitrinde olan siyasetçinin büyüleyen, ikna eden, zihin kuran ve iç dünyalara (gönüllere) hitap eden bir yanı olması gerekiyor. Bu nedenle çoğu burjuva siyasetçi “ortalamayı, vasadı” temsil edebildiği oranda “başarılı” olabiliyor. Daha doğrusu vasadın, ortalama bilincin, egemen akıl yürütmenin ve muhakemenin kritik noktalarına bir biçimde ses olan tutunuyor. Trump da bunu yapıyor.

Ama esas olarak dönemin maddi ihtiyaçları Trump’ın kişiliğine yer açıyor. Bu nedenle kişilik kadar, hatta ondan daha çok maddi hayatın üretiminde neler oluyor oraya bakmak gerekiyor. İşte o zaman bilim de film olmaktan çıkacaktır. Ama Nature’da ya da Science’da değil. Başka yerlerde.