'Şimdi asıl mesele, iktidarı zorlayan toplumsal enerjinin nereye akacağıdır… Fatura yalnızca AKP’ye mi kesilecek, yoksa onunla beraber kurulu düzen de sorgulanacak mıdır?'

Siyaset yasaklandı mı?

Sınır ötesine asker yollanır, siyaset yasaktır.

Neden sınır ötesine asker yollandığını tartışmak istersin, buna izin yoktur; “milli” meseledir. Operasyonlarda “müttefik” ilan edilen silahlı güçlerin sicilini hatırlatırsın, duymazdan gelinir; onlar artık “milli” güçtür. Çatışmalardaki kayıplarla ilgili bilgi talep edersin, oralı bile olunmaz; bunlar “milli” sırdır. 

Deprem olur, siyaset yasaktır.

Binalar yıkılır, ruhsat vereni araştırırsın; bozguncu olursun. Vatandaştan para alıp vakıflara para aktaran Kızılay’ı sorgularsın; yıkıcı olursun. Kurtarma faaliyetlerinin aksamasını eleştirirsin; hain olursun. Yardımların eşit dağıtılmadığını ortaya çıkarırsın; bölücü olursun.

Ekonomi tepetaklak gider, siyaset yasaktır.

Halk perişanken devletin savurganlığını belgelersin; “iftira” derler. Enflasyona, hayat pahalılığına dikkat çekersin; “dış mihrak” derler. İşçilerin haklarının gasp edilmesini gündeme getirirsin; “terör sevicilik” derler. Köprü ve otoyoldaki talanı, hırsızlığı teşhir edersin; “şerefsiz” derler.

Mahkemeler karar verir, adalet yerlerde sürünür, siyaset yasaktır.

Adil olmayan karara itiraz edersin; bunun adı yargıya müdahaledir. Temelsiz bir yasa tasarısına karşı çıkarsın; bunun adı milli iradeyi tanımamaktır. Kırk yılın başı denk gelir, “yargı kararı uygulansın” talebinde bulunursun; bunun adı hükümeti devirme teşebbüsüdür.

Evet yürütmeyi eleştirirsin; darbeciliktir. Yasamayı eleştirirsin; darbeciliktir. Yargıyı eleştirirsin; yine darbeciliktir.

Sonra…

Salgın başlar, siyaset yasaktır.

Sosyal medyada yüz takipçisine sıradan bir paylaşımda bulunan 18 yaşındaki genç sabahın köründe gözaltına alınır. Sebep? Örgüt bağlantısı araştırılmaktadır! Ekrana çıkıp milyonların önünde saçmalayan, “bize bir şey olmaz” diyen yobaz “profesör”e kimse dokunmaz. Sebep? Halkın manevi değerlerini temsil etmektedir.

“Suudi Arabistan’da salgın yayılmışken neden insanları umreye yolladınız” diye soramazsınız, kutsal değerler yine devreye girer. Umreden dönenlerin karantina sürecinde yaşanan karmaşa aynı değerlerin kapsamındadır.

İşin gerçeği hacı kafileleri, asker uğurlamaları, mafya liderinin konvoyu ya manevi ya milli değerler sınıfına girer; yasak, önlem, kural işlemez. Bu konularla ilgili siyaset yapmak yasaktır.

Salgın sırasında açıklanan ölüm sayılarından kuşku duymak da suçtur. Test sonucunun hastanın kendisine dahi söylenmediği, insanların on gün boyunca hiçbir açıklama yapılmadan hastanede tecrit edildiği de olmuştur bu ülkede. Vaka sayısına ilişkin veri paylaşmak neredeyse casusluk sayılacaktır.

Yıllar önce suyu yurttaşlara bedava ulaştırmak isteyen belediye başkanına hapis cezası verilmişti hatırlayın.

Şimdi bağış toplayıp halka yardım ulaştırmak suçtur. Bu yetmemiştir, yerel yönetimlerin ücretsiz ekmek dağıtması da suç olmuştur. “Devletin işine karışıyor, ondan rol çalıyorlar”dır gerekçesi!

Bütün bunlar iktidarın gücünden mi, zayıflığından mı? Çok açık bu sorunun yanıtı. Yönetemiyorlar. 

Zaten siyasete engel olunamaz. Hayatın kendisidir siyaset. Ve devrimci siyaset, hayata müdahaledir; onu dönüştürmektir; sınırlanamaz.

Savaş, deprem, kriz, salgın derken halk yaygın olarak siyaset yapmaya başlayacaktır ve iktidarın bunu engelleme şansı bulunmamaktadır. Bağırıp çağırarak, suçlayarak, tehdit ederek, içeri atarak “yönetmek” cazip geliyor olabilir ama bu “güç” meselesidir, “denge” meselesidir.

Deniz bitmiştir.

Şimdi asıl mesele, iktidarı zorlayan toplumsal enerjinin nereye akacağıdır… Fatura yalnızca AKP’ye mi kesilecek, yoksa onunla beraber kurulu düzen de sorgulanacak mıdır?

Önümüzdeki günlerde siyasetin üç vektörü belirginleşecek. Siyaseti dizginlemeye, bastırmaya çalışan AKP siyaseti; kurulu düzeni AKP’nin elinden almak isteyenlerin siyaseti; “bu düzen değişmeli” diyenlerin siyaseti…

Siyasetiniz bol olsun!