Artık ortada ABD’nin kazandığı bir sınıf savaşı yok, adlı adınca bir emperyalist paylaşım savaşı var. Karşı tarafın kontrolünden askeri hamlelerini saklamaya ve ellerini serbestleştirmeye çalışıyorlar.

Pasifik bu kadar gerilimi kaldırır mı?

Pasifikte gerilim hızla arttı.

Beklemediğimiz bir şey değildi, gerilimin geldiği düzey kaçınılmazdı.

ABD; Ortadoğu, Kuzey Afrika, Afganistan gibi dikkatini dağıtacak yerlerden hemen büyük ölçüde çekiliyor ve Pasifik bölgesine yaptığı askeri yığınağı artırıyor.

Sorulduğu zaman “Çin’in bizi Pasifikten çıkarmasına izin vermeyeceğiz” diyorlar.

Bu kaygıyla elleri terli sürekli savaş simülasyonları yapıyorlar, sonuçlara bakıyorlar, olmuyor, verileri değiştirip tekrar bakıyorlar, yine olmuyor. ABD 2030’lara doğru Pasifik savaşında Çin’e yeniliyor.

Zamanı daralmış olarak hissediyorlar.

Senatoya Pasifik’te askeri yığınak için çok yeni ek bütçe tasarısı verildi: İki nükleer denizaltı, hipersonik füzeler, hava savunma sistemleri, gemisavar füze bataryaları vb.

Bir yandan da Çin’i kışkırtıyorlar:

Tek Çin politikasını bir kez daha ihlal ediyorlar ve Tayvan’a içinde modern savaş gemileri de olan 180 milyon dolarlık askeri yardım onaylanıyor.

Hong Kong’ta müdahaleye devam ediyorlar. Çin’in Hong Kong’ta Çin karşıtı gösterilere karşı aldığı yasal önlemler krizi büyütüyor.

Kuşatmayı tamamlamak için Çin’in Sincan bölgesinde güya Uygur’ların haklarını korumak için üst düzey yaptırımları hedefliyorlar.

Ellerini silahlanma konusunda bağlayan bütün uluslararası anlaşmalardan çekiliyorlar. Sovyetler Birliği’nin karşı-devrimciler tarafından teslim alınması esnasında gündeme gelen, devlet haline gelmiş sınıflar savaşının geri çekilmesinin ve emperyalizmin kazanımlarının bir işareti olan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması ve Açık Semalar Anlaşması’ndan çekildiler.

Bu anlaşmaların gündeme geldiği 30 yıl öncesinde Çin’i bir yarı sömürge gibi görüyor, sermaye yığıyorlardı. Şimdi bütün dengeler değişti.

Artık ortada ABD’nin kazandığı bir sınıf savaşı yok, adlı adınca bir emperyalist paylaşım savaşı var. Karşı tarafın kontrolünden askeri hamlelerini saklamaya ve ellerini serbestleştirmeye çalışıyorlar.

Ve ABD 1992’den sonra ilk defa nükleer test yapmayı gündemine alıyor.

Çin ise bırakın 30 yıl öncesini, 3 yıl öncesi kadar bile yumuşak başlı değil. Giderek sertleşiyor. Geçen senenin sonuna doğru ABD ile İran arasındaki krize gerekirse askeri olarak taraf olacağını bildirmişti.

Şimdi ise Şi Çin ordusuna hazırlıklı olmaları için talimat verdi.

Peki, Pasifikteki gerilimin sınıf çelişkisi ile ilgili değil, emperyalist paylaşım ile ilgili olduğunu nereden anlıyoruz?

5G teknolojisine dünya ülkeleri geçmeye başladılar ve Çin açık ara önde giriyor bu yeni pazar olanağına. ABD ise İsrail ve Almanya gibi müttefiklerine dahi 5G alanını Çin’e kapatma telkinini kabul ettiremedi.

Öte yandan pandeminin tetiklediği çöküş sonrası çoğu Çin’den dönen tedarik zincirlerinin Çin dışına taşınması telkin ediliyor, fakat bu o kadar masraflı bir olay ki kapitalist ulusal ekonomilerin buna mecali yok.

ABD’de polisin gözaltına alırken boynuna basıp boğduğu George Floyd konuşuluyor. Ancak emperyalizmin kışkırttığı bu gerilim Floyd gibi yüz milyonlarca emekçinin boğazına çökme olasılığını barındırıyor.

Bu gerilim; iç politika malzemesiymiş, silah tekellerini zengin etmekmiş, diye geçiştirilemez, hiç şakaya gelir yanı yok.

Bu köşede sık değindiğimiz bir konuyu tekrarlayacağız.

Dünyanın bir barış mücadelesine ihtiyacı var.

Bir paradoks gibi gelebilir ama en iyi barış mücadelesi sınıf savaşını yükselterek verilir.

Çünkü işçi sınıfının öncülüğünde emekçi sınıflar düzeni tehdit edecek kadar örgütlülerse, emperyalistler bir paylaşım savaşı çıkarmaya cesaret edemezler.

Herkesi böyle bir barış mücadelesine davet ediyoruz.