Bu başlıklarda başarılı olacak öğretim üyesi üniversite içinden de bulunabilirdi: yapmadılar. Bu tercihin altında, 'teslim almak' gibi bir amaç aramanın hiç sakıncası yok.

Tekellerin kâr güdüsü - Bilim ve Boğaziçi Üniversitesi vak'ası

Sermayenin gözünde bilim, üretim teknolojilerinin geliştirilmesine; süreçlerin iyileştirilmesine; maliyetlerin düşürülmesine ve çok satılabilmesi için cazibe oluşturulmasına katkı veren bir araçtır. Bunları sağlamıyorsa, yaşamın gerçekleriyle bağdaşmıyordur; fantezidir; boşboğazlıktır.

Bilim, elbette teknolojinin gelişmesine katkı verecek. Ancak kapitalist düzende kârların azamileştirilmesine odaklanılması zorunluluğu var. Bu yüzden de kapitalizmin bilim anlayışına ihtiyatla yaklaşılması gerekiyor.

Güncel bir örnek verelim: altın madenciliğinde verimliliğin artırılması için girişilen her türlü çalışma bilimsel araştırma sayılır ama zehirle üretilen, doğaya düşman bir metalin neden en gözde yatırım aracı olduğunun sorulması bile yasaktır.

Tek bir örnek bile üniversitelerin, kayıtsız koşulsuz tekellerin hizmetine sunulmasına direnmenin bir insanlık borcu olduğunu göstermeye yetiyor.

Boğaziçi Üniversitesi’ne yeni atanan Rektör, Üniversite dışından ve AKP ile sıkı ilişkisi olan biri. İlçelerinden birinin kurucu üyesi; yöneticisi; belediye başkanı ve milletvekili adayı olmuş. Özgeçmişinde, iki vakıf üniversitesi rektörlüğü; CASA; Atak Helikopter; F -16 programları var. Ayrıca kimi zaman profesyonel kimi zaman girişimci olarak birçok üretim ve servis sektöründe strateji ve yönetim konularında danışmanlıklar yapmış. Beklenen göreve çok elverişli olduğu açıkça görülebiliyor.

Atandığı günün hemen ertesinde yaptığı açıklama önemliydi. Yıllar öncesinden bugünlere hazırlandığının itirafı bile sayılabilir. Hiç değiştirmeden aktarıyorum; “Boğaziçi’nde yönetim ve strateji yoğun eğitimim sonrası özel sektörde pratik yapma fırsatı bulmam sonrasında farklı üniversitelerde bölüm başkanlığı, dekanlık ve rektörlük süreçlerinde tecrübe kazanmamın, beni bugünlere hazırlayan güzel tesadüfler olduğunu düşünüyorum.

Yeni atanan rektöre göre Boğaziçi hak ettiği yerde değil ve yerini bulabilmesi için üzerinde çok sayıda başlık altında çalışılması gerekiyor. Başlıklardan ikisi özellikle dikkatimi çekti, biri “sektörle işbirliği” öteki “girişimcilik”.

Bu iki başlıkta başarılı olacak öğretim üyesi Üniversite içinden de bulunabilirdi: yapmadılar. Bu tercihin altında, “teslim almak” gibi bir amaç aramanın hiç sakıncası yok.

Bilmeyenler, Boğaziçi Üniversitesinin endüstriye/sanayiye sırtını döndüğünü düşünebilir. Oysa gerçek hiç de öyle değil. Sıralayalım:

Döner Sermaye İşletmesinin, yaklaşık 25 milyon lira bütçesi var. Döner Sermayeler, YÖK Yasasında üniversite-sanayi işbirliği olarak değerlendiriliyor. Dışarıdan “projeler” bulunuyor ve hizmet karşılığında alınan ücretler döner sermaye ve öğretim üyeleri arasında belirli ilkeler doğrultusunda paylaştırılıyor.

Boğaziçi Üniversitesinin gelişkin bir teknokent şirketi var. Üniversitenin 3,192 m² büyüklüğündeki taşınmazı üzerinde 32 firma faaliyet gösteriyor. Şirkete; “bölge arazisinin kullanımı, yapı ve tesislerin projelendirilmesi, inşası ve kullanımı, Bölgenin yönetimi ve işletilmesi…” gibi yetkiler verilmiş. Dahası, Bakanlık onayıyla tahsis edilen alanın genişletilmesi isteğiyle imar planı hazırlayabiliyor. Engel kalmadığına göre Boğaziçi Üniversitesinin o güzelim doğasını betonla kaplamaları çok zaman almaz.

KOSGEB ile işbirliği içinde yürütülen Teknoloji Geliştirme Merkezlerini (TEKMER) unutmayalım. Üniversite, çalışabilecekleri işliği; öğretim üyesini; gerekiyorsa öğrencisini veriyor, KOSGEB, yararlanan firmaya 3 milyon 800 bin liraya ulaşan tutarlarda destek veriyor; bunun bir milyon lirası geri ödemesiz.

Yeni atanan rektör, ayağının tozuyla bu ilişkileri yetersiz gördüğünü söyledi. Demek ki Üniversite, doğrudan tekellerin eline bırakılacak.