Suriye halkı geçen yüzyılda emperyalizme ve feodalizme karşı başarılı mücadeleler vermiş, üstü törpülenmekle birlikte hâlâ bazı ileri yanlar taşıyan ve Sovyetler Birliğinin çözülüşü sonrası emperyalist restorasyona direnen bir ulus devlet olarak bu yüzyıla devroldu.

Suriye bölünecek mi?

Yirminci yüzyıl sömürgeciliğe ve feodalizme karşı ulusal devrimlerin zaferlerine tanıklık etti. Sovyetler Birliği’nin desteği ile bu devrimler tarihsel olarak ileriye çekildi, emperyalizmin ve onun işbirlikçisi olan feodal sınıfların çıkarları kesin bir şekilde geriletildi.

Farklı ulusal devletlere bugün yayılmış olan Kürt halkı keşke o zaman sosyalizmli yüzyıla yaslanarak ulusal bağımsızlığını kazanmış olsaydı. Bunun gerçekleşmemesinin nedenleri tartışılabilir ama bu kısa yazıya sığmaz.

Ancak günümüzde tarihi ileri çekebilecek bir ulusal mücadelenin hemen hiç kalmadığını görüyoruz. Burjuva milliyetçiliği sosyalizme geçiş çağına ayak bağı oluyor.

Bunun önemli örneklerinden biri Suriye’de yaşanıyor.

Suriye halkı geçen yüzyılda emperyalizme ve feodalizme karşı başarılı mücadeleler vermiş, üstü törpülenmekle birlikte hâlâ bazı ileri yanlar taşıyan ve Sovyetler Birliğinin çözülüşü sonrası emperyalist restorasyona direnen bir ulus devlet olarak bu yüzyıla devroldu.

ABD emperyalizmi ise, ister geçen yüzyılın intikamını almak için, ister Ortadoğu’da İsrail’in hegemonyasını pekiştirmek için, ister sermayenin karşısında bir ulusal iradeye dayanamadığı için on yıl kadar önce Suriye’ye karşı bir saldırı başlattı. Ne yazık ki gerici Körfez ülkeleri gibi AKP yönetimindeki Türkiye de utanç verici şekilde bu saldırının parçası oldu.

Suriye’de Kürtler 2 milyon civarındaki nüfuslarıyla Suriye nüfusunun %10 kadarını oluşturuyor. Geçen yüzyılda Suriye’nin attığı tarihsel adıma Kürtler de katılmış, ayrıca eşitlik ve özgürlük için Suriye Komünist Partisi’nin önemli kadro kaynaklarından biri olmuşlardı.

Bugün bir tek Kürt siyaseti ve stratejisi yok ama biz genelleyip Suriye Kürt Siyaseti diyelim. Bu siyaset müdahale başlayınca zaman zaman kararsız kalınsa da sonuçta ABD ile birlikte davranmayı seçti. ABD ise Kürt siyasetleri nezdinde bir işbirlikçi bulmuş oldu.

IŞİD’in bugün bir ABD yapımı olduğu, uluslararası hukuku aşmak için paravan ve bahane olarak kullanıldığı çok iyi belgelendi. IŞİD liderlerinin korunması, oradan oraya transferleri, IŞİD’e saldıran Suriye ordusunun bombalanması vb.

Kürtlerin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) –ki yaşanırken bu insanlık dışı gericiliğe karşı mücadele çok gerçekçiydi-ABD ile birlikte IŞİD’e karşı savaştı. Halen ABD’nin hava gücüyle ilan edilmemiş uçuşa yasak bölgesinde bir hegemonya kuruldu. Aşağıdaki haritada sarıya boyalı bölge nüfusun %10 kadarının Suriye’nin üçte birinde nasıl hegemon güç haline geldiğine işaret ediyor.

Birazdan petrolden bahsedeceğiz ama çoğunlukla gözden kaçan bir yan var. Fırat nehrinin fiili olarak yaratılan Kürt bölgesinin sınırlarını oluşturmasının yanı sıra Suriye için yaşamsal değeri olan suyun kontrolü de Kürt Siyaseti’nde, dolayısıyla ABD’de kalıyor. Suriye’nin en verimli tahıl alanları, Haseke gibi, Fırat’ın doğusunda bulunuyor.

Petrole gelince, Suriye hiçbir zaman bir Irak veya İran gibi zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahip olmadı, ancak ABD saldırısından önce günde 385 bin varil civarındaki petrol üretimi yoksul Suriye için çok önemli bir kaynaktı, hem ülke gereksinimi için kullanılıyor hem de ihraç ediliyordu.

Aşağıdaki haritada görüldüğü gibi şimdi en önemli petrol bölgeleri, Rimelan, Deyrizor gibi Kürt hegemonyasında kaldı. Şu anda petrol kaynaklarının %80 kadarını kontrol ediyorlar.

Rafinerilerin ve kuyuların bakımı yapılamadığı için iptidai koşullarda çıkarılan petrolün ticaretinden SDG’nin kayıt dışı olarak yılda 400 milyon dolara yakın para kazandığı tahmin ediliyor.

SDG petrolün bir kısmını ABD ablukası altında çok zor durumda olan Suriye Devleti’ne de satıyordu.

Ancak bu ticari tablo siyasi bir anlam kazandı. ABD Suriye’den çekiliyormuş gibi yaparken, petrol bölgeleri önemli diye buraları korumak için askeri bir yığınak yaptı. SDG ile ittifakını pekiştirdi.

Bölgedeki Arap aşiretlerine korku salındı bir yandan, bir yandan Araplardan oluşan ABD’ye bağlı bir paralı askeri güç oluşturuldu.

ABD, Körfezin başlıca Suudi Arabistan ve BAE gibi gerici devletlerini ve İsrail’i bu bölgeye yatırım yapmak için davet etti.

SDG’nin petrol ihracatını meşrulaştırmak için karanlık işlere aracılık edebilecek bir petrol şirketi (Delta Crescent Energy LLC) ile anlaşma sağlandı. Şirket bu hukuksuzca işgal edilmiş bölgeye rafineri kuracak ve ticarete aracılık ederek ambargodan SDG’nin sıyrılmasını sağlayacak.

Bunların hepsini bir araya getirince, dünya petrol piyasasında hiçbir önemi olmayan petrol ticaretinin bir araç olduğu, aslında ABD’nin bölgede bir devlet inşa ettiği ve Suriye’yi kalıcı bir şekilde bölmeye niyetlendiği anlaşılıyor.

Başka bir halkın mahvı üzerine bir ulusal kurtuluş olmayacağını buradan hatırlatmak istiyoruz. Bir şekilde ABD bölgeden çekildiğinde Kürt siyasetleri ve halkı çok zor durumda kalabilir.

Kürt emekçi halkının özgürlüğü ve eşitliği bugün burjuvazinin siyasi hegemonyasındaki ulusların sosyalizme geçerek bütünleşmeye başlamasında bulunuyor.

Türkiye burjuvazisinin açgözlü siyaseti ise bir kez daha tökezlemiş gözüküyor. Çünkü defalarca Fırat’ın doğusundaki petrol yataklarına Kürt siyaseti yerine talip olmak için ABD’ye ricada bulundular. Suriye’nin ulusal bütünlüğünün korunmasından bahsedecek durumda değiller, şimdi onlara eminiz ki SDG hegemonyasındaki petrollerden ticari komisyon teklif ediliyor.