Sovyetler Birliği 1933’ten beri faşist bir saldırıyı bekliyor ve hazırlanıyordu. Bunun için Ekim Devrimi ile başlayan zengin ideolojik atmosferi yalınlaştırdılar, sosyalizmle yurtseverliği aynı potada erittiler, çelikten bir irade ördüler.

Sınıfın yıldızının parladığı anlar

Stefan Zweig’ın ünlü kitabı İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar’ı bilirsiniz. Zweig insanlık tarihinden kendine göre seçtiği önemli anların hikâyesini anlatır.

Hatta son hikâye, 1917 Şubat Devrimi’nden sonra Lenin’in Rusya’ya dönüşü ile ilgilidir.

Zweig bir hümanistti. Entelektüel etkinliğine bağlı iyi ve nitelikli düşüncelerin yayılmasıyla, ikna edilerek insanlığın barış içinde iyiye doğru ilerleyeceğine inanıyordu.

Hitler faşizminin Almanya’da iktidara gelmesi ve dünyayı kana bulaması ile Zweig’ın dünya görüşü iflas etti. Sınıf mücadelesini kavramadığı için Goethe’lerin, Mozart’ların, Schiller’lerin ülkesinde faşist barbarlığın nasıl bu kadar yükselebildiğini anlayamıyordu. Almanya’ya bakıyor, bakıyor, şairleri ve bestecileri görüyordu, Almanya’nın gözünü hırs bürümüş tekellerini fark etmiyordu.

1942’deki intiharı bu iflasın ürünüydü.

Eğer tarihi sınıf mücadeleleri ile birlikte değerlendiriyor olsaydı Zweig, intihar etmezdi. Zaten üç yıl daha bekleseydi sınıfın yıldızının parladığı ana, hem de müthiş bir tarihsel zaferle parlayışına tanıklık edecekti.

9 Mayıs 1945’te dünyada işçi sınıfının ilk kez iktidara geldiği Sovyetler Birliği’ne saldıran Nazi orduları yenilecek ve inlerinde teslim alınacaktı.

Zaferden dört yıl önce Nazi orduları ve müttefikleri savaş ilanına bile gerek duymadan Sovyetler Birliği’ne dört koldan saldırmıştı. Yıldırım savaşı ile 8 haftada savaşı kazanacaklarını hesap etmişlerdi.

Nasıl bu kadar yanıldıklarını anlayabiliyoruz.

Dünyanın ilk sosyalist ülkesini siyasi coğrafyadan temizlemek için bütün emperyalist ülkeler Almanya’nın sinsice de olsa arkasındaydılar. Almanya’nın tepeden tırnağa silahlanmasına göz yumulmuş, neredeyse hiç savaşmadan Nazilerin hemen bütün Avrupa’yı ele geçirmesine izin vermişlerdi. Şimdi Avrupa’nın bütün fabrikaları, madenleri, insan kaynakları Alman savaş makinesi için çalışıyordu.

Ama büyük bir yanılgı yaşadılar.

Ee, ne yapsınlar, sosyalizmin ne olduğunu daha anlayamamışlardı!

Sınıfın yıldızının parladığı an, bir an işi değildi, milyonların emeğiyle, hem de daha savaş başlamadan hazırlanmıştı.

1929’da Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin öncülüğünde başlayan kolektivizasyon o döneme kadar tarihin tanıklık etmediği bir kalkınma ve sanayileşme hızı sağlamıştı. Planlı ekonomi, zengin kaynaklar ve insan iradesi ile birleşince ülkenin 20 yıl içinde çehresi tamamen değişmişti.

Bu sanayileşme hamlesi olmasaydı, Alman savaş makinesini durdurmaları çok zordu.

Ama sadece sanayileşme mi?

Kolektivizasyon ülkenin sınıfsal bileşimine büyük bir müdahaleydi. Dev bir işçi sınıfını aydınlatarak, bilinçlendirerek yarattı. Eğer bu hamle olmasaydı, muhtemelen Nazi saldırısı aynı zamanda karşı-devrimcilerle bir iç savaşa dönüşecekti.

Sovyetler Birliği 1933’ten beri faşist bir saldırıyı bekliyor ve hazırlanıyordu. Bunun için Ekim Devrimi ile başlayan zengin ideolojik atmosferi yalınlaştırdılar, sosyalizmle yurtseverliği aynı potada erittiler, çelikten bir irade ördüler.

Aşağıdaki tablonun fotoğrafını geçen sene Moskova’da Tretyakov Modern Sanatlar Müzesi’nde çekme şansım oldu.

Bir anne faşist işgalcilerin karşısında böyle dikiliyorsa o ülke yenilmez zaten.

Savaşın belirleyeni sosyalist ülkeye duyulan inanç oldu.

Sergey Gerasimov’un 1943’te yaptığı tablo: Partizanın Annesi

Binlerce fabrikayı cephe gerisine taşıdılar, fabrikalarda kadınlar geceli gündüzlü çalıştı.

Sadece cephede Kızılordu Nazileri yenmedi, düşman hattının arkasında on binlerce partizan düşmanı yıprattı.

Kızılordu cephe cephe, sokak sokak çatıştı. Her özgürleştirilen alan için kayıp verdiler.

Sovyetler Birliği’nin savaşta kaybettiği 25 milyon insanın 3 milyonu Sovyetler Birliği Komünist Partisi üyesiydi. Muhtemelen çok gençtiler.

Güya Almanya’ya karşı savaşan ama aslında Nazilerden yana olan ABD ve İngiliz orduları Alman kentlerini vahşice bombalarken Kızılordu korkunç bir irade ama son derece insani bir şekilde ilerledi.

9 Mayıs’ta Stalin, zaferi ilan eden konuşmasını yaptı.

Emekçi sınıfların tarihindeki en büyük, an çaplı zaferin adı oldu.

Şimdi yeni bir yüzyıla hazırlanıyoruz.

Sınıfın yıldızı yanıp yanıp pır pır edecek tıpkı gökyüzündeki yıldızlar gibi.