O hayalet kenti yaşama döndürecek olan ada halkının iradesidir, mücadelesidir. Savaş ve düşmanlık kadar komşuluğu kardeşliği de yaşadı Kıbrıslılar, elbet tümüne “hade barra” deyip “govcalaycakları” gün gelecektir.
Ayşe mi? Ayşe artık evine dönecek, tatil çoktan bitti.

O varoştan çık evine dön Ayşe

Bu yazıyı hazırladığım saatlerde Kıbrıs’ta 46 yıldır sivil girişlere yasaklanmış Mağusa’nın dış mahallesindeki kumsalda bir kilometreyi yaya girişlerine açtılar. Bir iki kanalda izliyorum, sahile girmek için bekleşenler var, gazeteciler, meraklı halk, farklı ülkelerden turistler ve tabi ki Japonlar.

Çok güzeldir şimdi oralar, kumsal ılık Ekim güneşi altında pırıl pırıl parıldıyordur. Belki yaz sonunundan kalma kum zambakları duruyordur, havada asılıdır hala mis gibi yasemin kokusu.

Özlemişim Kıbrıs’ı…

2010-2018 yılları arasında Kıbrıs’ın Kuzeyindeydim. O küçücük ada o kadar çok şey öğretti ki bana. Bir kere, kötülüğün, saldırganlığın, ırkçılığın, zorbalığın, ikiyüzlülüğün, iyiliği, saflığı, iyi niyeti yenemeyeceğini öğrendim.

Kıbrıslılar, adadaki tüm halklar yani, Türkçe de konuşsa Rumca da konuşsa, çoğunlukla acılarını öfkelerini zeka dolu ironilerle yaşamayı seven insanlar. Sanki adanın yüzlerce yıldır, işgal, savaş, göç, düşmanlıkla sulanan topraklarında değiller de, sıcacık, yemyeşil, mis kokulu bir örtünün altında yaşar gibidirler.

Mağusa’lı dostları ziyarete gittiğimde götürmüşlerdi beni bugün sıcak gündem olan mahallenin kumsalına. Hava bombardımanı ile ortadan ikiye ayrılmış, ayakta kalan yarısı camsız çerçevesiz öylece duran bir otelin yanından yürüyüp deniz kıyısına ulaşmıştık. Kumsalda denize kadar uzanan tel örgüler, yasak bölge tabelaları ardından bizim çolak hortlak otel ve yanında kilometrelerce sıralanmış diğer hortlak binalar çıkmıştı karşımıza.

Fenaydı. Kıbrıslı dostların neşeli sesleri uzaklaştı, içim daraldı. O görüntü bende korku, öfke, üzüntü, acı, utanç artık ne kadar karanlık duygu varsa ortaya çıkarmıştı.

Mağusa’nın dışında bir hayalet mahalle: Varoşa

İşte beni afallatan o hortlak, bugün Ersin Tatar ve Tayyip Erdoğan’ın elele verip bir kilometresini yürüyüşe açtığı, Maraş dedikleri, Mağusa kentinin Varoşa mahallesi.

Varoşa adı, bildiğimiz varoştan geliyor, yani bir kent ya da kasabanın dış mahallesi demek. Osmanlının Lala Mustafa Paşası ile adayı işgal ettiği döneme kadar Mağusa, ticari etkinliği ile öne çıkan varlıklı bir yerleşim yeri olmuş. Bu ticari hareketlilik Osmanlı geldikten sonra adanın biraz daha güneyine Larnaka’ya kaymış. Ta ki 1878’de Osmanlı dara düşüp, adayı İngilizlere kiralayana kadar.

İngiliz sömürgelerinden biri haline gelmesiyle birlikte Mağusa limanı yeniden önem kazanmış ve kent Güneyine doğru büyümeye başlamış. Mağusa Limanı türküsünü bilirsiniz. İşte o dönemden liman işçilerinden Arap Alinin İngiliz askerlerinin süngüleriyle delik deşik edilmesinin acıklı öyküsüdür. Arap Ali’nin türküsü Selda Bağcan’ın yorumuyla yazıyı okurken size eşlik etsin.

Ne diyorduk, adanın üzerine yüzyıllardır çökmüş, halkları bölen ve düşmanlaştıran bu karanlık 1960’larda daha da derinleştiğinde, Mağusa’da artık Suriçi bölgesine müslüman halk sıkışmışken, ticaretin, turizmin ve sosyal yaşamın merkezi haline gelmiş Güney mahallelerinde, Varoşa’da, Rumlar yerleşiklik kazanmış. 1963’te İngiliz Generalin yeşil kalemiyle çizip bölüverdiği haritada Mağusa’nın Güney mahallesi, tampon bölge denen alanda kalmış.

