Yalnızca tarikatları değil, onlarla toplumun geneli arasında uyum inşa etmeyi iş tutanları da geri püskürtebiliriz. Örgütlülükle, tavizsiz bir mücadeleyle, tarikatlar kapatılsın hedefiyle… 

Süpürmenin zamanıdır

İki gün önce soL’daki köşesinde Rıfat Okçabol da aktardı; Türkiye’de tarikatların meşruiyeti belki Cumhuriyet reformları sırasında yasadışı ilan edildikleri günden bile daha zayıf. Anketçilik sektörü olmadığından o zamanki durumu net olarak bilemiyoruz tabii; ama bugün, tekrar edecek olursam, tarikatları zararlı bulup yasaklanması gerektiğini düşünenlerin oranı yüzde 60’a dayanmış (57,2) ve tarikatları iktidar mekanizmalarına alenen yerleştiren AKP tabanının da neredeyse yarısı (46,9) aynı düşünceyi paylaşıyormuş.

Dikkat edin, devlet önce adım adım, sonra üstünün örtülmesi olanaksız bir pervasızlıkla halen yasal olmayan bu örgütlere pay edilmiş durumda. Bakanlıklar, müdürlükler değil, yargıdan, ordudan falan söz ediyoruz. Ve AKP’ye yakın bir şirketin yaptığı söylenen bu ankette çıkan sonuç, iktidar partisinin tabanının yarısının ve toplumun yarıdan fazlasının işte buna şiddetle karşı çıktığıdır.

“Kapatılsın, zararlı” diye düşünmek herhalde en hafifinden “şiddetle karşı çıkmak” diye tarif edilebilir.

Peki diğer uçta olup da şiddetle sahip çıkanlar, yola devam diyenler? Yüzde 11,6! Yani onda bire yuvarlayabiliyoruz. AKP seçmenine bakarsak yüzde 19,4 oluyor, sadece onda iki. 

Üstelik sıra tarikatların denetlenmesi meselesine gelince, “denetimsiz kalsın” diyerek tam boy tarikat savunusuna soyunanların oranı genelde yüzde 12’de, AKP söz konusu olduğunda 14,7’de kalıyor. 

İktidarda olduğunu bildiğiniz bir kuruma yalnızca bu kadar sahip çıkan bir toplumda yaşıyoruz. Başka türlü de söyleyebiliriz; gücün sahibi olmanın ve tanımı gereği sahip olduğu gücü görülmemiş bir gaddarlıkla, hukuksuzlukla kullanabilen bir yapının toplumu sindirmesi beklenir. Ama ellerinde yüzde 12 ile 15 arasında bir biat edenler toplamı var. Bu bizim sindirilmiş halimiz. Basınç biraz gevşediğinde bu oranın yarısının anında buhar olacağını iddia edebiliriz. Tarikatlar kapatılsın diyenlerin oranı ise, iddia ediyorum, patlayacaktır.

Tarikat devletinin reel gücü bu kadar. Toplumu boğan tarikat ağlarının öz kaynakları bu kadar. Elbette tam da bu nedenle basıncı gevşetmeleri düşünülemez. Aynı ilişkiyi AKP iktidarının geneline taşıyın. Gevşettiklerinde seçime bile gerek kalmaz, dağılırlar. O yüzden böyleler.

Ama ikinci olarak küçük bir azınlığın bütüne egemen olmasının yalnızca zorbalıkla açıklanması imkansızdır. Siyasette başka faktörler de vardır. Örneğin tarikat bir örgütlülüktür. Tarikatları zarar ziyan sayanlarsa örgütsüzdür. 

Sonra, tarikatçılığın kadını aşağılayan, bilime düşman, biatçı ve cihatçı bir ideolojisi vardır. Sapkınca da olsa insanların angaje olduğu, bir amacı olduğuna inanmasını sağlayan, onları harekete geçiren faktördür ideoloji. Tarikat karşıtlığının ise ideolojik yelpazesinden bile söz edemeyiz. Yelpazenin kanatlarını bile birbirine bağlayan iplikler olur! AKP’nin giderek daha tarikatçı olması, buna mahkûm olmasını “hata” zannedenler var. Oysa tarikatçılığı çıkartırsanız bu partinin kadro ortalaması ihaleye başvuranlarla iş takipçilerinden ibaret kalır. Tamam işin ucunda para var, ama bu ortamın siyasi bir heyecan ve angajman yaratması düşünülemez. Sonuç olarak Türkiye’de artık siyasi iktidar tarikatsız yapamaz.

Üçüncü olarak bir yelpazenin kanatları bile olamayacağını söylediğim tarikat karşıtlarına bakmak gerekir. Ankete göre tarikatların denetlenmesi gerektiğini düşünenlerin oranı yüzde 65,9. Bunu da toplumun üçte ikisi diye yuvarlayabiliriz. Zorbalığın sindirme kapasitesini düşündüğümüzde çok daha yükseğe çıkabileceğimizi de tahmin edebiliriz. Özetlersek, büyük çoğunluk! 

Ama durun! Hani büyük çoğunluk zaten “kapatılsın” diye düşünüyordu?

Mesele böyle bir nüfusun varlığı değil, mesele “denetlensin mi” sorusunda. Açayım. İçinin çürüklüğü toplumu kokuşturan, çocuklara ve kadınlara işkence edilen, bütün eşitsizlikleri, kötülükleri. Sömürüyü aklama müessesesi olarak iş gören bir teşkilat düşünün... Herhalde fazla zorlanmamışsınızdır; bu teşkilatı çocuğunuzun okulunda, mahalledeki camide, gitmek zorunda olduğunuz hastanede, işyerinizde kariyer hesaplarında, arkadaş çevrenizde hissedip duruyor olmalısınız… Ne gelir insanın aklına?

İnsanın aklına gelebilecek “organik” soru “bu yapı iyi mi, kötü mü” olabilir. Eğer kötüyse, akıl yürütme “olmasın böyle şey” diye devam edecektir. 

Ha, bu arada söz konusu teşkilatı canhıraş savunanların yüzde 10 göründüğü, ama çıkar ilişkisi ve tehditleri bertaraf edebildiğimizde yani gerçek duygu ve düşüncelere indiğimizde, elde yüzde birkaç kalacağını da hatırlayalım. 

Anket föyüne “böyle şey olsun mu olmasın mı” sorusunu yazmak normaldir. Anket föyüne “bu şey nasıl işlesin” diye yazmak saçmadır. Bu soru olsa olsa tarikatlarla yaşamak isteyenleri ilgilendirir. Tarikatçılar kendi aralarında tartışabilirler. 

Tarikat karşıtlarının önüne “tarikatlar nasıl işlesin” sorusunu koymanın, karşıtlığı dağıtmaktan başka amacı olamaz. Türkiye’de bugün düzenin tarikatsız yapamayacağını bilen ve düzenin sürüp gitmesini arzulayan birileri, tarikatlara karşı kabaran toplumsal öfkeyi yatıştırmak için organize bir faaliyet yürütmektedir. Bu akımı “iyi tarikatlar da var” diyen, “şeriat tehlikesi yok ki” diyen, tarikatları sivil toplum kuruluşu sayan “ilericiler” açmıştı.

Yalnızca tarikatları değil, onlarla toplumun geneli arasında uyum inşa etmeyi iş tutanları da geri püskürtebiliriz. Örgütlülükle, tavizsiz bir mücadeleyle, tarikatlar kapatılsın hedefiyle… 

Madem ki baskılara rağmen, örgütsüzlüğe rağmen halkımızın çoğunluğu böyle düşünmektedir, tarikatları süpürmek mümkündür.