Mustafa Türkeş salgın sonrası Türkiye'de durumun nasıl olacağını, normalleşmeye dönüşü yazdı.

Salgın sonrası düzen!

Salgın sonrası dünya düzeni nasıl olacak? 

Soru çok şık ve herkesin söyleyeceği çok fazla söz var! 

İçinde yaşadığımız kapitalist-emperyalist dünya düzeni herkesi, salgın günlerinde ise öncelikle günlük emek ücretiyle geçinenleri doğrudan ve acımasızca etkiliyor. Günlük emek ücretiyle geçinenler için bu bir sağkalım sorunu haline dönüşmekte.

Salgın sonrası dünya düzeninin devletler sisteminde (bunlar kapitalist-emperyalist hiyerarşik dünya düzeni kavramını kullanmazlar) gelişmekte olan “uyanık” devletler için yeni fırsatlar sunacağını, böylece dünya düzeninde adını koyamadıkları bir değişim olacağını dile getirmekteler. Bunlar yerleşik dünya düzenine dair eleştirisi bulunmayan muhafazakâr ve liberal yaklaşımın savunucularıdır. Bunlar, devletin rolüne dair değişen uluslararası bağlama göre liberal-demokrasi yanlısı oldukları gibi, gerekli gördüklerinde faşizan uygulamalara yeşil ışık yakmaktan geri kalmazlar. Şu sıralar muhafazakâr-liberal duruş savunucularının bir uçtan ötekine savrulduğu zamandır.

Muhafazakâr-liberal duruş savunucularının, geçmişte yücelttikleri Avrupa Birliği’nin bu salgın karşısında dayanışma göstermeyişinden yola çıkarak, ulus-devlet modeline övgü yağdırmaya başlamaları şaşırtıcı değildir.  Muhafazakâr ve liberallerin ulus-devlet modelinin ne kadar önemli olduğunu ve Türkiye’nin örnek teşkil ettiği söylemini öne çıkarmaları gerçeği yansıtmaktan ziyade, kendilerinin bir uçtan ötekine nasıl savrulabildiklerine örnek teşkil eder. Yerleşik düzeni sürdürmek için bir gün devlet karşıtı öteki gün devletçi olabilirler. Bunlar için işte gün o gün…  

Ortaya çıkabilecek muhtemel fırsatların; örneğin sağlık, bilişim ve savunma sanayi sektörlerinde, ulusal sermayeye ne kadar önemli fırsatların çıkabileceği ballandırılarak anlatılabilir. İşte salgın günleri tam da o zamanlardan biri! Bu zamanda böyle bir atılım yapılarak gelişmekte olan ülkelerin, Türkiye başta olmak üzere, kalkınıp büyüyebileceği, dünya düzeni hiyerarşisinde üst kademeye sıçrayabileceği söylemi muhafazakâr milliyetçiler için bulunmaz fırsattır. İktidarın böyle bir söylenceye zaten teşne olduğu bilinmektedir. 

Salgın sonrası dünya düzeni iktidar ve muhalefetin azımsanamayacak bir toplamı için adeta basit bir fırsata indirgenmiş durumda. Fırsat ile umut arasında doğrusal bir bağ kuruyorlar. Umutlu olalım, çünkü salgın sonrası dünya düzeni yeni fırsatlar sunacak diyorlar…

Umutlu olmak güzel, ama beklenti yanlış. Salgın sonrası dünya düzeninde topyekûn bir alt-üst oluş gerçekleşmeden devletlerarası hiyerarşide yaşanacak basit sıralama değişikliği sınıfların yerini değiştirmeyecektir. İyileşme beklentisi ise söylencenin ötesine geçemez, çünkü bu salgında artık değerin oluştuğu en önemli süreç -üretim- ciddi düzeyde daraldı ve halen de daralma devam ediyor. Bu nedenle, sermaye hükümranlığındaki rejimlerin hiçbirinde, yakın zamanda, dişe dokunur iyileşme gerçekleşmesi mümkün gözükmüyor.

Ortada ciddi bir kriz var ve kriz karşısında iktidarlar zavallı durumdalar, yönetim beceriksizlikleri diz boyu. İktidarlar ve muhalefetin önemli bir toplamı büyük oranda yalnızca sermayenin kurtarılmasını öngören politikalara sarıldılar ve uygulamaya koydular. Bu durum iktidarlar ve muhalefetin büyük toplamının hangi sınıfın çıkarını temsil ettiğini kristalize etti.

Üretim sürecinde yaşanan daralmanın kapitalist sermaye birikim sürecini azalttığı için kapitalist-emperyalist hiyerarşi içinde gerginlikleri tırmandıracağını tahmin etmek mümkündür. Böyle müzakere ve mücadele süreçlerinde uluslararası ve ulusal düzlemlerde sermayeler iktidarları daha fırsatçı ve çatışmacı tutuma sevk ederler, muhalefet ise daha dingin ve iktidarların bu yönelimini frenlemesi beklenir, aksi durumda birinci paylaşım savaşında yaşananlara benzer durumlar ortaya çıkabilir. Türkiye örneğinde iktidarın zaten buna teşne olduğu bilinmektedir. Burada önemli olan muhalefetin bekle gör politikasından çıkıp yanlışlar karşısında dur diyebilmesi beklenir. Salgın sonrası ulusal düzlemdeki düzenin bugün atılacak adımlarla belirleneceğini söylemek falcılık olmaz. 

Salgın sonrası dünya düzeni elbette eskisi gibi olmayacaktır, çünkü sermaye birikim sürecinde en önemli basamakta, üretim basamağında, ciddi aksama yaşanmaktadır. Bunun sonuçlarını yaşayarak göreceğiz.

Mesele sağ-sol popülizm ve/veya otoriteryanlık ve/veya demokrasi ya da ölü doğan “Yeni Yeşil Uzlaşı” (New Green Deal) tartışmalarıyla sınırlı değildir. Salgın kapitalizmin üretim aşamasını etkilemektedir, bunun yaratacağı krizin nereye evrileceği herkesin merak konusudur.

Bu kriz, bir taraftan bazılarının umduğu fırsatları kendilerine sunabilir böylece sermaye yapacağı stratejik tercihi ile daha zenginleşir veya sermayesini koruyabilir hatta bütünüyle kaybedebilir, daha önemlisi söz konusu kriz aynı zamanda günün bağlamına uygun jargonla mutasyona uğrayıp, sistem krizine de dönüşebilir. Marifet böyle durumlarda basit fırsatçılık yapmak değil, devrimci ana hazırlıklı olmaktır.