Özellikle 1969 sonu ve 70’lerin ilk yıllarında Varoşa İngiliz emperyalizminin zevk sefa ticaret merkezleri arasında ilk sıraya yerleşmiş. 1974 öncesi 6.5 kilometrelik sahil şeridini kapsayan mahallede çoğu İngiliz sermayesine ait, 45 otel, 60 apart otel, 300 civarı işyeri, 99 kumarhane, 24 sinema ve tiyatro, 143 resmi bina bulunuyormuş. Dörtbin dörtyüz altmış dokuz tane de ev.

İşte 1974 Türkiye harekatına gelene kadar Varoşa mahallesinin “değerlenme” hikayesi böyle.

1974’ün yazında dönemin Başbakanı Bülent Ecevit  “Biz aslında savaş için değil barış için, yalnız Türklere değil Rumlara da barış getirmek için Ada'ya gidiyoruz” diyerek silahlı “Barış” Harekatını başlattı.

O günlerde TSK’nın kapısına dayandığı iki temel hedeften biri de Varoşa bölgesiydi, velhasıl Ayşe’nin, tankıyla topuyla, Kıbrıs adasına çıktığı tatilde yayılmayı planladığı plaj adanın gözbebeği Varoşa oldu.1

Tatil çoktan bitti

O sıcak Temmuz gününde, barış, tatil gibi kavramlarla başlayan askeri harekat Varoşa kentinde binlerce insanın dakikalar içerisinde evlerini bir daha dönmemek üzere terk etmesiyle sonuçlandı. TSK adaya çıkartma yaptığında güvenlik gerekçesiyle ve geçici olarak evleri boşaltmaları istenen Varoşa sakinleri, yemeklerini tabaklarında, ütülerini prizde bırakıp kentin güneyine sığındılar. Gidiş o gidiş…

Hikayenin başı böyle, sonu hala belirsiz. Ancak araları doldurabileceğimiz şeyler var.

Varoşa bölgesi 1974’ten beri yasak askeri bölge konumunda duruyordu. Türkiye’nin adayla ilgili pazarlıklarda elindeki en büyük kozlardan biri olarak. Varoşaya artık “Hayalet Şehir” deniyor. Yüzlerce bina, yapı yıllar içerisinde o hayalet şehirde hortladı.

2004 yılında o dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın yürüttüğü bir Kıbrıs birleştirme planı vardı hatırlarsınız, işte o plana göre Varoşa bölgesi Rum tarafına verilecekti.

Kıbrıslı Türkler o plana “anavatandaki” babaları Erdoğan’ın onayıyla yüzde 65’e yakın oyla “yes be annem” demişlerdi. Hey gidi günler.

Şimdi? Aynı Erdoğan “Kıbrıs Türkünün hak ve çıkarları için” derhal kapalı Maraş’ın KKTC eliyle Türkiye gözetiminde açılmasını buyuruyor.

E ama olmuyor işte. Burada sorun, o binaların, otellerin, toprağın kimin malı olduğu değil. Esas sorun o hayalet mahallenin kimin olmadığı. Mağusa kentinin varoş mahallesi, ne İngiliz’in, ne BM’nin ne AB’nin ne Erdoğan’ın ne de onun eteğindekilerin.

O hayalet kenti yaşama döndürecek olan ada halkının iradesidir, mücadelesidir. Savaş ve düşmanlık kadar komşuluğu kardeşliği de yaşadı Kıbrıslılar, elbet tümüne “hade barra” deyip “govcalaycakları” gün gelecektir.2

Ayşe mi? Ayşe artık evine dönecek, tatil çoktan bitti.

Yazının kapanışını da Kıbrıslı Sol Anahtarı grubu yapsın: Evine Dön Ayşe!

  • 1. “Ayşe Tatile çıksın” ifadesi 1974 harekatının başlatılması için gizli parola olarak kullanılmış. İfadedeki Ayşe, dönemin Dışişleri Bakanı Turan Güneş’in kızı Ayşe Güneş. Ayşe Güneş Ayata, bugün ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü başkanı.
  • 2. Kıbrıs ağzında “Hade barra”: defol, “govcalamak”: kovalamak.