Bugün Marksizm adına Bidencılık, bugün emekçileri düzenin içinde bütün muhaliflerle beraber iş yapmaya çağırmak, sapmalar tarihinin şımarıklık doruğudur. 

Şımara şımara sapmak

“İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” oylamasını nasıl bilirsiniz? Bilmiyorsanız ben söyleyeyim. 16 koltuğun boş bulunduğu 600 üyeli Meclisimizde bu yasa önerisi 215 oyla kabul edildi!

Yarıdan hayli az; demek ki iktidar ve destekçisi kalabalık, o gün oylamada tam kadro bulunmaya gerek duymamış. Reddedenlerin sayısı iktidar partilerinin öngörüsünü haklı çıkartıyor, çünkü o gün meclise teşrif edip ret oyu veren vekil sayısı 34 olarak kayıtlara geçmiş! Yazıyla otuz dört. Dağılımıyla 21 CHP, 8 İyi Parti, 5 HDP… 

Vekilleri anlayışla karşılayabiliriz. Gitseler bir şey mi değişecekti? Hayır. Bu durumda ailesiyle ilgilenmeyi veya oylama gününü boş zaman olarak değerlendirmeyi tercih edenler bile mazeret niyetine “daha önemli işim vardı” diyebilirler. Yalan mı olur? Yine hayır. 

Meclisin değeri Türkiye’de bu kadardır. Hani şu sorunların çözümünün seçim yoluyla havale edildiği Meclisten söz ediyorum. Meclisin değerini milletvekili maaş ve olanaklarıyla karşılaştırılmaya kalkmayacağım. Karşı tepede paranın oluk oluk akıtıldığı sağ popülizmin Sarayı varken birkaç yüz vekile yapılan harcamanın lafı mı olur! Üstelik bu vekillerin tam 34’ü işçi sınıfının çıkarları doğrultusunda oy vermişken…

***

Hey allahım, ben yine neler yazıyorum! Yoksa Meclisteki muhalefeti o bildik sekterliğimizle hafife mi alıyorum? Aynı kafa devam mı ediyor?

Biden seçim kazanırken kalkıp ona oy verenler içinde ondan öte hedefleri olanların bulunduğunu ihmal mi ediyorum? Sağ popülist diktatörlere karşı liberal demokrasiyi değil sosyalizmi alternatif görüyorum diye, liberal demokrasiye hayırhah bakanların hepsiyle birlikte çalışıp bir şeyler yapma imkanını kestirmeden yok mu sayıyorum? 

Hele Sovyet sonrası dünyada bu türden, yolunu şaşırmış kitleleri çağırabileceğimiz bir başka adres de kalmamışken, niye böyle ukalalık ediyoruz ki… 

Gerçekten de dünyanın böylesine değişmiş olduğunun ayırdında olsaydık, Meclise kim girmiş kim çıkmış ilgilenmezdik…

***

Ama ne gam. Türkiye’de ilk defa olmuyor ki. Marksizm adına ilk defa “koşullar değişti, değişimi göz önüne almalıyız, yeni düşüncelere ihtiyaç var” denilmiyor. İlk defa birileri sağ sapmanın yolunu yapmıyor. Her zaman sağa şımara şımara sapılır; bu ilk kez yaşanmıyor. 

Lakin şimdi rekor yeniden kırılacakmış gibi görünüyor. Zira bu seferki değişim lanse edildiği gibi hiç de sosyal devlet, refah toplumu, halk yararına kimi ilerlemeler vs anlamına gelmiyor.

Biden’ın zaferini yalnızca ABD siyasetinde Cumhuriyetçi ve Demokratları birleştiren sürekliliğe işaret ederek eleştirmek yetmez. Trump döneminin “içe dönme” jargonu Biden tarafından belli ki terk edilecek. Kimse ABD’den demagojik de olsa asker azaltma taahhütleri beklemesin. Baş emperyalistin devre dışına düştüğü gündemlere yalın kılıç dalması için Demokratların yeşilli, çevreli ve üstüne eşcinsel hakları serpilmiş sosundan yararlanılacak. 

Türkiye’de ise internet sağ olsun, kaçıranlar eski programları internetten izleyebiliyorlar. Geçen gece bir deprem oturumunda buluşan sosyal demokrat ilçe belediye başkanlarından biri evi yıkılan, diyordu, zararının bedavadan tazmin edilmesini hiç beklemesin! Demek ki “konut hakkı” diye bir şey yoktu. Bu arada yıkılan evde ölmüş olması olası yakınlar aklına gelmiyordu kimsenin. Çünkü o sırada bir diğer başkanın aklından şehri parayla boşaltmak, insanları köylerine geri yollamak gibi cin fikirler geçiyordu.

Ben kanal değiştirdikten sonra söylediler mi bilmiyorum, ama aralarından bazılarının aklından ne geçtiğini biliyorum: Aslında İstanbul’un bir depreme ihtiyacı vardı, bu kaosun içinden en kolay çıkış yolu bu olurdu! 

***

Hal böyledir ve Marksizm adına, burjuva siyasetçilerinin birbirinden farkı olmadığını söylememiz işte böyle bir dünyada eleştirilmektedir. 

Bu şımarıklık neo-liberalizmin doruğa tırmandığı zamanları hatırlattıysa çok yerinde olmaz. 1980 ve 90’larda özelleştirmenin yağma ve emeğe saldırı olduğu bizim tezimizdi, henüz hayat bunu kanıtlamamıştı. O yıllar Ortadoğu’nun cumhuriyetçi veya demokrat, faşist veya sosyal-demokrat fark etmeksizin kana bulanmasından daha önceydi. Henüz reform diye diye, dünya değişti diye diye sosyalist sanayiler yerle bir edilmemiş veya bizde olduğu gibi Cumhuriyetin kazanımları yok edilmemişti. İlerleme vaat eden kapitalizm 2008 duvarına henüz çarpmamış, korona karşısında sürü bağışıklığını benimsememişti! 

Sonuç olarak bugün Marksizm adına Bidencılık, bugün emekçileri düzenin içinde bütün muhaliflerle beraber iş yapmaya çağırmak, sapmalar tarihinin şımarıklık doruğudur.