Sözleşme’den çıkılmasının, taşkınca davranma bağlamında yandaşları zıvanadan çıkardığı ve iktidarın kararlarının da şirazeden çıkmasını hızlandırdığı görülüyor. 

Sözleşmeden çıkmak!

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının en belirgin anlamı, tabii ki kadın haklarının hiçe sayılması oluyor. 

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması üzerine gericiler bayram yaparken, toplumsal cinsiyet eşitliğini benimseyenler, laik, bilimsel ve demokratik anlayış sahibi olup halk egemenliğine inananlar karşı çıkıyor; diğer imzacı devletler de şaşırıyor ve tepki gösteriyor. 

Bu arada Sözleşme’den çıkmamız, devlet olarak attığımız imzamızı geri çektiğimiz anlamına da geliyor. Bir tek kişinin bu kararı üzerine devlet, “daha önce uygun bulduklarımızı şimdi uygun bulmuyoruz”  demiş oluyor. 

Bilindiği gibi halkın temsilcilerinden oluşan TBMM, halk egemenliğinin tecelli ettiği yerdir. Uluslararası sözleşmeler TBMM’de onaylandığı andan itibaren yürürlüğe girmekte, geçerlik kazanmaktadır. Anayasal düzenin geçerli olduğu ülkelerde, bir uluslararası sözleşmeden çıkılacaksa, yine TBMM’nin kararıyla çıkılması gerekmektedir. Anayasal düzenin-halk egemenliğinin geçerli olduğu bir ülkede, tek kişinin kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması oldu bittisine, öncelikle TBMM başkanının karşı çıkması beklenir. Ancak anayasa profesörü olduğu söylenen TBMM başkanı, bırakın TBMM’ye sahip çıkmayı, bu kurumu ve anayasayı hiçe saydığını gösterip “Cumhurbaşkanı isterse Montrö anlaşmasından da çıkabilir” diyor. 

Sözleşme’den çıkılmasının bir öyle-bir böyle niteliği, son zamanlarda yaşanmış aşağıda örneklenen olayları anımsatıyor:

  • Milletvekili, bakan, başbakan ve cumhurbaşkanı olarak “Anayasa’ya uyacağımıza ant” içsek de, anayasayı ihlal etmek için birbirimizle yarışıyoruz.  
  • 2008’de birlikte tatil yaptığımız Esat ile 2011’de papaz oluyoruz.
  • 2010 Kasımında ‘Kaddafi İnsan Hakları” ödülünü alıp Ekim 2011’de Kaddafi’nin linç edilmesine katkı yapıyoruz.  
  • 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında, 2008’de savcısı olduğumuz Ergenekon davasının kumpas olduğu ortaya çıkıyor.
  • Fetöye yıllarca ne isteseler veriyoruz, 15 Temmuz girişiminden sonra Fetöyle de papaz oluyoruz.  
  • Önce “Açılım” diyoruz, sonra nasıl kapatacağımızı bilemiyoruz.

Bir öyle-bir böyle konusunda, atanmışlar da seçilmişlerle yarışıyor. Örneğin,

  • YÖK başkanı A. Y. Saraç, 28 Mayıs 2015’de ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi1’ni açıklıyor. Bu belgede, “Yükseköğretim Kurulunun 28.05.2015 tarihli Genel Kurul kararına dayanılarak” hazırlandığı belirtilip ilgili dersin nasıl verileceği açıklanıyor ve “Yükseköğretim Kurulunun bütün bileşenlerinde toplumsal cinsiyet eşitliği ve adaletine duyarlı olarak hareket edileceğini taahhüt etmektedir” ifadesine yer veriliyor. Bir yandaş gazete yazarı 11 Şubat 2019 günü, “toplumsal cinsiyet eşitliği zırvasının tüm okullara ders olarak dayatıldığı ortaya çıktı. … YÖK bu zırvalıktan vazgeç” çağrısında bulununca, Saraç verdikleri taahhüttü unutup anında toplumsal cinsiyet eşitliğini rafa kaldırıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili ifadeleri web sayfasından da çıkarıyor.
  • Anayasa Mahkemesi (AYM), laiklik karşıtı yasa maddelerini iptal eden gerekçeli kararlarını, 12 Eylül 2010’dan sonra unutmuş bulunuyor. AYM, kısa bir süre önce Enis Berberoğlu hakkında verdiği kararını, Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun başvurusunda unutmuş görünüyor. 

Bu arada Sözleşme’den çıkılması sonrasında olumsuz gelişmelerin hızlandığı görülüyor. 

Sivas’ta bir dernek, İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması sebebiyle 8 "şükür kurbanı" kesiyor.

Sözleşmeden çıkılması sonrasında toplanan AKP’nin 7. Olağan Büyük Kongrede, kadın hakları hiçe sayıldığından üzüntülü ve pandemi tehlikesi nedeniyle de kaygılı olması beklenen kadın delegelerin göbek attığı görülüyor.

Vatan Partisi, insanları şaşırtmıyor ve Sözleşme’den çıkılmasını destekliyor.

Kadın cinayetlerinin çoğaldığı bu günlerde, bir AKP milletvekili kadın, “Kadınların hiç mi suçu yok?” diyebiliyor.

Dört ay önce atanmış olan Merkez Bankası başkanı değiştiriliyor. Bu arada başkanın değişeceğini bir şekilde öğrenen yandaşlar, 1-2 gün içinde, gazetelerin yazdığına göre 800-850 milyon liralık dolar alıyor, başkan değişince doların değer kazanmasıyla 300 küsur milyon lira kar etmiş oluyor. 

Kültür ve Turizm Bakanlığı, devlete bağlı olan sanat kurumlarından ‘Devlet’ ve ‘Türk’ ifadelerini kaldırılması ve ‘Devlet Halk Dansları Topluluğu’nun İstanbul’a taşınması kararını alıyor.

Milli savunma bakanlığının, irticai faaliyetlere karışmış kişilerin askeri okullara alınmasıyla yetinmediği görülüyor. Şimdi de subay ve ast-subay yetiştiren askeri kurslarda geçerli olan “Atatürk ilke ve devrimlerine, Cumhuriyetin temel niteliklerine, laik demokratik ve sosyal hukuk devleti niteliğine” bağlı olmak ilkesi de kaldırılıyor. 
Üyelerinin önemli bir bölümünün AKP tarafından atandığı AYM’nin HDP davasını usulen iade etmesi üzerine, MHP lideri, “HDP’nin kapatılması kadar AYM’nin de kapatılması elzem olmuştur” diyebiliyor. 

Sözleşme’den çıkılmasının, taşkınca davranma bağlamında yandaşları zıvanadan çıkardığı ve iktidarın kararlarının da şirazeden çıkmasını hızlandırdığı görülüyor. 

[email protected]