Devletin denetimi bütünüyle sermayenin emek üzerindeki denetimine hizmet ediyor. Reform ya da eylem planı denilenlerin çekim alanına girmek sermayenin istikrarını sürdürmeye yarıyor.

Reform mu mutasyon mu?

Bilim insanları, “koronavirüsün yaşam döngüsünün doğal parçası” olarak tanımladıkları mutasyon için virüsü zayıflattığı ya da daha bulaşıcı duruma getirdiği yönünde görüşler bildiriyor. Virüs hücreye dalıp çoğalırken oluşan hatalar mutasyona neden oluyor; anlamlı, anlamsız, sessiz, nokta gibi çeşitleriyle ani ve şaşırtıcı etkiler yaratıyormuş.   

Siyaset öyle ya da böyle yaşadığına ve hareket halinde bireylerin ve toplumun içine daldığına göre, egemen siyasetle bireyler ve toplum arasında ortaya çıkan çelişkiler ve uyumsuzluklar nedeniyle mutasyonu siyaset diline yerleştirmek zor olmasa gerek. 

Zaten hukuk da siyaset gibi statik değil, dinamik. Sorun burada değil. Sorun siyaset ve hukuktaki koşut hareketin kime, nasıl etki yaptığında; uygulamaya kimlerin yararına kimlerin zararına yansıtıldığında. 

AKP örneğindeki gibi 18 yılı aşan iktidar dönemleri mutasyon durumunu daha net görmeye yarıyor. OHAL ve pandemi dönemleri, OHAL ortamında değiştirilen Anayasa ve uygulamasına geçilen başkanlı rejim, bitmek bilmeyen reform tartışmaları, emekçiler için çıkarıldığı söylenip sermayeye yarayan teşvikler, dayanakları olan Anayasayı uygulama/uygulamama konularında becerikli yürütme, yasama ve yargı organları tipik örneklerden arasında sayılabilir.

Seçim sistemleri ve siyasi partiler üzerinde oynamalar, yerel yönetimler üzerindeki kıskaç, özelleştirmeler ve özele mülkiyet devri için kamulaştırmalar, derneklere ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına müdahaleler, yargının savunma ayağındaki ve örgütleri üzerindeki etkisizleştirme ve parçalama girişimleri, yasaması ve yargısıyla partileştirilen devlet, artık ağızlarda sakız olan hukuk ve yargı reformları, ihale ve vergi mevzuatı operasyonları, çalışma hukukuyla oynayarak emekçiler üzerindeki hak gasplarına destek, dinselin hukuka ve devlete daha çok sokulması, siyasetin etnik ve dinsel kuşatmaya uğratılması, insan hakları eylem planları, yeni ekonomik ve mali paketler, anayasa… Daha neler neler…

Devletin denetimi bütünüyle sermayenin emek üzerindeki denetimine hizmet ediyor. Reform ya da eylem planı denilenlerin çekim alanına girmek bu denetim koşutluğunu değiştirmediği gibi sınıfsallığı ve sermayenin istikrarını sürdürmeye yarıyor. 

Muhalefet AKP’nin önüne koyduklarıyla, onların yüzeysel analizi ve eleştirisiyle oyalanırken siyasal iktidar ittifak pazarlıkları ve seçim oyunları peşinde. Barajı %7 ya da %5’e çekip seçim bölgesi sayısını artırarak hangi seçim bölgesinde daha çok oy alacaklarının simülasyon denemeleriyle, seçimin yönetim ve denetiminde oynamalarla uğraşıyorlar.  

Günübirlik aldıkları kararları “uygula-gör-düzelt” yöntemiyle, üst düzey kadrolaşmaları da “izle-gör-değiştir” yöntemiyle yürütmeye çalışıyorlar. Liyakat, kariyer kıdem neymiş ki… Pandemi kararları da aynı durumda: saldım çayıra, mevlam kayıra…

Diktikleri AKP fidanı “83 milyonun tamamını kuşatan ulu bir çınara” nasıl dönüştü acaba? Olanaksız. 

İnsan Hakları Eylem Planında masumiyet karinesi savunulup AKP karşıtları terörle suçlanırken, siyasal faaliyetlerini sınırsız uygularken yapılan eleştiriler Cumhurbaşkanına hakaret havuzuna atılırken, mahkemelerde aklananlar hakkında yeniden davalar açılırken, öğrencilere nefes aldırılmazken, toplantı ve gösteri yürüyüşleri baskı ve şiddetle engellenirken, grevler yasaklanırken, OHAL kıyımı devam ettirilirken, çalışanlar işsizlik batağına itilirken 83 milyonun tamamı nasıl AKP fidanıyla kuşatılır ki?

Demokrasi, normalleşme, yeni anayasa sözleri kapitalizmin virüslerinin mutasyona uğramasından başka bir şey değil. Her seferinde yeni önlemler adı altında yanılsamalar yineleniyor. Liberalizmin “neo”sunda denedikleri gibi toplumsal olumluluk yerine sermayenin selameti söz konusu olan. Seçim anlayış ve uygulamaları da, dinsele sığınmak da sermaye iktidarıyla siyasal iktidarı buluşturmaya yarıyor. 

Hangi alanda olursa olsun burjuva devletinin “reform” diye vitrinlere koydukları sömürü virüslerinin mutasyonundan başka bir şey değil. 

Sömürüyorlar. Sömürücülerin yaşam döngüsünün parçası olan virüsleriyle, mutasyonlarıyla, gerçek demokrasiyle ve hukukla ilgisi olmayan demokrasileri ve hukuksuz hukuklarıyla, baskı ve şiddetleriyle, şovenistlikleriyle, dinsellikleriyle, sınıflararası uzlaştırma ve uyuşturma çabalarıyla siyasal ve toplumsal yaşama el atıyorlar. Çeşit çeşit ama özü aynı olan “aldatıcı doygunluk”la köle gibi yaşatmak, zenginlikleri ve düzenleri karşısında boyun eğdirmek istiyorlar.        

Baskı araçlarıyla, virüsleri ve mutasyonlarıyla sömürüsünü sürdüren kapitalizme karşı en etkili aşı emekçilerin örgütlü mücadelesi, işçi sınıfının örgütlü gücü…