Paranın saltanatı ve siyasal iktidarı dünyayı yönetirken, emekçileri ve emeği denetlerken dinin saltanatından ve dinsel fırsatçılıktan destek alıyor.

Laiklik: Hukukta, yargıda, her yerde

Laiklik ve dinsel özgürlük çatıştırılıyor. Laiklikten verilen her ödün, az ya da çok fark etmiyor, laiklik karşıtlığının yaygınlaşmasına yarıyor; dinsel gericiliğin alanını genişletiyor. 

Konu yalnızca bağımsız ve tarafsız olarak adalet dağıtması gereken yargıyla, yargıçla sınırlı değil. Devletteki kadrolaşmalardan yönetim tarzına, hukukun metinlerinden uygulamasına ve yargı kararlarına, yasak olan tarikat ve cemaatlerden dinsel örgütlenmelere, suçlara dinsel gerekçe bulmaktan kadın ve çocukların kıstırılmış yönetimlerine, eğitimden sağlığa, siyasetten toplumsal yaşam tarzına kadar her alanda verilen ödünler, yumulan gözler, çıkmayan sesler dinselliğin iliklere kadar sızmasına, aklın ve bilimin önüne geçmesine, aydınlanmayı alt etmesine neden oluyor. Daha da önemlisi eşitsizliği, adaletsizliği ve sınıfsal karşıtlığı perdeliyor, özgürlüğü ayrımlaştırıyor. 
Paranın saltanatı ve siyasal iktidarı dünyayı yönetirken, emekçileri ve emeği denetlerken dinin saltanatından ve dinsel fırsatçılıktan destek alıyor. 

Din özgürlüğü tek başına öne çıkarılıyor. Bir dini, bir dinin bir mezhebini baskın kılıp onu devletin ve yaşamın tüm alanlarına yayıp egemen kılmak,  diğer dinleri tali kılmak ya da inanmamayı tanımamak din özgürlüğü değil.

Dinselliği aklın ve bilimin, hukukun yerine koymak ya da içine yerleştirmek de din özgürlüğü değil. 

Laiklik olmadan din özgürlüğü olmaz. Laiklik korunmadan dinselliğin devlete, hukuka, eğitime, siyasete, toplumsal yaşam tarzına girmesi engellenemez. Dinsel özgürlük diğer haklar ve özgürlükleri sınırlandırmak, onları dinselliğin altına sıkıştırmak, yurttaşı kul yapmak değildir.

Kimsenin inancına ya da inanmamasına müdahale edilmeyecek ama dinin devlete, hukuka, siyasete alet edilmesine, yaşam koşullarına el atmasına; laikliğin, aydınlanmanın ve bilimin dinselliğin altında ezilmesine de izin verilmeyecek. Dinselliğin emekçilerin sınıfsal mücadelesini engellemesine, sömürüyü perdelemesine izin verilmeyecek.  

Düşünce ve bilim dinsel davranış kurallarının arkasına düştüğü an özgürlüğünü kaybeder. Sermaye sınıfının egemenliği nasıl emeği, emekçiyi sömürü uğruna denetim altında tutuyorsa, din de emeğin ve emekçinin hak ve özgürlüklerini sınırlayarak, onların yerine şükretmeyi koyarak denetimi elinde tutar.

Dinsellikle sermayenin buluşması uzlaşmaz sınıfsal karşıtlıkta emekçilerin sömürülmesine ve ezilmesine destek verirken, sömürenlere karşı mücadeleyi de kırmayı amaçlar.

Anayasanın;

  • Laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı (Başlangıç), 
  • Cumhuriyetin değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez niteliklerindeki “laik hukuk devleti” (m.2), 
  • Herkesin (…) din  ve mezhep gibi sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olması (m.10), 
  • Hak ve özgürlüklerden -din özgürlüğü dahil- hiçbirinin laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaması (m.14),
  • Hak ve özgürlüklerin sınırlanmasının laik Cumhuriyetin gereklerine aykırı olmaması (m.13),
  • Hak ve özgürlüklerin kısmen veya tamamen durdurulması durumlarında dahi kimsenin dinini açıklamaya zorlanamaması ve bunlardan dolayı suçlanamaması (m.15),
  • Kimsenin, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaması; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve suçlanamaması. Ama kimsenin, devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini ve din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar etmemesi ve kötüye kullanmaması (m.24),
  • Siyasi partilerin tüzük ve programlarıyla eylemlerinin laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olmaması (m.68),
  • TBMM üyelerinin ve cumhurbaşkanının andında laik Cumhuriyete bağlılık (m.81 ve 103),
  • Laiklik ilkesi doğrultusunda görevlerini yerine getirecek Diyanet İşleri Başkanlığı (m.136),
  • Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini koruma amacı güden ve anayasal koruma altında olan inkılap kanunları (m.174),  

Ve bunlarla birlikte anayasal bütünlük içindeki söz ve öz temel laiklik ilkeleridir. 

Hak arama özgürlüğünün kullanılabilmesi ve adil yargılanma hakkının sağlanabilmesi için gerekli yargı organı, yargı mensupları ve yargılama faaliyetleri de Anayasaya ve laiklik ilkesine sıkı sıkıya bağlıdır. Türk Ulusu adına yargı yetkisi kullanması gereken mahkemeler bağımsız ve tarafsız olmak zorundadır (m.9) ki, Anayasanın 21. ve 24. maddeleriyle laiklik ilkesi bütünsel olarak değerlendirildiğinde yargının ve yargı mensuplarının bir din veya inançtan kaynaklanan veya bir mezhepten esinlenen davranışları koruması ve yargılamaya yansıtması düşünülemez. 

Din ve vicdan özgürlüğünün ayrım yapmadan korunmasının güvencesi laikliktir,  laiklikten doğan bağımsızlık ve tarafsızlıktır. Bu ilkelere bağlı olmayan yargıyla dinsel özgürlük de korunamaz.

Yargı yetkisini kullananlar bağımsız ve tarafsız olacaklarına göre bir dine inanma ve inanmama, din değiştirme konularında da bağımsız olmak, yalnız görüşleriyle, kararlarıyla ve tavırlarıyla değil görünümleriyle de tarafsız olmak ve laiklik ilkesini ihlal etmemek zorundadırlar. Yargıçların dini sembol veya giysiyle görev yapması, bağımsızlığı ve tarafsızlığı zedeler, laiklik ilkesini ve din özgürlüğünü ihlal eder; yargı mensubunun cübbesinin de (ilik aranan cübbede olduğu gibi) hiçbir anlamı kalmaz. Cübbeyi ezen güçlü dinsel ve siyasal giysi ve semboller cübbeyle bağımsız ve tarafsız yargı arasındaki bağı koparıp atar.

Öte yandan, yargıçların Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermelerinde (m.138) temel ilke “laik hukuk”dan başkası değildir. Vicdani kanaat ise dinselliğin vicdanı değil laik hukuk ve yaşamın vicdanıdır.

Önceki Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunundaki, tanığa tanıklığından evvel sorulan sorular arasında yer alan “dini” sözcüğü, tanıkların dinlerini açıklama zorunluluğu getirdiği ve bunun da laiklik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi tarafından (1996’da) iptal edilmiştir. Tanıkların dahi dinini açıklaması laiklik ihlali iken bağımsız ve tarafsız olması gereken yargıcın dinsel giysi ya da sembollü görünümü nasıl laik hukuk devletine uygun olabilir? 

Konu din olunca, görünümün değil beynin ve düşüncenin bağımsız ve tarafsız olduğu iddiası yargılamanın tarafları yönünden nasıl inandırıcı olabilir? Kuşku duyulmasın demekle adil yargılanma hakkı nasıl sağlanabilir?

Yargılama konusunda Birleşmiş Milletler Bangalor Yargı Etiği İlkeleri de geçerlidir. Tabii yargı mensuplarının da din özgürlüğü vardır. İlkelerde, din ve inanç özgürlüğü kullanılırken yargı mesleğinin onurunu, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını koruyacak şekilde davranılacağı belirtilmiştir. Aksi halde yargıç ayrımcılık yapma görünümünde olacak ve davalı ya da davacılar tarafından kuşkuyla karşılanacaktır. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ne yargılanan taraflar arasında ne de toplumda en ufak kuşkuyu, baskıyı kaldırır. 

