Aynı anlama gelmek üzere, huzuru bozan taraf olmak istemiyor olabilirler. Yani bir huzur olduğu varsayılıyor olabilir mi?

Sınıfsallığın ne alakası olabilir ki?

Ben birkaç gün önce soL’dan okudum. Muharrem Sarıkaya konuyu Habertürk’te açmış: Ara seçim olasılığı… Özetle yasaya göre TBMM 30 milletvekilliğinin boşalması durumunda üç ay içinde ara seçime gidiyormuş. Şimdiye kadar 14 koltuk, sahipleri bakan veya belediye başkanı olduğu veya hayatlarını kaybettiği için boş kalmış. İktidarın HDP operasyonunda 7 milletvekilinin daha Meclisten çıkartılması gündemde, fezlekeleri bekleniyormuş. Bir eski HDP’linin daha bu listeye eklenmesi büyük olasılık... Kaldı mı size 8!

AKP-MHP cephesinin, bu Meclis’in bir tek gün bile işlevli olmasına izin vermediği söylersem, kim itiraz edebilir? İşlev dolgun maaştan ibaretse başka tabii. 

Ne yapıyor bu kadar muhalif milletvekili? Son zamanlarda, önce Mecliste elinden bir şey gelmeyen, sonra Anayasa Mahkemesine gidip oradan da boş dönen ana muhalefet partisinin dilinden “halka havale etmek”, “kamuoyunun vicdanına bırakmak” laflarının ne kadar sık duyulduğunun farkında mısınız? Bugünkü başkanlık rejiminin yalnızca Meclisi değil düzen içi muhalefet siyasetini de ıskartaya çıkarttığını başka nasıl itiraf edebilirlerdi ki! Bu itiraf iktidara değil muhalefete aittir. Havale ediyorsanız, herhangi bir misyonunuz da yok demektir.

Bu Mecliste ana muhalefetin işlev üstlenebildiği biricik gündem, AKP’nin arkasına dizilme halleridir ve bunun geçmişi çok uzundur. Burası yeri değilse de not düşmek durumundayım. Kapsamı hayli esnek olan “milli meselelerde” AKP ve MHP ile saf tutmak bir şaşkınlık, çaresizlik veya ihanete yorulmasın. Bu durum düzen muhalefetinin düzenin iktidarıyla ortak paydasının ne kadar geniş olduğunun göstergesi. Rastlantı veya arıza sayılmasın.

Yalnızca CHP değil, bugün AKP-MHP keyfiyetinin saldırısı altındaki, kazandığı belediyelerin çok büyük bölümü elinden çalınmış, vekillikleri düşürülen, hatta temsilcilerinin yaşamları ağır biçimde tehdit edilen HDP’nin de ortak paydada yeri olduğu görülüyor. 

Meclis muhalefetinin bu hükümeti açıktan olumladıkları önemli bir başlık var mı? CHP (ve bütün sağ muhalifler) Doğu Akdeniz’den Dağlık Karabağ’a kadar safa koşarken “AKP ulusal çıkarları çok iyi temsil ediyor” falan da demiyorlar. Peki muhalefetin bu Meclis’ten nasıl bir yararı var? Her hafta basın toplantısı yapmak topluma seslenmenin biricik kanalı mıdır? Yo, alakası yok… Ne işe yarar Meclis? Neden ayakta tutulur?

Neden ayakta tutulur diye soruyorum, çünkü Sarıkaya’nın hatırlatmasına göre TBMM’yi ayakta tutan sayı herhangi bir 30 kişilik topluluk. Bu hükümetin, bu başkanlık rejiminin ve sonuçta onların engellenemediği, eleştirilemediği, denetlemediği bu Meclis’in yalnızca zarar ziyan anlamına geldiğini düşünmüyor mu muhalefet? Daha doğrusu bunca muhalifin içinde 30 kişilik bir öbek yok mu böyle düşünen? 

