İnancı gereği dinsel törenle gömülmek isteyene imamlık yapmayarak cezalandırmaya kalkan, inanmadığı için dinsel tören istemeyeni zorla dualarla uğurlayan bir zihniyet!

Laiklik ölürken de lazım

Yalova Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi'nden Ebubekir Sifil, Yılmaz Özdil ve Cüneyt Akman için “cesetleri camilere sokulmasın, cenazeleri kılınmasın" demiş. Sifil doçentmiş bu arada.

Ölüyü tehdit etmek ya da cezalandırmakla ilk kez karşılaşılmıyor bu ülkede. İnsanların cenazesine izin verilmedi, ailelerden kaçırıldı, bilinmedik yerlere gömülenler oldu. Toplu mezarlardan ortaya çıkanların dışında ne kadarı meçhulde kaldı, haberimiz yok.

Kuşkusuz bu gaddarlık, ölüden korkmayla ilgili. Ölene yapılan bir haksızlığın ortaya çıkması ya da ölünün yaşayanlara haksızlıklara karşı koymada güç vermesi, tarih boyunca egemenlerin büyük derdi olagelmiştir.

Son dönemde daha sık karşılaştığımız “cenaze hizmetlerden mahrum bırakma” tehdidinin ise bir aforoz özleminin ürünü olduğunu düşünebiliriz. Her ne kadar İslamiyette olmayan bir kurum olsa da aforoz, “günah”karlara cezalarını Tanrı’dan tez davranıp bizzat vermek konusunda yanıp tutuşanların sayısı arttıkça, “dışarıda bırakma” arzusu da yayılmaya başladı.

İşin gerçeği, laikliğin ayaklar altına alınması sayesinde her yere egemen olan dinsel referansların sözcüsü olduğunu düşünenlerin “camiye sokmayalım”, “yıkamayalım” tehditlerinin ardında dinsel bir ritüelin çok ötesinde bir anlam var ve bu ölüm sonrasından çok yaşamı ilgilendiriyor: İnanmayanların ya da inancı uygunsuz bulunanların yurttaşlık haklarının kısıtlanması. Dikkatle bakıldığında bu doğrultuda atılmış küçük küçük bir sürü adım görülebilir. Yılbaşı kutlamalarına dönük, salgının yayılmasını engelleme niyetiyle açıklanamayacak olağanüstü önlemler bile yeterince aydınlatıcıdır ve en sıradan örneklerden biridir. Unutmayalım, Sifil Efendi’nin “camiye sokmayalım” diye sınıflandırdığı toplumsal kesim uzun süredir devlet kurumlarına da sokulmuyor; sınavlarda başarılı olan on binlerce kişi tamamen ideolojik ve dinsel kriterlerle eleniyor.

Açık ki, dinciler beğenmediklerini mümkün olan her konuda dışarıda bırakmak istiyorlar. Cenazeler ise kendilerini en güçlü hissettikleri alan kuşkusuz. Öyle ki zaman zaman kendilerini kaybedip “pamuk yerine rakı şişesi tıkayacağız” diyebiliyorlar. Denizlili imam Fettah Kahraman’ın fantezi dünyası deyip geçemiyoruz çünkü insanları pamukla ya da pamuksuz bırakmakla tehdit edenlerin sayısı bir hayli kabarık.

Türkiye’de Hristiyan ya da Musevi dinine mensup olmayanlar için ölüm sonrası prosedür tanımlanmış durumda. Bu prosedürün dışına çıkmak isteyenleri zorlu işlemler bekliyor. Yakılmak istersen yakınlarının seni yurt dışına göndermesi gerekiyor; bu ülkede krematoryum imal eden işletme var ama krematoryum yok! Diyelim ki tonla para harcandı, sorun yurt dışında çözüldü, Türkiye’de küllerin havaya veya suya savrulması da uygun bulunmuyor, mutlaka gömülmesi isteniyor.

Dini törensiz gömülmek de kolay değil. Noterden onaylı bir vasiyet yetmiyor çünkü genellikle ailenin dediği oluyor. Eğer kararlıysanız, hem yazılı bir belge hazırlayıp hem de birinci dereceden yakınlarınıza sıkı sıkıya tembih etmelisiniz.

Özetle, Ebubekir Sifil ve benzerleri, neredeyse zorunlu hale getirilen bir kamusal hizmetin bazı yurttaşlardan esirgenmesi için çağrı yapıyorlar. İnancı gereği dinsel törenle gömülmek isteyene imamlık yapmayarak cezalandırmaya kalkan, inanmadığı için dinsel tören istemeyeni zorla dualarla uğurlayan bir zihniyet!

Burada bir çelişki yok, cenaze işlerinde dinsel bir tekel oluşturulmasa, AKP Türkiyesi’nden olma doçentin ya da sosyal medya canavarı imamın tehditlerinin bir anlamı kalmayacak.

Çözüm çok açık. Devlet yurttaşların inancıyla ilgili bir kayıt tutmayacak, zorunlu din dersleri kaldırılacak, herkes toplum sağlığına uygun olmak koşuluyla ölümünden sonraki işlemlere ilişkin tasarruf hakkına sahip olacak.