Irkçılık, yoksulluk ve yoksunluk kıskacındaki siyahilerin yaşam mücadelesini bu hafta bizzat buna tanık olan bir insandan okumanızı istedim. Sol okurlarının duyarlılığı ve yaşamı yorumlama biçimlerinin bu ayrıcalığı fazlasıyla hak ettiğini düşünüyorum.

Siyahi bir genç kadın sesleniyor: 'Baskı karşısında sessizseniz, sorunun bir parçasısınız'

Bugün, Sol okurları için oldukça özel bir paylaşım yaptığımıza inanıyorum. Dünya’da siyahların ‘Black Lives Matter’ eylemleri konuşulurken ve bunun yankıları hâlâ devam ederken Türkiye’de mevcut gazete ve dergilerde doğrudan siyahi bir insanın kaleme aldığı bir metin yayınlanmadı. Amanda Nyoni, İrlanda’da tanıştığım 25 yaşında genç siyahi bir kadın. George Floyd’un ölümü onu tüm benliğiyle sarsmış durumda. Bunu Black Lives Matter eyleminde yaptığı konuşmada çok iyi bir biçimde gözlemleme fırsatı buldum. Irkçılık, yoksulluk ve yoksunluk kıskacındaki siyahilerin yaşam mücadelesini bu hafta bizzat buna tanık olan bir insandan okumanızı istedim. Sol okurlarının duyarlılığı ve yaşamı yorumlama biçimlerinin bu ayrıcalığı fazlasıyla hak ettiğini düşünüyorum. Umarım Amanda Nyoni’in duygu ve düşüncelerini siz Sol okurları için Türkçeye aktarırken olabildiğince güçlü bir biçimde yansıtabilirim…

Zimbabve (Zimbabwe)’deki Bulawayo şehrinde doğup büyüdüm. İlkokul 3. sınıftan yetişkinlik dönemime kadar tek başıma yaşam mücadelesi verdim. Bu yüzden kişisel bağımsızlığımı çok erken yaşlarda kazandım. Kendi işlerimi kendim yapabilmeyi çocuk denecek yaşta, türlü zorluklara karşı mücadele ederek öğrendim. Bu yüzden üniversiteye geldiğimde aktif bir öğrenci oldum ve akranlarıma hep yardım etmeye çalıştım. Her zaman kendi halkımın bir üyesi ve bir parçası oldum. Afrikalı kadınların güçlendirilmesi ve geliştirilmesi çalışmalarına destek oldum. 2016 yılına dek üniversitedeki öğrenci konseyinin bir parçasıydım. Afrika’nın en büyük telekomünikasyon şirketi ‘Econet Wireless’da çalıştım. 

Ancak bu kişisel başarılar Afrika coğrafyasında istikrarlı ve güvenli bir yaşamın garantisi değil. Yolsuzluğun kontrol edilemediği, ekonominin kötü olduğu bir ülkede çürüme ve yozlaşma kaçınılmazdır. Bu yüzden kendi topraklarımızdaki yaşam mücadelesi bizlere kaçınamayacağımız gerçekleri dayatıyor. Özellikle Afrikalı kadınlara. Bu tip toplumlarda işinizi düzgün ve erdemli bir biçimde yapmanız bile birilerini rahatsız edebilir. Sırf bu yüzden bir gecede ortadan kaldırılabilirsiniz ve aileniz sizi bir daha asla bulamayabilir. Burada kendi coğrafyamızın gerçekliğinden bahsediyorum. Göçün temel sebebini de bu yaşam kaygısı oluşturuyor. Doğaldır ki yaşayabilmek için yeni yollar ve seçenekler arıyor insanlar. Benim de İrlanda’ya gelişimin nedenini bu kaygılar ve tanıklık ettiğim dehşetengiz olaylar oluşturuyor. Bu yüzden insanların gerçekten sırf keyfiyetten kendi topraklarından ayrılarak hiç bilmedikleri yerlere gittiklerine ilişkin ön yargıyı, ırkçı bir yaklaşım olarak değerlendiriyorum.

