Temsili demokrasinin yalnızca adı kaldı yadigar.

Temsili demokrasinin araçlarıyla muhalefet yapmak

Yürütme, Meclisin dışında ulaşılamaz bir yerlerde konumlandırıldı. Meclis, yürütmeyi denetleyemediği gibi yasama organı özelliğini de yitirdi. Yukarıdan gelen metinlere yasa numarası veren bir kurum olmanın ötesinde bir anlamı yok. Yargıcın elini vicdanına koyup karar verebildiği günlerse çok eskilerde kaldı.

Temsili demokrasinin yalnızca adı kaldı yadigar. Düzen muhalefeti bunun farkında değil. Ya da daha kötüsü: temsili demokrasinin araçlarını kullanarak bütün bu olumsuzlukların üstesinden geleceklerine inandırmaya çalışıyorlar hepimizi; oyalıyorlar yani…

Komisyonların gündemine bile girmeyeceğini biliyorlar ama gene de yasa teklifleri vermeyi sürdürüyorlar. Çıkarılan yasaların kimi maddelerini iptal etsin diye, Anayasa Mahkemesine; Yürütmenin çıkardığı düzenleyici kuralları ve alınan kararları bozsun diye, İdari yargı yerlerine başvurup duruyorlar.

Yanlış anlaşılmasın: Meclis içinde yaptıkları muhalefetten vazgeçmelerini kimse istemiyor onlardan, bu doğru da olmaz. Ancak etkili ve sonuç alıcı muhalefetin meclis içi ve dışının birlikte kullanılabildiği ortamlarda başarılabileceği gerçeğini 20 yılın sonunda bile göremeyişleri çok kötü.

Nedense görmüyorlar. Daha birkaç gün önce “birlik ve beraberliğimizi Dünyaya göstermek” adına, bütün bu olumsuzlukların sorumlusu siyasi hareketlerle birlik olup, Biden’in soykırım iddiasını kınayan Meclis kararına katkı verdiler. Oysa ayrı açıklama yapsalar hem sorunu kendi anlayışları doğrultusunda özgürce anlatabilirler hem de AKP’nin sorumluluklarına ortak olmadıklarını el aleme göstermiş olurlardı. Bu fırsatı kaçırdılar. Bilemeyiz, belki de kullanmak istemediler.

Üstelik birlik/beraberlik diye tanımlanacak bir durum da yok ortada. Kendilerinden olmayanları ötekileştirdiler: ya yok sayıyorlar ya da hakaret ediyorlar. Komisyonlarda, Genel Kurulda, yasaların çıkarılması 10 dakika gecikmesin diye Cumhur İttifakı milletvekilleri eleştirilere yanıt bile vermiyor.

Cephaneliğin tam ortasında yaşıyoruz. Bu tür desteklerin arkası gelirse çok vahim sonuçlarla karşılaşabiliriz. Bir anda vekalet savaşlarının içinde buluruz kendimizi. Vekalet savaşlarında emekçileri birbirine kırdıranlara, kahraman; kırılanlara, yüce bir makam olan şehitlik payesi verildiğini biliyoruz. Hepsi onların olsun; istemeyiz hiç birini.

Bir yerlerde okumuştum: “İnsan öldürmenin çok yolu var, ama çoğu Ceza Yasalarında tanımlanmadığı için suç sayılmıyor, cezası da yok” yazıyordu.

Birini tabancayla, bıçakla öldürmüşseniz cinayettir. Ama sözgelişi bir maden ocağında sizin yüzünüzden 300 işçi ölmüşse, cinayetten değil uyduruk suçlardan yargılanır, büyük olasılıkla beraat edersiniz. Üstelik Soma’da olduğu gibi sorumluluklarınızdan kaynaklanan mali yükümlülüklerinizi devlet öder.

İnsanları yavaş yavaş öldürmek de cinayetten sayılmıyor. Kimyasal atıklarınızı derelerine boca edersiniz, topraktan zehir fışkırır. Maden çıkaracağız, otoyollar, köprüler, kanallar yapacağız diye ormanlarını, meralarını, tarım topraklarını, yaşam alanlarını yok eder, insanlarını gelirsiz, yiyeceksiz, oksijensiz bırakırsınız; yavaş yavaş ölürler.

Öldürmenin suç sayılmayan çok yolu var demiştik, bir ikisinden daha söz edelim: salgını boş verip on binlerce kişiyi parti kongrelerinizde, şeyhlerinizin cenazelerinde toplar, potansiyel taşıyıcı olarak memleketlerine gönderirsiniz; bize göre cinayete teşebbüstür. İkizdere’de taş çıkarmak için ormanları yolarsınız; Kaz dağlarında altın çıkarmak için keser üstelik bir de toprağına siyanürü basarsınız; Aydın’da, Jeotermal enerji diye toprağı, havayı kirletirsiniz. Ve yaşam alanlarını korumaya çalışanların üzerine, dozerlerinizi sürersiniz, salgın gerekçesiyle yasaklar koyar, uymayanları gözaltına alır cezalar kesersiniz; bu da bize göre adam öldürmeye teşebbüstür.

Son bir örnek; “Tam kapanma kararı” alır, 16,5 milyon işçiyi kapsam dışında bırakırsanız bu da öldürmeye tam teşebbüs sayılır. Salgın pik yapar; binlerce kişi ölür. Ölümlerin sorumluluğu, bizlere iş veren velinimetlerimize çıkarılacak değil ya; 84 milyon vatandaşı suçlu ilan eder, işin içinden sıyrılırsınız.

Temsili demokrasinin araçlarıyla muhalefet yapanların sözlerine karnımız tok. Bizim Ankara’ya yürüyen Somalı maden işçisinin karşısına Jandarma çıkarıldığında onlara; “…bir tane kıçı kırık patrondan hesap soramayan devlet, gücünü bizde sınayacak öyle mi Alay Komutanı? Şimdi bize güç göstereceksiniz ve biz bundan korkacağız. Vallahi de billahi de korkmuyoruz” diyen örgütlü gür seslere ihtiyacımız var.