Bunca can sıkıcı gündemin gölgesinde kaldı sanki bir güzel insanın hatırası, kalmasın…

Suat Derviş’in mirası

Bunca can sıkıcı gündemin gölgesinde kaldı sanki bir güzel insanın hatırası, kalmasın…Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin ilk kadın sosyalist yazar ve gazetecilerinden Suat Derviş’in ölüm yıldönümüydü. Bir boyun eğmeyişin temsili olan bu güçlü karakter, 23 Temmuz 1972’de yapayalnız göçmüştü bu dünyadan. Yaşamı yıllar sonra kitaplara konu olacaktı ancak ölümü, küçük bir haber olarak yer buldu dönemin gazetelerinde, tıpkı bugün gibi…

Bu yazıda son dönemde kendisini çokça sahiplenen feministlerin pek de öne çıkarmadığı bir Suat Derviş’ten bahsetmek isterim. “Özgür ruhlu bir kadın” olarak çıktığı yolculuğunun sosyalizme ulaşan öyküsünden…

Aydın ve ilerici bir doktor babanın ve sanata yatkın bir annenin kızı olarak, İstanbul’da evde özel hocalarla aldığı eğitimle oldukça korunaklı bir ortamda büyür Suat. Belki de peri masalını, çocukluğuna denk gelen ve Jön Türk hareketi içinde olan babası nedeniyle yakından tanık olduğu 31 Mart Vakası bozmuştur. Evinin dışındaki dünyanın gerçeklerini farketmesi çok uzun sürmez.

Gençlik döneminde yolu komünist şairimiz Nâzım Hikmet ile kesişir. Nâzım’ın komşusu, çocukluk arkadaşı ve hatta şu dizelerle anlattığı karşılıksız ilk aşkı olduğu söylenir:

“Ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını
  Bir kere eğemedim bu kadının başını..”
1Nâzım Hikmet’in Ekim Devrimi ardından Sovyetler Birliği’ne gidişiyle yolları ayrılsa da, Suat Derviş için en sıkıntılı zamanlarında yardım isteyeceği insan olarak kalacaktır Nazım. 

Kurtuluş Savaşı yıllarında bir gazeteci olarak ünlenmeye başlayan Suat Derviş aynı zamanda Lozan Konferansı’nı izleyen tek kadın gazeteci olacaktır. Erkekler dünyasında tek başına yükselişi ve çalkantılı evlilikleri ile dönemin dikkat çeken kadınlarından biri haline gelir ancak düşünsel dünyasındaki değişim, Hitler faşizminin yükseldiği Almanya’da yaşadığı yıllarda başlar. Faşizme, halkların yoksulluğuna tanıklığı ve ardından Cumhuriyet gazetesi için yaptığı sokak röportajları, hep bildiğini sandığı ama aslında hiç içinde olmadığı bir kapıyı aralar zihninde.

Türkiye’deki ilk basın sendikasının kurucularından olur ve sokak röportajlarında ülkesindeki emekçilerin, özellikle kadın işçilerin ve kimsesiz çocukların sorunlarına yer verir. Röportajlarından birinde: “Ben senelerce el kapılarında çalıştım. Hizmetçilik ettim. Ömrümü el kapısına vakfettim. Fakat şimdi yaşlandım. Yüzüme bakmıyorlar ve beni tutmak istemiyorlar” der bir işçi kadın; bir diğerinde ise “Çocuklardan kime anasını sorsam: İş aramaya gitti cevabını alıyorum” der Suat Derviş2…1930’lu yılların sonlarında Türkiye’de bir yandan kadın işçi istihdamı artarken öte yandan kadınlar ucuza, güvencesiz ve çok zor koşullar altında çalışmaya mecbur bırakılmaktadır. Çocuklar ise evlerinde ve sokaklarda bir başınadır…

Tam da bu yıllarda Tan Gazetesi gözlem yapmak üzere farklı ülkelere gazeteci yollamaktadır. Suat Derviş’in şansına da Sovyetler Birliği düşer. Hem ülkesinde hem de Faşist Almanya’da kapitalizmin gerçekleri ile yüzleşmiş olan Suat Derviş için Sovyetler Birliği gezisi bir dönüm noktasıdır. Kendi ülkesindeki kadınların ve çocukların durumu, gezide de en çok Sovyet kadınlarının yaşamına odaklanmasına neden olur. Sosyalizmin insanlığa nasıl bir yaşam sunduğunun en gerçek ve basit anlatımlarından biri olan “Niçin Sovyetler Birliğinin Dostuyum” isimli eserini bu gezinin ardından yazar. 

Yolculuk eden gebeler ve çocuklu kadınlar için kurulmuş olan sağlık merkezlerinden, tarımda çalışan kadınlar için hizmet veren seyyar kreşlere, sanat ile büyüyen çocuklardan hangi meslekten olursa olsun sanat ile iç içe yaşayan erişkinlere…Sovyetler Birliği’nde gördükleri dünyanın geri kalanında olan bitenlere dair farkındalığını arttırmakla kalmaz, başka türlü bir yaşamın mümkün olabileceğinin de ispatı olur. Bu gezinin Suat Derviş’e bir diğer mirası, yaşamı boyunca gururla taşıyacağı“komünist” damgasıdır. Komünist Suat Derviş’in işinden olması da çok zaman almaz. 

Sonrasında eşi Reşat Fuat Baraner’in tutukluluk yılları ve yoksulluk, yaşamını oldukça güçleştirse de yazmaktan, mücadeleden ve umut etmekten asla vazgeçmez. Evleri, aynı yola baş koymuşların evi olur yaşamının son yıllarına kadar. Deniz’lerin idamı ise bu çirkin dünyadaki son tanıklığı olur. Çok da yaşamaz zaten ardından…Onlarca değerli kitap ama belki de eserlerinden de önemli bir miras bırakır ardında: boyun eğmeyen komünist bir kadının bugüne de umut olan direnişi…İyi ki geçtin aramızdan Suat Derviş.

  • 1. Nazım Hikmet’in Gölgesi adlı şiirinden
  • 2. Feryal Saylıgil’in “Sokakta bir gazeteci: Suat Derviş” isimli yazısından alıntıdır.