Bir mazeret var tabii. Örneğin Kılıçdaroğlu teorisi; hani babasından mirasmış: “Sen doğru dur, eğri belasını bulur.” Bu iflah olmaz pasifizmi haklı çıkaran herhangi bir toplumsal, siyasal deneyim bulamıyoruz. Ama Türkiye’nin en koyu gericiliğe, en alçakça sermaye talanına, en derin ahlaki çöküşe teslim edildiği sıra kenara çekilip gölge etmemeyi biliyoruz. 

Ünlü “çözüm ve barış süreci” zamanlarının herkesin bilip de kimsenin açık etmediği teorisini de unutmamalıyız. Buna göre ülkede öylesi köklü bir düzelmenin tıkanıp körelmiş sistemin bütününden beklenmesi gerçekçi değildi. Bize bütün köhnemiş kurumları aşabilecek bir güç lazımdı! Alın size merkezileşmiş iktidar modeli! Tarikatların ve TÜSİAD’ın bayıldığı türden! 

Neden bu zarar ziyan Meclis ayakta tutulur? Ehveni şer midir yoksa? Muhalefet bütün afra tafrasına karşın iktidar partilerinin oylarını arttıracağından mı korkmaktadır? Yok değilse, daha kötüsü olamaz ise; çıplak gözle görülebildiği gibi iktidar partileri en azından patinaj çekiyorlar ise… 

Madem otuzdur halıyı çekecek sayı ve bunun yarısı zaten gerçek olmuştur, bu zulüm rejimine isyan edip, lanet okuyup istifa basacak birkaç kişi bile yok mudur Mecliste?

Demek ki iktidardan, rejimden ve Meclisten şikâyet eden, muhalif sıfatını taşıyanların seslendirmediği bir dert var. Belki de şikayetlerin henüz dayanılmaz olmadığını düşünüyorlar. Günde kaç kişinin salgından ölmesi, kaç işçinin inşaattan düşmesi, kaç kadının saldırıya uğraması, kaç çocuğa tecavüz edilmesi halinde sinir uçlarının daha fazla dayanamayacağını merak ediyorum!

Aynı anlama gelmek üzere, huzuru bozan taraf olmak istemiyor olabilirler. Yani bir huzur olduğu varsayılıyor olabilir mi?

Akla ilk gelen bu olasılıkların açıklayıcı olmadığının ben de farkındayım. “Yok, yok, diyor olmalısınız, bu muhalefetin Meclis’in fişini çekmemesinin başka bir nedeni olmalı.” Haklısınız; başka bir nedeni olmalıdır ve bu nedenin ne olduğunu toplamda 30 değil 230 sandalyesi olan muhalif partilerin kendilerine hiç sormamış olmaları mümkün değildir. Topluca bir bildikleri var ve açık etmekten çekiniyorlar. O nedenle CHP’nin bir sözcüsü HDP’liler için tezkere geldiğinde, ara seçim adına vekilliklerinin düşürülmesine evet diyeceklerini söyleyebilmektedir. CHP’liler oturdukları kendi sandalyelerinin turşusunu mu kurmaktadırlar?

Daha makul bir mazeret arada geçti aslında: Bunların iktidardan bir beklentileri olmalıdır. Yoksa meclis denen şey yerel yönetimlerde de var ve orada da belirli oranda boş koltuk, seçimin yenilenmesini zorunlu hale getirir. Bu yola gidilmiyorsa, “milli iradeye el koyan” kayyumların başkanlık ettiği meclisler toplanıp kararlar alıyorsa, ne demeli? Herhalde bir beklentileri var ve bize söylemiyorlar!

Söylemeliler! Ne engelleyebildiğimiz, ne eleştirebildiğimiz, ne de denetleyebildiğimiz koltuklara Ankara’da ve çok sayıda ilde, ilçede şu nedenle yapıştık kaldık desinler…

Tabii benim bazı tahminlerim var ama akıl okumuş olmayayım. Çünkü lafa “her şey sınıfsaldır” diye başlayınca çok küfür yiyorum.