Laiklik din özgürlüğüne karşı değildir. Tüm özgürlüklerin olduğu gibi din özürlüğünün de koruyucusudur ama dinin bir ayrımcılık ve istismar aracı olarak kullanılmasına, devlete, hukuka, yargılamaya girmesine izin vermez.

Yargıda din özgürlüğü adına dinsel giysi ve simge kullanımı, adil yargılanma hakkını ihlal ederken laiklik ilkesiyle birlikte dinsel özgürlüğü de ihlal etmektedir. Laik hukuk devletinde ve onun içinde mahkemelerde bütün dinsel inançlara, din değiştirmelere ve inanmayanlara eşit davranılacağına göre dinsel, geleneksel, siyasal, ekonomik hiçbir gerekçeyle hiç kimseye ayrımcılık yapılamaz. Hiç kimse tanımının içine yargı mensupları da girer, hak arama özgürlüğünü kullananlar da… 

Dinsel özgürlük, kendi güvencesi olan laikliği ihlal ederse kendi kendini ayrımcı yapmış olur.

Dinsel giysi ve sembollerin din özgürlüğü içinde değerlendirilmesi olağan olduğu gibi, bu durum ve değerlendirmenin sınırının olması da olağandır. Yargılamadaki sınır “bağımsızlık, tarafsızlık, etik” ve  “laiklik” ilkelerine dayanır. Önünde “davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılama hakkına sahip” olunması gereken “yargı mercileri”, kendi dinsel özgürlükleri adına bağımsızlığını ve tarafsızlığını yitirirse, laiklikten uzaklaşırsa adil yargılanma hakkı sakatlanır. Taraflar ve toplum nezdinde bir dine bağımlılık gibi şüphe düşürücü görüntü de bu sakatlamayı yapar. Laik hukuk devletinde hak arama özgürlüğü, adil yargılanma hakkı ve adaletli kararla ilgili en küçük bir şüphe dahi olmamalıdır. 

Laik hukuk devletinde nasıl yasal düzenlemeler dinsel davranış kurallarına dayanılarak düzenlenemezse yargılama da dinsel gerekçelere dayanılarak, dinsel giysi ya da sembollerle yapılamaz. Ayrı ayrı ya da birlikte her ikisinin ihlali de yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla laiklik ilkesini ihlal eder. Sorun yalnızca din özgürlüğü üzerinden bakılarak çözümlenemez. Aynı Anayasa hükümlerini dönemsel özelliklere göre farklı yorumlamak da ancak neoliberal dünyanın çıkara dayalı çifte standardı olabilir ki bu da egemen sermaye sınıfı ve iktidarının hukuk ve yargıyı kendisiyle özdeşleştirmesi, yani hukuksuzluk anlamına gelir.           

Laiklik ilkesi, tüm hak ve özgürlüklerin, hukuk devletinin, bağımsız ve tarafsız yargının güvencesidir. Düşünce özgürlüğünün, din özgürlüğünün de olmazsa olmazıdır. Din özgürlüğü laiklikle yaşama geçeceğine göre laikliğin gerçekleşmesi için din özgürlüğünün sınırlandırılmasında sorun olmayacağı gibi laikliğin savunulması da din özgürlüğünün ihlali anlamına gelmez.    

Anayasanın laiklik ilkesiyle ilgili ve bütünsel olarak bağlantılı tüm hükümleri laiklik ilkesinin “anayasal ayrıcalığa sahip olduğunu, tüm hak ve özgürlüklerin de bu ilke temel alınarak değerlendirilmesi gerektiğini” ortaya koymaktadır. Bu üstün ilke laikliğin devletle, hukukla ve siyasetle sınırlı olmadığı, toplumsallığı anlamına gelir. Toplumsallık, emekçi halkın piyasacılığa ve gericiliğe, paranın ve dinin saltanatına, ayrımcılığa ve adaletsizliğe, sömürüye karşı örgütlü mücadelesiyle gerçeğini bulur.