Özellikle de gittiğiniz yerlerde derinizin renginin bile büyük bir dezavantaj oluşturduğunu düşünürsek, insanların vatanlarını terk etmeleri o kadar da kolay değil. 

Avrupa ya da Amerika kıtasında göç ettiğimiz ülkelerde daha ağzımızı açmadan tenimizin rengine göre sınıflandırılıyoruz. Biz Afrikalılar artık şunu çok iyi bir biçimde öğrendik: ‘Baskı karşısında eğer sessizseniz, sorunun bir parçasısınız’. George Floyd’a yapılanları izledikten sonra bu sözün doğruluğuna bir kez daha tanıklık ettik. Irkçılık bence bir yönetim ve sistem sorunu. Bu yüzden İrlanda’da bir polis vahşeti olmayabilir ama sistematik bir ırkçılığın olabileceğini göz ardı edemeyiz. Bunun bir yönetim ve sistem sorunu olduğunu kabul ettiğimiz andan itibaren sürekli uyanık olmalıyız. Bizi eylem organize etmeye iten en önemli faktörlerden biri de bu uyanık kalma ihtiyacıdır. Toplumlar eylem halindeyken daha duyarlı ve uyanıktır. Eylemlerimizde insanlığa gerçek bir eşitlik istediğimizi duyurduk. Bu çığlığın güçlü yankıları olduğuna inanıyorum. Eylemlerden ve eylemlerin yıkıcılığına dair olumlu olumsuz pek çok yorum aldık. Kişisel olarak beyaz insanların bizim çığlığımıza sessiz kalmadığına tanıklık ettim. İnsanlığın geleceği için güçlü bir dayanışma inşa etme fırsatı hala kendi elimizde ve bunu başarabiliriz. Siyahların yaşadığı ırkçılık ve vahşet sadece bizim sorunumuz olamaz; bu aynı zamanda insanlığın ortak derdidir. 

İnsanlığın ortak problemleri hâlâ su yüzündedir ve açılan yaralar henüz tam olarak kapatılmamıştır. Bu yüzden bizi sömüren, ezen ve farklılıklarımızı bize karşı kullanan bu sisteme karşı olabildiğince uyanık olmalıyız. Kendimden ve kişisel trajedilerden örülü bir metin kaleme almak yerine sizlere genel bir değerlendirme yapmaya çalıştım. Siyah insanın öfkesini anlamayanların, yüzyıllarca köle olarak vahşice yurtlarından sürülmüş Afrikalıların eylemlerini salt şiddet ve vandalizm olarak değerlendirenlerin ırkçılara ve bu düzene hizmet ettiğini asla aklınızdan çıkarmayın. Sırf teninin renginden ötürü aşağılanan, tecavüze uğrayan ve katledilen Afrikalı kadının gözlerindeki sessiz yaşlara daha fazla tahammül gösteremeyiz. Irkçılığı ve bu vahşeti besleyen düzenlerinin sonunun geldiğini onlara karşı ispat etmeliyiz. George Floyd’un nefessiz kalırken yaşadığı acı hafızamda hâlâ çok taze. Bu yüzden çok duygu yüklüyüm. Düşüncelerimi toparlamakta zorluk çekmiş olabilirim.

Arkadaşım Çağdaş’tan soL okurlarının anlayışlı ve yüksek duyarlılık taşıyan insanlar olduklarını öğrendiğim için metni kaleme alırken kendimi olabildiğince özgür hissettim. Siyah bir kadının sesinin Türkçe yankılanabilmesine verdiği katkıdan ötürü gazeteci ve yazar dostum sevgili Çağdaş Gökbel’e ve soL gazetesinin değerli emekçilerine teşekkür ederim. Irkçılığın yok edildiği ve insanlar arası eşitliğin sınırsızca inşa edildiği özgür bir dünyada birbirimize sıkıca sarılabilmek dileğiyle.